Doktora tezi
Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Türk dili ve Edebiyatı AnabilimDdalı, Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı, Haziran 2017
HAMİT MACİT SELEKLER
Yakın arkadaşı Ahmet Muhip Dıranas tarafından “Türk şiirinde ayrı ve belirli bir yeri, bir kişiliği olacak, unutulamaz, geçiştirilemez, iyi ve alabildiğine insancıl, üstelik mütevazı bir şair” (Selekler, 2014: 196) olarak nitelenen Hamit Macit Selekler (1909-1974), 1930’ların süreli yayınlarında ön plana çıkan; ancak ilerleyen yıllarda unutulan bir şairdir. İlk şiirlerini 1928’de Konya’daki Babalık gazetesinde yayımladıktan sonra 1929’da Ankara’da kurulan 49 Genç Türk Edebiyatı Birliği14 isimli gruba katılır. Bir öğrenci cemiyeti kurmak maksadıyla bir araya gelen, çoğunlukla hukuk bölümünde okuyan ve edebiyatla ilgilenen gençlerin oluşturduğu bu grup, kısa sürede bir edebiyat topluluğu gibi görülmeye başlar. Üyeleri arasında Hamit Macit Selekler dışında Behçet Kemal Çağlar, Ahmet Muhip Dıranas, Hıfzı Oğuz Bekata, Samet Ağaoğlu, Atilla Ali Rüştü, Cevat Perin, Zeki Kumrulu, İbrahim Saffet Omay, Sıtkı Korkmaz, Adnan Sacit ve Edip Alp Hilmi gibi isimler de vardır. Bu grubun sosyal ve kültürel faaliyetlerini yürüten Samet Ağaoğlu (1909-1982), Babamın Arkadaşları (1958) ve İlk Köşe (1978) kitaplarında bu grup hakkında bilgi verir. Buna göre Genç Türk Edebiyatı Birliği, küçük bir dükkân kiralayarak burada görüşmeler yapar ve Mehmet Emin Yurdakul’u kendilerine manevi önder olarak seçer (Ağaoğlu, 1978). 1930’da yalnızca üç sayısı yayımlanan Hep Gençlik dergisini çıkaran grup, dergide Nâzım Hikmet ve Yakup Kadri’yi eleştiren yazılara yer vererek dikkat çekmeye çalışır. Samet Ağaoğlu, kısa sürede dağılan grubun ve kapanan dergilerinin fonksiyonunu şöyle açıklar: İki yıl yaşayabilen bir Edebiyatçılar Birliği, ancak üç sayı çıkabilmiş bir dergi. Ama son elli yılın edebiyat tarihinde yer alabildi. Ahmet Muhip Dranas, Behçet Kemal Çağlar, Hamit Macit Selekler gibi şöhretler hemen hemen ilk eserlerini Hep Gençlik’te yayınladılar. Benim ilk hikâyem, ilk yazılarım yine orada çıktı. Hıfzı Oğuz Bekata yazı hayatına bu dergide başladı (1978: 53). Ağaoğlu’nun Behçet Kemal ve Ahmet Muhip gibi şöhretli bir şair olarak gördüğü Hamit Macit, Hep Gençlik’in kapanmasının ardından 1930’larda Servet-i Fünûn, Varlık ve Çığır’da yazar. Bu yıllarda Varlık’ta 30’dan fazla şiiri yayımlanır. Dönemin ünlü hece şairlerini takip eden Hamit Macit, Ulus gazetesinin “Şiir Ölüyor mu?” (1938) isimli anketine verdiği cevapta şiirin bir duvar ilânı ya da siyasi parti beyannamesi olarak görülemeyeceğini belirterek ideolojik bir şiirden yana olmadığını gösterir (Selekler, 2014: 169). Hamit Macit’in memleket şiirlerinin yanında saf şiir anlayışına yakın tarzda yazdığı şiirleri de vardır. 1944’te Sulh ve Diğer Şiirler kitabında bir araya getirdiği şiirlerini tematik olarak gruplandırdığımızda bireysel konuları ele alan lirik şiirler, memleket şiirleri ve epik şiirlerle karşılaşırız. “Senin İçin”, “Nisan Şiiri”, “O Kalp, O Ateş Nerde?”, “Yaş Gerek”, “O, Bir Çocuk Gibi , “Öyle Değil mi?”, “Bir Mektup” ve
(Daha geniş bilgi için bak.: Acehan, A. (Kış 2011). Yeni Türk Edebiyatının Devirleri ve Genç Türk Edebiyatı Birliği. Turkish Studies- International Periodical for The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, 6/1, 583-596. 50”)
buna benzer lirik şiirlerde aşk ve ayrılık temaları; içten ve duygu yüklü bir söyleyişle işlenir. Şair, “sen” hitabını sıkça tekrarlayıp diyalog tekniğine başvurduğu şiirlerinde sevgilisiyle konuşur. Zaman zaman hayallerine ulaşamamaktan duyduğu hüznü dile getirir; ancak karamsar bir şair değildir. Kendisi gibi savaş ortamında büyüyen diğer genç şairlerin aksine iyimserdir, dünyayı iyiliğin ve sevginin kurtaracağına inanır. Antalyalı olan Hamit Macit’in şiirlerinde mevsimleri ve iklimiyle Antalya’nın ayrı bir yeri vardır. Doğduğu şehri mekâna ait ayrıntılara dikkat ederek tasvir eden şair, eserlerinde Akdeniz havası estirir. İzlenimci bir dikkatle çevresini gözlemler ve resim çizer gibi renkli tablolar sunar. Akdeniz’e özgü unsurlara ve renklere fazlasıyla yer verir. Antalya’nın bahçelerinden, evlerinden, sabah vakitlerinin güzelliğinden, yörede yetişen muz ve portakallardan bahseder. İlkbahar ve yaz mevsimleri ile nisan ayını seven şair, Antalya’nın kış mevsiminde de baharı yaşadığını belirtir. “Antalya’da Kışın İlk Günü”, “Işıklar ve Sesler Memleketinde”, “Antalya”, “Antalya’da Sonbahar” ve “Güneşe Doğru” şiirlerinde yurt güzelliklerini tasvir eder. Muzaffer Uyguner’in de vurguladığı gibi bu şiirlerde görülen doğa güzelliği karşısındaki duygulanış biçimi, Ömer Bedrettin’in aynı minvaldeki şiirlerinde de vardır (Selekler, 2014: 204). Hamit Macit, bazı şiirlerinde aşk ile memleket sevgisi temalarını bir arada işler. Buna örnek verebileceğimiz “Bahar Sabahı” şiirinde batılı bir nazım biçimi olan sone, şaire özgü söyleyişle millî bir hüviyete bürünür: Dalmış seyrediyordum baharı penceremden; Gün, pancurlara konan iki kuşun sesiydi, Yahut, karanfillerle bir çiçek bahçesiydi; Başka bir tat ve huzur duyuyordum meltemden. İşte günlerden beri ta gönülden özlenen Şafak yüzlü bir kadın sabahlığını giydi, Çıktı, bütün çiçekler ona sanki baş eğdi Dalların arasından akar gibi geçerken. 51 Havada bu toprağın yarattığı bir mevsim, Dışardan pencereye vuran şehir, bir resim, Onu çerçeveliyor dört uzun hurma dalı. Pencereden sabahı; dalmış, seyrediyorken Yanıma geldin sıcak, içten sevginle sen, Bembeyaz ellerinde bir Yafa portakalı (Selekler, 2014: 19). Servet-i Fünûn dergisinin “Bugünküler Söylüyor” başlıklı anketini cevaplayan Hamit Macit, tarih ve coğrafyaya duyduğu ilgiden söz eder (17 Haziran 1937: 52-53). Ona göre sanat endişesi gözetilmeden yazılan şiirlere yalnızca konularından dolayı “millî şiir/ vatanî şii”r demek doğru değildir. Edebiyatımız garp tesiri altında millî bir karakter taşımalı ve taklitçilikten uzak olmalıdır. Bu görüşleri savunan Hamit Macit, kahramanlık şiirlerinde abartılı bir hamasete başvurmadan millî değerleri ön plana çıkarır, vatan sevgisini dile getirir. Barışı ve özgürlüğü savunan hümanist bir yanı vardır. Sone biçiminde yazdığı “Biz” şiirinde Türk milletinin özgürlüğünü savunur: “Biz ki tarihlerin ve destanların/ Fevkinde zaferler yaratmışlarız. / Zalimlere karşı burda biz varız. // Dünya yalnız bizim: hür insanların. / Sevgide, duyguda, düşüncede hür. / Her Türk hür doğar, hür yaşar, hür ölür” (Selekler, 2014: 57). Üç kısımdan oluşan “Harbe Dair”de savaş karşıtı bir tavır takınır. Bu şiirde geçen “Yaşamak: otlar gibi. Ölmek bir destan için,/ Ölmek; daha yükseğe yükselsin diye bayrak./ Arkada sevgililer, çocuklar bırakarak/ Ölmek: Bir vatan için” (Selekler, 2014: 53) dizelerinde savaşta ölmenin manevi değerini sorgularken geride kalanlar için üzülür. General M. Nuri Berköz’den15 dinlediği bir hikâyeden esinlenerek yazdığı “Bir Savaş Hikâyesi”nde Kurtuluş Savaşı’nı küçük bir kızın yaşadıkları ekseninde anlatır.
(Mehmet Nuri Berköz (1889-1975): Askerdir. I. Dünya Savaşı’nda çeşitli cephelerde bulunur. Millî Mücadele döneminde önemli görevler üstlenir. Korgeneralliğe kadar yükselir. 1950’de emekliye ayrılır. https://tr.wikipedia.org/wiki/Nuri_Berk%C3%B6z adresinden 1.2.2017 tarihinde alınmıştır)
“Tarih I” ve “II” şiirlerinde geçmiş savaşlarda kazanılmış başarıları coşkulu bir dille yâd ederek o günleri tekrar yaşamak istediğini belirtir. “Mavi”, “Yitik”, “Boğazın Karşı Yakası” ve “İşte Camlarda Sabah” şiirleri de benzer bir arzunun ifadesidir. “Boğazın Karşı Yakası”nda toprak altında yatan şehitleri anan şair, birçok şiirinde bayrak ve bayrağa yüklenen ülküsel değerden bahseder. Bu tarz şiirlerde şiirin coğrafyası genişler; Tuna ve Selanik başta olmak üzere Balkan coğrafyası şiire girer.
Budin, Eflak, Boğdan, Azak, Kırım, Erdel ve Besarabya; şiirlerde geçen diğer mekân isimleridir. Balkan Savaşı’nda kaybedilen topraklar için üzülen Hamit Macit’in tarihle ilgili şiirlerinde görülen maziyi canlandırma arzusu Yahya Kemal’i hatırlatır. “Bahara Girerken”de (1934’te Varlık dergisinde “Güneşe Doğru” adıyla yayımlanır) mazi özlemi, akıncı ataların gerçekleştirdikleri fetihler dolayısıyla dile getirilir. “Galip Sayılır Bu Yolda Mağlup” şiirinde vatan coğrafyasının dışına çıkan Hamit Macit, Kış Savaşı olarak da bilinen Fin-Rus Savaşı’na16 değinir. 30 Kasım 1939’da başlayıp 13 Mart 1940’ta Moskova Barış Antlaşması’yla sona eren savaşta Finlilerin tarafını tutar ve cephede kahramanlık gösteren askerlere “Milletimin erdiği mertebeye erdiniz…” (2014: 56) diye seslenir.
(II. Dünya Savaşı’nın başlarında Finlandiya ile Sovyetler Birliği arasında yaşanan savaştır. Sovyetlerin Polonya İstilası’ndan iki ay sonra, 30 Kasım 1939’da Sovyet saldırısıyla başlar ve 13 Mart 1940’ta Moskova Barış Antlaşması’yla sona erer. https://tr.wikipedia.org/wiki/K%C4%B1%C5%9F_Sava%C5%9F%C4%B1 adresinden 1.2.2017 tarihinde alınmıştır.)
“Yarıya Çekilen Bayrak I ve II” şiirleri Atatürk’ün ölümü dolayısıyla yazılır ve 01.12.1938’de Varlık’ta yayımlanır. Sulh ve Diğer Şiirler’de yer almayan, 1939’da Çığır’da çıkan “Mersiye” şiirinde Atatürk’ün ölümüyle ülkemize sonbahar geldiğini belirtir: “Gökler yıkılsın, istiyorum, nerde sonbahar?/ Yurdun semalarında, gönüllerde sonbahar” (2014: 118). “19 Mayıs” şiirinde 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışıyla başlayan Millî Mücadele’yi şiirleştirilir. “Kâinatı anlarsın Gazi’yi anlıyorsan” (2014: 70) diyen şairin Atatürk’e hayran olduğu görülür. Hamit Macit, bu dönemde sone nazım biçimini en çok kullanan şairlerdendir. Sulh ve Diğer Şiirler’de 15 şiir, sone şeklinde yazılır. Bunun dışında nazım birimi olarak üçlüğü de tercih eder. Kimi zaman biçim denemeleri de yapar ve farklı sayıdaki dizelerden oluşan birimleri bir arada kullanır. Örneğin “Öyle Değil mi?” şiirinde beş tane üçlükten sonra bir artık dize gelir ve şiir sonlanır. Anjanbman17 tekniğiyle dizeleri birbirine bağlamayı sever. Hikmet Dizdaroğlu’na göre (Ocak 1975: 8) Türk şiirinde Tevfik Fikret’ten sonra anjanbmana en çok başvuran kişi, Hamit Macit’tir. (Türkçesi “ulantı”dır. Şiir cümlelerinin bir dize veya beyitte tamamlanmayıp diğer dize ve beyitlere, hatta bentlere uzamasıdır. Fransız şiirinden edebiyatımıza geçen anjanbman, Servet-i Fünûn şiirinde kullanılmıştır – Karataş, 2014: 46).
Aruz veznini de iyi bilen şair, şiirlerinde genellikle 11’li ve 14’lü hece ölçüsünü kullanır. Serbest vezne ilgi duymaz, tek bir şiirde -1933’te Varlık’ta çıkan “Dağlılar”- serbest vezni dener. Şiirlerini sade bir dille yazan ve sıradan benzetmeler yapan Hamit Macit, imgeci bir şair değildir. Türkçeye bağlılığından dolayı yabancı kökenli kelimeler kullanmamaya özen göstererek ahenkli dizeler yazmaya çalışır. Bazı şiirlerinde açıklama yapmak amacıyla dize başlarında “gibi” edatına fazlaca yer vermesi akıcılığı bozar. Biçimci olması, şiiri fazlalıklardan arındırmaya çalışması, az ve öz yazmak istemesi saf şiirin peşinde olduğunu gösterir; ancak her şiirinde şiiriyeti yakaladığı söylenemez. Behçet Necatigil, Hamit Macit şiirinin ana hatlarını şöyle belirler: Sun’î tasvirlerden, süs kelimelerden daima uzak kalmış; mutaassıpça ahenkli; söylenmek isteneni anlatmak üzere titizlik ve hassasiyetle seçilmiş ve dizilmiş kelimeler; şairin yazarken duyduğu ürpermeyi okuyana ve dinleyene aynen duyurabilecek, tarifi imkânsız ve şiirin hüviyetine çıkmazcasına sinmiş bir büyülü hava; sevinç ve üzüntüde, ümit ve ümitsizlikte ışıklılık; en küçük zahmetle en büyük tesiri yapabilmek mucizesi; erkekçe hassas bir ruh… Hâmit Macit Selekler’in şiirlerinde bir kısım ana çizgi olarak işte bilhassa bunları görüyoruz (Selekler, 2014: 194). Hamit Macit’i şiir yazmaya edebiyatçı dostları teşvik eder. Konya Lisesi’ndeki hocaları Ahmet Hamdi Tanpınar ve Saadettin Nüzhet Ergun, genç şaire edebiyat sevgisini aşılayan ilk kişilerdir. Genç Türk Edebiyatı Birliği’nden Ahmet Muhip ve Behçet Kemal, edebiyata adım attığı yıllarda bir arada bulunduğu şair arkadaşlarıdır. 1930’larda Varlık’ta yer almasını Yaşar Nabi destekler. 1940’lardan sonra da süreli yayınlarda şiir yazmayı sürdüren Hamit Macit, 1956’da ikinci şiir kitabı İyilik’i çıkarır. Şiirlerinden seçmeleri içeren bu kitapta 1928- 1956 yılları arasında yazılan 76 şiir vardır (Kırcı, 2008). Selekler’in ilk şiirleriyle 1940’tan sonra yazdığı şiirler arasında çok fark yoktur. Fazla şiir yazma gayreti içinde olmayan şair, sanatının istikâmetini değiştirmeden yoluna devam eder. Hukuk fakültesini bitiren Selekler, 1940’tan sonra mesleğine ağırlık verip savcılık ve adalet müfettişliği gibi görevlerle memleketin farklı yerlerinde bulunduğu için edebiyat ortamından uzaklaşır. Bütün Şiirleri, ölümünün kırkıncı yılı münasebetiyle 2014’te oğlu Kaynak Selekler tarafından yayına hazırlanır. Kitapta şairin daha önce yayımlanmayan, dergilerde kalmış birkaç şiirinin ve yazılarının yanında edebiyatçı dostlarının Hamit Macit’le 54 ilgili görüşlerine de yer verilir. Bu yazılardan anlaşıldığı kadarıyla edebiyat ortamında sevilen biri olan Selekler, kıymeti bilinmeyen iyi bir şair olarak nitelenir. Hamit Macit gibi sone şairi diye anılan Ziya Osman Saba, 1936’da Varlık’ta, 1944’te ise Yücel’de Hamit Macit’in şiirlerini değerlendiren yazılar kaleme alır. Yücel’deki “Sulh ve Diğer Şiirler” isimli yazısında Hamit Macit gibi aşk şiirleri yazabilmenin sırrına ermek istediğini söyleyen Ziya Osman, Selekler’in tarih konulu şiirlerinde Yahya Kemal’i; harple ilgili şiirlerinde ise Tevfik Fikret’in isyan ve heyecanını bulduğunu belirtir (Selekler, 2014: 183-184). Hikmet Dizdaroğlu ise 1957’de Türk Dili’nde çıkan “İyilik” yazısında Hamit Macit’le Ziya Osman’ı birbirine benzeterek her ikisinin de iyimserlikle barışın ve iyi günlerin gelmesini beklediklerini yazar (Selekler, 2014: 189-190). Ahmet Muhip ve Behçet Necatigil de iki şair arasındaki benzerliğe dikkat çeker. Hamit Macit’in Samet Ağaoğlu ve Baki Süha Ediboğlu’nun anılarında da önemli bir yeri vardır.