HAMİT MACİT SELEKLER’İN ŞİİRLERİNDE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK VE TARİHÎ İZLER Ömercan SÖNMEZ

HAMİT MACİT SELEKLER’İN ŞİİRLERİNDE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK VE TARİHÎ İZLER

Ömercan SÖNMEZ

*Giresun Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Lisans Üstü Öğrencisi, Giresun. omer.sonmezz45@gmail.com

HARS AKADEMİ Uluslararası Hakemli Kültür-Sanat-Mimarlık Dergisi Yıl 1, Sayı (Aralık 2018), ss. 150-162.

 

GİRİŞ:

HAMİT MACİT’İN EDEBÎ YAŞAMI, ŞİİRİ VE TÜRK ŞİİRİNDEKİ YERİ

Hukukçu Hamit Macit Selekler1 , 1930’lu yıllarda yerel ve ulusal kaynaklı süreli yayınlarda imzası görülmeye başlayan cumhuriyet dönemi şairlerinden biridir. Henüz çocukluğunda edebiyata ve daha da önemlisi yazmaya merak saran Hamit Macit Selekler’in edebiyat dünyasına olan ilgisinde, Antalya’da “Ayaklı Tarih” nâmı ile bilinen ve çok geniş bir kültür birikimine sahip olan babası Abdülmâcid Tevfik Efendi’nin çok önemli yeri vardır . Babasıyla yaptıkları sohbetlerde kültürel ve sanatsal altyapısını oluşturan şair, Konya Lisesi’nde eğitim gördüğü dönemde tarih, edebiyat ve şiirle bilinçli bir şekilde ilgilenmeye başlar. Lisedeki edebiyat öğretmenleri Saadettin Nüzhet Ergun ve Ahmet Hamdi Tanpınar da onun şiire olan yeteneğinin farkındadır. Öğretmenlerinin de yönlendirmesiyle kendisini yetiştiren Hamit Macit’in yazma serüveni, lise son sınıftayken Konya’da II. Meşrutiyet dönemi içerisinde yayın hayatına başlayan, Millî Mücadele yıllarının da önemli yerel gazetelerinden biri olan Babalık gazetesinde başlar. 1929’da Hayat dergisinde çıkan “Çay” adlı şiiriyle edebî çevrelerde ismini duyurmaya başlayan şair, estetik ve biçim boyutuyla başarılı şiirler kaleme alır. Ankara’da yakın arkadaşları; Behçet Kemal Çağlar, Samet Ağaoğlu, İbrahim Saffet Omay, Cevat Perin, Hıfzı Oğuz Bekata, Ahmet Muhip Dıranas ile birlikte 1930’da Genç Türk Edebiyat Birliği’ni kurarlar ve bu topluluğun yayın organı olan -üç sayı çıkabilen- Hep Gençlik dergisinde de şiirleriyle yer alır. Türk edebiyat ve kültürünün önemli mecralarından olan Varlık , şairin en çok ürün verdiği dergidir. Yine 1933-1938 yılları arasında arkadaşı Hıfzı Oğuz Bekata’nın yayınladığı Çığır, 1950’lerin ortalarında 20.Asır, Antalya’da Çağlayan ve Antalya Halkevi Dergisi Türk Akdeniz’de Hamit Macit Selekler imzasını görmek mümkündür. Bu yayınların yanı sıra ömrünün son vakitlerinde Ankara’da yayınlanan Çaba ve Hisar dergilerinde şairin şiirleri görülür. Şiirlerini iki kitapta toplayan Hamit Macit Selekler’in ilk şiir kitabı Sulh ve Diğer Şiirler’in 1944’te, ikinci şiir kitabı İyilik’in 1956’da ilk basımları yapılır. 1930’dan 1950’li yıllara dek Türk şiirine hizmet eden Hamit Macit Selekler, eğitim ve meslek hayatı boyunca şiirle, edebiyatla olan bağını koparmayan, Cumhuriyetin ilkelerine sadık bir devlet memurudur. Memleketin pek çok şehrinde yürüttüğü görevlerini büyük bir titizlikle yerine getirmek gayretindedir. Bu sebeptendir ki, “yaşayışında şiiri birinci planda tutmamış gibi de bir hali vardır ve bence bu bir gerçektir ve onun hatasıdır. Öyle olmasaydı bugün çok daha hacimli bir şairle karşı karşıya olacaktık” (Ahmet Muhip Dıranas). Buna rağmen henüz genç bir şairken pek çok şiiri kimi şair ve yazarlar tarafından okunup takdirle karşılanır. Süreli yayınlarda kendisinin ve şairliğinin söz konusu edildiği pek çok yazı mevcuttur. Bu durum onun sanat çevresinin de genişlemesini sağlar. Sahip olduğu çevreyle olan ilişkileri onun şiirini de şüphesiz olumlu yönde etkilemiştir. Lise sıralarında başladığı şiir serüveninde isminin yer aldığı yayınlar ya da okul vasıtasıyla Türk şiirinde ve kültür hayatında yeri yadsınamayacak pek çok şair, yazar ve aydınla tanışma fırsatı bulur. Ankara’da iken yakın arkadaşı ve akrabası olan Baki Süha Ediboğlu, Hamit Macit’in şiir dünyasında etkisi olan isimlerden şöyle söz eder: “Hâmit Macit’in şiir yazma heyecanını ve zevkini canlı tutan genellikle çok sevdiği arkadaşları Ahmet Muhip Dranas, Behçet Kemal Çağlar ve Avni Givda olmuştur. Sanat yönünden kendisine ilgi gösteren ve teşvik edenler de bir zamanlar Servet-i Fünûn – Uyanış dergisini yöneten Halit Fahri Ozansoy, eski Hayat mecmuasını idare eden Faruk Nafiz ve Varlık dergisinin kurucusu Yaşar Nabi Nayır olmuştur. İlk sanat ve şiir sevgisini kendisine aşılayan ve gördükleri istidat dolayısiyle şiirin iklimine doğru çekmeye çalışan hocaları Ahmet Hamdi Tanpınar, Suat Salih Asral, Sadettin Nüzhet Ergun’dur” . Hamit Macit, usta sanatçıların şiir ve yazılarının yayınlandığı Varlık dergisinde şiirleri çıkmaya başlayınca kendisiyle aynı mecrayı paylaşan kimi yazar ve şairlerin de takdirini toplar. Bunlardan biri de Türk şiirinde Yedi Meşaleciler olarak tanınan topluluğun kurucularından Ziya Osman Saba’dır. Hamit Macit’le aynı dönemlerde Varlık dergisinde şiirleri yayınlanan Ziya Osman Saba, “Varlık’ın kıymetli bir antoloji mahiyetini almış olan üç cildini her karıştırışımda, bir genç şairin, Hamit Macit’in şiirlerini tekrar tekrar okumaktan zevk duyuyorum”  sözleriyle şairin şiirlerine olan beğenisini dile getirir. Ziya Osman Saba, bir şair gözüyle Hamit Macit’in şiirinin tekrar tekrar okunası bir şiir olduğunu belirtirken o dönemlerde ortaokul öğrencisi, daha sonra öğretmen, şairlik sıfatlarını alacak olan Behçet Necatigil’in düşüncelerine de burada yer vermek genç bir şairin okur kitlesinin diğer bir penceresini de görmek için önemlidir: “Ortaokul öğrencisiydim, bir şiir defterim vardı. Dergilerden ya da ilk kitaplarından şiirlerini saygılı – hayran bu deftere geçirdiğim, o günlerin en yeni şairleri: Cevdet Kudret, Ziya Osman, Yaşar Nabi, ve sonrakiler: Hâmit Macit, Ahmet Muhip, Cahit Sıtkı ve başkaları. Sevgilerini bugüne getirdiğim; şiirin soylu, sıtmalı, yüce bir uğraş olduğunu kendilerinden öğrendiğim şairlerden biriydi Selekler. Şiirlerini çok okudum, bir zamanlar çok okuttum” . Behçet Necatigil’in “Şiirin soylu, sıtmalı, yüce bir uğraş olduğu” ifadesinde Hamit Macit Selekler’in şairliğinin ardındaki yapıya vurgu vardır. Şair Hamit Macit Selekler, çok yazarak ön planda yer alma, yazarak geçimini sağlama gibi gayelerden uzak bir yapıya sahiptir. Şiirde sürekli kendini yenileyen ve daima iyiye güzele ulaşmayı felsefe edinen Selekler, söyleyiş, biçim ve teknik unsurları bakımından Türk şiirine yeni ufuklar açmak ister. İkinci şiir kitabı olan İyilik’in başına Samuel Butler’in “Eserinize düşmanınız tarafından meydana getirilmiş gibi bakınız, onu hayranlıkla seyrederseniz mahvolursunuz!” sözünü yerleştirmesinden de anlaşılacağı üzere sanatta durağanlığı, tekdüzeliği reddeden bir yapıda olduğu görülür. 1967’de Çaba dergisinde yayınlanan “Mısralarım” şiirinde şair, uzun sayılacak bir uğraşın ve ince işçiliğin yaratımı olan şiirini şu dizelerle ifade eder:

“Cevheri işledi kuyumcu gönlüm,

Altın’ı eritti mısralarımda

Bir zafer rengiyle açıldı gül’üm

Güz’ü bahar etti mısralarımda”

 Hamit Macit Selekler, poetik nitelik taşıyan yazılar da kaleme almıştır. Halit Asım adında bir şairin Ömür adlı şiir kitabını eleştirmek üzere kaleme aldığı yazıda , şairin, mananın kuruluğundan ve acılığından uzak olan bir şiir arayışında olduğu görülür. Denilebilir ki Hamit Macit Selekler şiirde; iyinin, güzelin, barışın, mutluluğun ve huzurun hüküm sürdüğü bir dünya kurmak gayesindedir. Varlık dergisinin 1938 Şubat tarihli sayısında çıkan “Şiir Ölüyor mu?” başlıklı yazıda şairin devrin şiirine dair görüşlerinin yanında genel manada şiir hakkındaki düşünceleri de açık bir biçimde görülür. Şiirin kendisinin gaye olduğu, belli bir amaca hizmet etmeyeceği fikrini savunan Hamit Macit Selekler’e göre şiir, karşılık beklenecek, fayda umulacak bir müessese değildir. Onun faydasının, karşılıksızlığında olduğunu düşünen şair, şiiri maddi yahut manevi bir kazanç elde etmek için yazanları eleştirir. Bu yazısında eleştirdiği bir başka durum ise Türk mütercimler tarafından kötü tercüme edilen şiirlerdir. Eleştirisini açıklamak adına, Faust’un bir Fransız mütercim tarafından başarıyla Fransızcaya aktarılması sonrasında Goethe’nin: “Geçen gün kırda, birkaç çiçek topladım, düşüne düşüne evime getiriyordum. Yanan parmaklarım arasında kuruyan zavallı çiçeklerin tüveyçleri, yolda eğik duruyordu. Evde su dolu bir vazoya koydum, ne ani değişme; işte öyle oldu ki, çiçekler hâlâ ana toprağında sanılabilirdi. Şiirimin yabancı bir lisan konuştuğunu biraz evvel işitince bana gene öyle geldi.” sözlerini örnek gösterir ve ekler: “Acaba bizde kaç mütercim kopardıkları çiçekleri hâlâ ana toprağında gibi canlı ve yeşil tutabiliyor. Şiir için diyorum, hiçbiri” Hamit Macit, Cumhuriyet dönemi şiirinin mihenk taşları şairlerinin üretken olduğu bir dönemde; aşkı, hüznü, tabiatı, yurt sevgisini ağırlıklı olarak bahara ait unsurların yardımıyla tarif eden mısraların şairidir. Devlet memuru olması sebebiyle şiirlerinde geniş sayılacak bir coğrafya mevcuttur. Antalya, Çanakkale, Ankara, Konya, İstanbul gibi şehirler kimi şiirlerinin öznesi durumundadır. Hamit Macit’in şiiri, biçim yönüyle değerlendirilecek olursa; daha çok 11’li ve 14’lü hece ölçüsünü kullanmış, serbest ölçüyle de yazmış, halk edebiyatı ve divan edebiyatında kullanılan nazım şekillerinin yanı sıra Tevfik Fikret ve Cenap Şahabettin’in de kullanmış olduğu İtalyan ve Fransız şiirinin bir türü olan soneyi de tercih etmiş, “kimi şiirlerinde sözcük ve ifadelerin seslerinde bazı değişiklikler yapmış, içinde yetiştiği toplumun yöresel konuşma dilini, yerel ağızda kullanılan sözcükleri şiirine taşımıştır”. Söyleyiş, biçim ve konu bakımından Yahya Kemal Beyatlı’nın takipçisi olan şair, 1930’ların sonuna gelinirken Türk şiirinde estetik ve mükemmeliyet açısından Yahya Kemal gibi başka bir isim olmadığı kanısındadır. “Bugünün Türk şairi, Yahya Kemal’i okumak ve anlamak mevkiindedir. Taklit etmeliyiz demiyorum. Onun harikulade şiirine erebilmeliyiz”  ifadeleriyle Türk şiirinin o yıllardaki durumunu, kendisi ve o dönemin genç şairleri için ulaşılması gereken noktayı belirtir.

———————————————————————-

 Hamit Macit Selekler, 30 Aralık 1909’da Antalya’da dünyaya gelir. Nüfus kayıtlarında ismi Abdülhak Hamit’tir. Babası Abdülmacit Tevfik, Antalya’da mutasarrıflıkta ve çeşitli devlet kademelerinde 44 yıl memurluk yapar, edebiyatı, şiiri severek takip eder. Annesi Feride Hanım 1913’te verem nedeniyle hayatını kaybeder. 1925’te Antalya Ortaokulu’nda tamamlamasının ardından lise eğitimi için Konya’ya gider. Konya Lisesi’nde edebiyat öğretmeni Ahmet Hamdi Tanpınar’dır. Şairin lise yıllarından itibaren Hamit Macit ismini kullanmasını da bizzat öğretmeni Ahmet Hamdi Tanpınar ister. 1928’de liseden mezun olduktan sonra Ankara Hukuk Fakültesi’nde üniversite eğitimine başlar. Üniversiteden mezun olduktan hemen sonra savcı yardımcılığı, savcılık, hâkimlik gibi görevlerde bulunur. Babası Abdülmacit Tevfik gibi kırk yılı aşkın memurluk hayatı vardır. Ankara’da Yüksek Hakimler Kurulu Yedek Üyeliği görevini sürdürürken 23 Ocak 1974’te kalp krizi geçirerek ölür. (Şairin hayatı Fatih Küçükyavuz’un şair hakkındaki tezinden, Behçet Necatigil’in Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü ve Şükran Kurdakul’un Şairler ve Yazarlar Sözlüğü adlı eserlerinden faydalanılarak özetlenmiştir.)  Varlık dergisinde 1933-1945 yılları arasında otuz altı şiir, üçü kitap tanıtımı, biri poetik yazı olmak üzere dört yazı, bir de küçük hikâye kaleme alır. 3 Kasım 2014’te bu iki kitapta yer alan şiirlerin tümü şairin oğlu Prof. Dr. Kaynak Selekler tarafından “Hamit Macit Selekler – Bütün Şiirleri” adıyla bir kitapta toplanarak basılmıştır.

—————————————————————————

HAMİT MACİT’İN ŞİİRİNDE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

 Hamit Macit’in gençlik çağları Cumhuriyetin ilk yıllarına denk gelir. Gençliğin vermiş olduğu canlılığa, Cumhuriyetin getirdiği aydınlık da eklenince sanata ve şiire gönül veren akranları gibi o da sanatsal faaliyetler için sağlıklı bir ortam bulur. Bu ortamın sağlayıcısı, Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, Hamit Macit için büyük bir gurur vesilesidir. Bu sebeptendir ki Mustafa Kemal Atatürk; devrimleri, mücadelesi ve liderliğiyle şairin pek çok şiirinin öznesi konumundadır. Mayıs 1934’te kaleme aldığı “19 Mayıs”ta Mustafa Kemal’in Millî Mücadele’nin başlangıcı sayılacak olan adımı atmak üzere Şişli’deki evinden ayrılarak Samsun’a gidişi ve sonraki gelişmelerden söz eder. Şair, İstanbul’dan ayrılırken uğurlayan kimsesi olmayan, aklında yeni hayatın ve gelecek günlerin düşünü kuran Mustafa Kemal’i anlamadan kâinatın anlaşılmayacağını dile getirir:

 “Şişli’deki evinde hazırlandıktan sonra

Yüreği sızlayarak, atladı bir vapura,

Mustarip ve ağlayan İstanbul’dan ayrıldı

 Teşyi edeni yoktu. (…)

 Gazi, ki bir hakikat erişemez her insan.

Kâinatı anlarsın Gazi’yi anlıyorsan” .

 Şairin, “Onun Eserine” adlı altı parçadan oluşan şiiri; Cumhuriyet, Atatürk ve Ankara üçgeninde şekillenir. “Onun Eserine” şiirinin I. ve II. parçalarında; 28 Ekim günü Mustafa Kemal Atatürk’ün Çankaya Köşkü’ndeki sofrasında geçen akşam6 anlatılır. O akşam Çankaya’da bir akşam yemeğinde Mustafa Kemal Paşa, mebuslarla birliktedir. Şair, bu yemekte bulunan sekiz kişi içinden “en çok sevdiğimiz büyük adam” diye tarif ettiği Mustafa Kemal Atatürk’ün, bir sonraki gün olan 29 Ekim’de Cumhuriyetin İlan olunacağını arkadaşlarına bu yemekte müjdeleyişini yeni bir çağın başlangıcı olarak nitelendirir.

Bir sofra başında, gece, sekiz baş-

O gün geçenleri konuşuyorlar.

İçlerinde en çok sevdiğimiz Baş,

En çok sevdiğimiz büyük adam var.

 

Çankaya üstüne dalgalı, yavaş

Bir hava döküyor yine sonbahar.

İçerde konuşan sekiz arkadaş-

Dışarıda Ankara, gece ve yollar…

 

Birbiri ardınca geçen günlerin

Rengine renk katan birinciteşrin-

Bu dakikalarda, sanki, durgun su.

 

Çağlar ve yıldızlar ufku aşıyor.

Bir gün adım adım yakınlaşıyor:

Pazartesi, ayın Yirmidokuzu…

 

II

Bir sofra başında saçları ışık-

Gözleri parıltı o büyüklüğün

Dinle, konuşuyor sesinde varlık:

Denizlerden engin, göklerden üstün.

 

Biz ki o varlığa gönül bağladık,

Anafartalarda parladığı gün.

Büyük unutulmaz bir bahtiyarlık

Onun sofrasında bulunmak, düşün.

 

Böyle bir gecenin hatırasından

Koskoca bir ömür dolar ve taşar,

Ve insan hatıra içinde yaşar.

 

Dışarıda bir şehir beklerken sessiz,

Haber yükseliverdi sofrasından:

“Yarın Cumhuriyet ilan edeceğiz.”

Mustafa Kemal Atatürk, Millî Mücadeleyi başlattığı Samsun, daha sonra kongreler için gittiği Sivas ve Erzurum’da bulunduktan sonra 27 Aralık 1919’da Heyet-i Temsiliye ile birlikte Ankara’ya döner. O güne ait gözlemler pek çok hatıra, makale ve tarih kitaplarında yer almaktadır. Tarihçi M. Cemil Özgül, Atatürk Araştırmaları Dergisi’nde çıkan makalesinde o günü “Ankara 27 Aralık 1919 da tarihi günlerinden birini, yaşıyordu. Yüzlerce Ankaralı büyük kurtarıcıyı ve arkadaşlarını Dikmen sırtlarında karşılamıştı. O zaman Ankara’nın nüfusu ancak 20-22 bin kadardı. Civar köy, kasaba ve şehirlerden gelenle karşılayıcıların sayısı 30-40 bini çoktan geçmişti.” (Özgül 1994: 138) cümleleriyle tasvir eder. Hamit Macit’in de Varlık dergisinin on ikinci sayısında “27-12-1335” başlığıyla Mustafa Kemal’in 27 Aralık 1919 günü Ankara’ya gelişini ve burada halk tarafından büyük bir coşkuyla karşılanışını tasvir eden bir şiiri yayınlanır. Şair, Milli Mücadele’nin merkezi olan Ankara’ya Mustafa Kemal’in getirdiği aydınlık havayı yeni bir cihan yaratmakla özdeşleştirerek ifade ederken halkın da bozkırın ortasındaki memleketlerine gelen bu canlılığın yaratıcısına olan bağlılığını gösterdiğini mısralarına taşır:

 Bu şehir yeniden kuruldu, yavrum,

 Bu da hepsi gibi onun eseri.

 Bilseniz ne kadar çok seviyorum

 Bozkırda yükselen bu güzel yeri.

 

Bir gündü bu şehre birinci kânun

 Bir parıltı gibi verdi o eri

Sesi inan dolu, tatlı ve olgun,

 Ummandan bir damla gibi gözleri…

 

Bu şehir ondaki sırra ererek,

Bütün sevgisiyle gönül vererek

Koynunda görmeğe can atıyordu.

 

Aydınlık ümitler vardı sesinde

Gözleri parlıyor, düşüncesinde

Yepyeni bir cihan yaratıyordu

 

Hamit Macit, 29 Ekim 1943’te Cumhuriyetin 20.yılı için “Bir Harika Millet” şirini kaleme alır. Şair, Atatürk’e minnetini dile getirerek sonlandırdığı mısralarda Türk milletinin kendisini aydınlığa kavuşturacak Cumhuriyeti kurmak için verdiği mücadelenin değerine vurgu yapar. Söz konusu bu şiir, Millî Mücadelenin Türk milletinin zihninde uyandırdığı direnişin, hürriyet savaşımının bir ifadesi olarak tanımlanabilir.

 

“Doğduk yeni bir ruh ile biz yirmi yıl önce,

 Nurdan çizdiği bir yol görününce,

Bir başka ufuk, başka sema fethine koştuk,

Açtık gelecek günleri coştuk, yine koştuk.

 Doğmakta bizimçin yeni bir nur ile her gün.

 Şükran, ebedi ruhuna şükran Atatürk’ün”

 

Duygularını çoğu zaman bahara ait unsurlarla tarif eden şairin, şiirlerine de Atatürk’ün ölümüyle birlikte sonbahar gelir.

 

“Bayraktar bayrağı yarıya çekti:

 İkinci teşrinin onuncu günü,

 Sonbaharın bütün tasası, hüznü

Artık yaprak yaprak dökülecekti” .

 

 İki parçadan oluşan “Yarıya Çekilen Bayrak” şiirinde, 10 Kasım’ın Türk milletinin duygu ve düşünce dünyasında uyandırdığı acının, hüznün, hasretin tarifini yaparken baharını kaybetmiş bir memleketin ışığını, sıcaklığını ve canlılığını da kaybedeceği gerçeğini ifade etmeye çalışır.

 

“Goncalar dağılmış, yapraklar sarı,

Dallarda sustu kuş cıvıltıları.

Atam hayat mıydın, bahar mı, neydin?

Sen nasıl ölürsün anlayamadık,

Bizi tâ derinden yaktı ayrılık.

 

Atam ölmeseydin, sen ölmeseydin”

 

Şair, Atatürk’ün ölümüyle koca bir milletin ortak acısını “Mersiye” şiiri ile ifade eder. Vefat eden bir kimsenin ardından yazılan manzumelere verilen ismi, şiirin başlığı olarak tercih eden Selekler, bu şiirinde hüznün ağır bastığı bir manzara resmi çizer. Bütün bir cihanı aydınlatan Atatürk’ün ölümüyle Türk milletinin yüreğine sonbaharın geldiğini dile getirerek artık hüznün hüküm süreceği bir memleket tarifi yapar.

 

“Yurdun semalarında, gönüllerde sonbahar,

Her yerde yas ve gözyaşı, her yerde sonbahar…

Bir sonbahar sabahı üful etti bir güneş.

Bir sonbahar sabahı, Atam, kâinata eş,

Sonsuz ve muhteşem Atatürk etti irtihal…

 Bir millet arkasında kaldı onun pür-melâl”

 

Hamit Macit Selekler, Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde kurulan Cumhuriyetle elde edilen kazanımların farkında bir devlet memuru, şair ve vatandaş olarak göçmüştür dünyadan. Ardında bıraktığı dizelerde bu farkındalık; hüznün, coşkunun ve en çok da özlemin ifadeleri olarak görülebilir. 1967’de Hisar dergisinde yayınlanan “Sabah” adını verdiği şiiriyle Hamit Macit, Atatürk’e ve Atatürklü yıllara olan özlemini dizeleştirir:

 

“Hatıramda o gün asla solmayan nakış

Akdeniz’e ulaşılmış – İzmir alınmış,

 Yine eski günler olsa seninle birlik

 Sevinirdik, sevinirdik, çok sevinirdik

 

 Bir noktada birleşseydi gerçekle hayal,

Bir noktada birleşseydi dün, bugün, yarın.

Yine ince, yine güzel, yine sarışın,

Karşı yoldan çıkıverse MUSTAFA KEMAL”

 

Hamit Macit’in, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin bir ferdi oluşunun meydana getirdiği düşünce dünyasında Mustafa Kemal Atatürk’e olan fikrî ve hissi bağlılığının yansımaları tespit edilen şiirlerde açık biçimde görülmektedir. Bu anlamda şair, Cumhuriyetin Türk milleti için ifade ettiği anlamlar dünyasını da Atatürk’ün çizdiği yoldan hareketle ifade etmeye çalışmaktadır denilebilir. Hamit Macit, Mustafa Kemal Atatürk’ün Millî Mücadele’yi başlatmasından ölümüne dek geçen tarihsel süreci yalın bir dil kullanarak ifade etmiştir. Bunu kimi zaman tarihsel gerçekliklere atıf yaparak kimi zaman duygu yüklü ifadeleri tercih ederek gerçekleştirmiştir. Bütün bunların ışığında denilebilir ki Hamit Macit Selekler, cumhuriyet ve Atatürk sevdalısı bir memur ve şair olarak Türk edebiyatındaki yerini almıştır.

 

HAMİT MACİT’İN ŞİİRİNDE TARİHÎ İZLER

 

Hamit Macit Selekler, Balkan ve I. Dünya Harbi’nin yaşandığı devrin çocuklarındandır. Savaş kavramıyla çok küçük yaşlarda tanışır. Bu durum onun tarihe karşı dikkatini ve ilgisini arttırır. Yaşamı boyunca iyinin, güzelin yanında olmaya, mesleğinde de haklıyı haksızdan ayırmaya çabalayan şair, savaşların insan hayatına etkilerini göz ardı edemez. Bu sebepledir ki şiirlerinde tarih kitaplarında görülmeyen manzaraları göstererek bir farkındalık oluşturmak gayretindedir denilebilir. Şair, Osmanlı ve Cumhuriyet tarihini söz konusu ettiği pek çok şiirinde tarihin sosyolojik boyutuna geniş bir perspektifle bakar. Denilebilir ki “Seleklerin şiirleri bizi tarihimize, günümüze ve geleceğe uyandırmaya çalışan şiir tarzının örnekleridir” (Kırcı,M ). “Harbe Dair” şiirinde, 20. Yüzyılın başında Balkan coğrafyasında pek çok milleti bir taraf olarak karşı karşıya getiren savaşın sosyal hayatta yarattığı hüzün verici bir manzara görülür. İnsan hayatını doğrudan tehdit eden savaş olgusunun yarattığı acılar coğrafya fark etmeksizin kilometrelerce öteden hissedildiği gerçeği söz konusu şiirin özünü oluşturur durumdadır.

 

II

“Demek Balkan ufkunda harp ateşi tutuşup

 Bizim Tuna boyunda ölümler saçılıyor.

Burda “şimale akın!” der gibi açılıyor

Mavi ışıklı cenup… (…)

 

Vatan ve namus diye orda dövüşen benim

Üç çocuk babası genç, otuz iki yaşında

İki kurşun yarası alarak dağ başında

Toprağa düşen benim”

 

Çocukluğundan itibaren tarihe ilgisi ve merakı olan şairin, kimi mısralarında özellikle Osmanlı tarihi konusunda kendisini yetiştirdiği görülür. Yalnızca babasından öğrendikleriyle yetinmeyip yaşamı boyunca tarih okumaları yapar. Bu okumalar neticesinde şairde şekillenen millî bilincin yansımaları kısa sürede şiirlerinde görülmeye başlar. Denilebilir ki Hamit Macit Selekler, gençliğinden itibaren tarihin şiir diliyle ifadesi şiirindeki en değerli gayelerinden biridir. Tarihin anlatımını hem estetik açıdan hem de sosyal bir sorumluluğun yerine getirilmesi açısından önemseyen şair, Yahya Kemal Beyatlı’nın tarihi konu ettiği şiirlerindeki dönem ve coğrafyayı şiirinin genel çerçevesi olarak belirlemiştir. Türk tarihinin en uzun ömürlü devleti olan Osmanlı ve varlığını sürdürdüğü dönem Yahya Kemal’in pek çok şiirinde yer almakla birlikte “Aslında genel olarak bakıldığında Yahya Kemal’in tarihte Türklüğü ararken hep bir “timsal”in peşinde olduğu görülmektedir. Bu timsal Türk tarihinin bütünü içinde Osmanlı tarihidir” (Çakır). Hamit Macit de Yahya Kemal’in kılavuzluğunda şiirlerinde Osmanlı tarihini söz konusu eder. “Tarih I” şiiri şairin, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Türk toprağı olan yerlere duyduğu yurt özlemini ifade etmesi açısından önemlidir. Aynı zamanda söz konusu bu şiir, Yahya Kemal’in “Süleymaniye’de Bayram Sabahı” şiirindeki “Gökte top sesleri, bir bir, nerelerden geliyor? / Mutlaka her biri bir başka zaferden geliyor: / Kosva’dan, Niğbolu’dan, Varna’dan, İstanbul’dan…”  mısralarıyla birlikte okunduğunda Hamit Macit Selekler’in Türk şiirinin doruk noktası olarak kabul ettiği Yahya Kemal şiirindeki konu ve söyleyişi tarihî şiirlerine aksettirdiği görülür:

 

“Tarihi okurken diyorum ki:

Gönlümde bu hasret, bu alev ne?

Sarmış beni daussılasiyle

 Niş, Kosva, Mohaç, Varna, Plevne!”

 

Osmanlı İmparatorluğu’nun geniş bir coğrafyaya hükmedişi şair için büyük bir gurur kaynağı olmuştur. Bu durum onun Türk tarihinden söz ettiği mısralarındaki coşkunluktan da açık bir biçimde görülebilir. Hamit Macit, “Tarih II” adını verdiği şiirinde Balkanları ve Doğu Avrupa’yı kapsayan bir harita çizer mısralarında. Yukarıdaki mısralarda olduğu gibi burada da o topraklara duyulan hasretin sürdüğü görülür. Ancak bu mısralar, Millî Mücadele’nin simgelerinden olan Sakarya’yı anarak noktalanırken Türk tarihinde gurur duyulacak pek çok olayın var olduğu gerçeği arka planda vurgulanır.

 

“Tuna’yı görmedim, fakat tanırım,

Bir ümit önünde koştuğum zaman,

Geçmişi anarak coştuğum zaman

Kendimi Budin’in beyi sanırım

 

Hulyamda Vistül’e dek uzanırım:

Atım eğilerek içer sudan.

Avucumda gibidir Eflak ve Buğdan,

 Erdel, Basarabya, Azak ve Kırım.

 

 Tarihi ne zaman açıp okusam,

Günlerce, bir ateş şakaklarımda,

Günlerce, içerim yanar, kor olur.

 

Bir istek tutuşur dudaklarımda

Sonra parça parça dağılır tasam

 İçim Sakarya’da teselli bulur”

 

Şair, “Boğazın Karşı Yakası” şiirinde Osmanlı Devleti’nin kurucusu ve ilk hükümdarı Osman Gazi’nin dedesi Süleyman Şah’tan ismini anmadan söz eder. Türk ve dünya tarihine yön veren bir imparatorluğu kuran neslin atası Süleyman Şah, Türk tarihi için önemli bir yere sahiptir. Hamit Macit’in bu mısralarda Süleyman Şah’ın, Suriye topraklarında bulunan türbesini hatırlatırken türbe vasıtasıyla Türk’ün köklerinin uzandığı coğrafyayı da dile getirdiği görülür.

 

“Suya seccade salıp geçtiğimiz toprakta

 Kardeşim, gürbüz atam, şanlı dedem yatmakta

Yatıyorlar o muazzam ve muhalled ölüler,

Yatıyorlar unutulmuş da mı, bilmem, yer yer.

 

 Sanırım, bazen, o yerlerde yatan bir tek ölü

Bir tek insan o büyük çevrede yalnız gömülü:

Başı sesler duyarak dinleniyorken Tuna’dan,

 Ayağı Akdeniz üstündeki bir fırtınadan

 

Serpilen dalgayı duymuş gibi ürperse gerek

Ne zaman bilmiyorum burda yatan silkinecek

Açacak toprağın altında kalan kollarını.

 

Tutacak eski sipahiler akın yollarını;

Ne zaman sam yeli esmiş gibi yaprak yaprak

Bu diyardan kaçacaklar cüceler haykırarak”

 

Şairin “İşte Camlarda Sabah” şiirinde de coşkusunu sürdüren epik mısralar görülmeye devam eder. Gördüğü bir düşle mısralarını yine imparatorluk zamanına götürürken Osmanlı’nın Macaristan’daki önemli sancaklarından biri olan Sektuvar’la birlikte o bölgedeki Türk hakimiyetini de özlemle yad eder.

 

“Ellerimden düşüyor şimdi kitap,

Eski bir günde uyanmış gibiyim

Eski günler, Tuna, Balkan, Nemçe..

Sanki ben Sektuvar’ın sahibiyim”

 

“Serhat Türküsü” şiirinde serhat kelimesinin ifade ettiği anlam olarak “sınır” düşünüldüğünde şair,

 

“Bayraklar, gölgesinde döğüşülen bayraklar,

 Ki asırlar boyunca, Bec’den Basra’ya kadar.

 Kıtaların üstünde şan ve şerefte yalnız:

 Bizim bayraklarımız…”

 

mısralarıyla geçmişteki Türk topraklarının sınırını ifade eder. Yine şiirin başlığındaki “türkü” ifadesiyle muhteva birlikte düşünüldüğünde türkülerin acı ve hüzün dolu sesinin o sınırlara, dolayısıyla şairin yüreğinden mısralara yansıdığı söylenebilir. Türk şiiri için yalnız Türk tarihine yön veren olaylar değil şahsiyetler de kimi zaman adlarıyla kimi zaman yaptıklarıyla önemli bir yere sahiptir. Hamit Macit de Osmanlı döneminden Cumhuriyet dönemine değin bazı önemli şahsiyetleri göz ardı etmeyerek şiirlerinde anar. Bu hususta sözü edilecek en belirgin şiirler “Nerde” ile “Akşam Saati”dir. Şiirler birlikte değerlendirildiğinde birbirlerini tamamlayan parçalardan oluştukları fark edilir. Şöyle ki; Hamit Macit, “Nerde” şiirinde “nerde?” sorusu sorarak cevap aradığı tarihî şahsiyetlerin ismini “Akşam Saati” şiirindeki mısralarında açıklar:

 

Nerde

 “Doyum olmaz bir akşam semasının altında

Renkli kanatlar gibi gerilmiş ufka nisan

Anlıyorum devirler açıp kapayanları,

Soruyorum, 23 yaşında serdar nerde?”

 

 Akşam Saati

“Akşam hatıraların güzelliğiyle dolu

Bir şiir ahenginde Fatih’in İstanbul’u

Karşıda gölgelenen kahraman Anadolu

 İçimde kanatlanan sevinçlerim, ümidim”

 

Nerde

“Hani taş kemerlerde hünerini gösteren

Suyun şi’rini çeşme yapan usta ne oldu,

Sırrına erişilmez bir ruh zenginliğiyle

Muhteşem kubbeleri yükselten mimar nerde?” 

 

Akşam Saati

“Semaya kubbelerle Mimar Sinan yükselir”.

 

Nerde

“Sevgiyi, ümitleri, özlenen kâinatı

Seslerin örgüsünde bize veren sanatçı

Akşam saatlerinin hüznü gibi içlenen

Engin denizler gibi coşan bestekâr nerde?”

 

Akşam Saati

“İstanbul’un doyulmaz bir saatidir akşam

Güzellik, kahramanlık, sanat, tarih, ihtişam

Büyük ruhlar zamanı içinden sarsar, hüzzam –

Bir besteyle yayılır şehre İsmail Dede”

 

Nerde

 “Yüzyıllar ötesinden seslenen şair hani,”

 

Akşam Saati

“Mükemmel bir şiirle Nailî dile gelir”

 

“Türk Akdeniz” şiirinde Hamit Macit’in, Türk tarihinin önemli şahsiyetlerini anmaya devam ettiği görülür. Akdeniz’in Türk hakimiyetine girmesini sağlayan Barbaros Hayrettin Paşa ve aynı zamanda Osmanlı donanmasının en değerli parçalarından olan kalyon ile kadırgalardan söz konusu bu şiirde büyük bir övünçle söz eder:

 

“Ufkunda şafaklar tutuşurken suya indim,

 Dün, Barbaros’un gezdiği sahilde gezindim (…)

 Geçmekte şeref mevkibi:

Kalyon ve Kadırga!

Bayraklarının gölgesi vurmuş gibi ufka”

 

Hamit Macit, “Günler” şiirinde Mustafa Kemal Atatürk’ün İnönü Zaferi’nden sonra çektiği telgrafı7 çağrıştıran “makûs talih” ifadesine yer verir. İnönü Meydan Muharebesi’nin vatanın her noktasında kutlanan büyük bir zafer olduğu gerçeği ortadadır. Bu büyük zaferin şiirinin coşkusunun da büyük olması gerektiği gerçeğinden hareketle şair, mısralarını birçok olağanüstü ifade ile süsler:

 

“Öyle bir gün ki insan yarı ilah gibidir.

 En muhteşem en güzel bir aşkın sahibidir

Sesleri ahenkleşir, sözleri şiirleşir

Görür makûs talihin bir nura döndüğünü.

Ayaklanır bir millet, kadın, erkek ve çocuk

Açılır karşısında perde perde sonsuzluk

Şaşaa-i itilâ ile dolu bir ufuk

Ve bir şeref meydanı: Metristepe, İnönü”

 

Hamit Macit Selekler, memuriyeti sebebiyle ömrünün yaklaşık on yılını geçirdiği Çanakkale’nin tarihî geçmişine kayıtsız kalamaz. “Çanakkale’de” şiiri, şehrin kutsiyetinin ve tarihsel manada öneminin dile getirildiği dizelerden oluşur. Türk tarihindeki en büyük mücadelelerden birine sahne olan direnişin ve zaferin simgesi Çanakkale, şairin ifadesiyle “Anavatan”dır. Bunun yanında şair, Çanakkale’yi eski çağlarda “vatan” belleyen pek çok milletin olduğunun da farkındalığıyla Çanakkale’nin kıyı kesiminde kurulan tarihî kent Troya’nın hikâyesine8 de mısralarında atıf yapar.

 

“Asırlar boyunca meşhur isimler

Asırlar boyunca çağlar mevsimler

 Üstüne vurulan tarihin nakşı.

 

Trova Elena Asil tahta at,

Masalın içinde kalan hakikat

 Meçhul bir ateşin şehri yakışı…

 

 Çanakkale bizim aşkımız demek,

Çanakkale… Anavatan: tek gerçek

Şehitlerin kanı, toprağı, taşı…

 

SONUÇ

Cumhuriyet nesli şairlerinden Hamit Macit Selekler’in, tarihe ve tarihî şahsiyetlere dair şiirleri Türk şiirinde tarih bilinci oluşturmak adına dikkate değer şiirler olarak nitelendirilebilir. Şairin; özlem, minnet, gurur, hüzün gibi duygularının tarifini; İmparatorluk döneminden Cumhuriyete kadar pek çok olayı, şehri ve şahsiyeti andığı, Türk kültürü ve tarihinin kutsallarına olan bağlılığını dile getirdiği mısralarda yoğun şekilde görmek mümkündür. Denilebilir ki o, yaşadığı dönemin ve coğrafyanın hassasiyetlerine kayıtsız kalmayan, sanatını da bu doğrultu üzerine kuran bir şairdir. Bu sebeptendir ki Cumhuriyetin ilan edildiği tarihte ilk gençlik yıllarında olan şair için Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, olağanüstü güçlere sahip bir rehber ve değerdir. Mustafa Kemal Atatürk’ün, onun şiirinin en değerli öznelerinden oluşu da bu düşüncenin ispatıdır. Sonuç olarak; Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin Hamit Macit Selekler gibi arka planda kalan birçok değerli şairi olduğu bilinen bir gerçekken söz konusu dönem şiiri hakkındaki değerlendirmeler bu gerçeği göz ardı etmeden yapılmalıdır.