HAMİT MACİT SELEKLER VE (İYİLİK) Kemal Hayyam Dağlıoğlu

 

— Velayet bir intihap değil, bir mecburi-yettir.

Hayatımızı renklendiren, mânalandıran belli başlı gayelerden birisi de şüphe yok ki iyiliktir, başkalarına iyilik yaparak yaşamaktır, îyi adam olmak, ayilik yapmaktan hoşlanmak kişiye toplum içinde değer de kazandırır. İyiliği bu yönden ele alırsak iyi adam biraz da çıkarcı bir kişi olur ve iyilik bütün cazibesini yitirivenir. Onun için iyiliği bu yönden ele almak istemiyorum. Sadece iyilik yapmanın kolaylığına değinmek istedim- Arzu eden her kişi iyilik yapabilir. Yolda ayağı kayan birisine yardım etmek de iyiliktir. Bu kadar kolay ve bu kadar ucuz davranışların bile adı iyiliktir. Oysa ben velîlerin iyiliğinden söz etmek istiyorum. Yoksa iyiliğin her türlüsüne karşı saygı duyarım. En ucuz ve kolay cinsinden bile oka iyilği küçümsemek aklımdan geçmez. Ama şiirin yanında iyiliğin değeri düşünülmeğe değer.Nasıl  değmesin ki her istiyen iyilik yapabildiği halde, her istiyen şiir yazamıyor. Bu sebeple hayatımızı renklendiren, manalı kılan başlıca gayelerden kim bilir kaçıncısı iyilik yapmak ise, birincisi de şiir yazabilmektir. Varlığımızın metafizik yönü şiir yazabilmek, hiç değilse şiiri duyabilmekle belli oluyor.

Yazıya neden dolanbaçlı bir giriş yaptığım şimdi anlaşılacak sayın okuyucularım.

Hâmit Macit Selekler hakkında bir yazı hazırlıyorum, o sırada Baki Süha Ediboğulu’nun yazısını okudum. Yukarda iyilik üzerine yazdıklarım bu yüzdendir. Sayın eleştirmecinin Seleklerin iyilik severlikleri konusunda söyledikleri doğru olmasına doğrudur da aydınlık değildir. Ben bu konuyu, yahut ta  Hamit’in bu yönünü güneş ışığına çıkarmak istiyorum.

Arı bal yapmak kaderiyle doğar. Yaptığı baldan kendisine ancak ölmiyecek kadar bırakıldığını, üst tarafının kovan sahibi tarafından alındığını gerçi bilmez. Fakat bilse de bal yapmaktan vaz geçmez. Îpek böceği de böyledir. Yaptığı ipeğin kimlerin işine yaradığını düşünmeden kendisini kozasının içinde feda eder. Bu davranış içgüdü bile olsa fedakârlıkta bir kemal mertebesi vardır. Velîlerin iyilikleri bu türdendir. Bu tür iyilikleri ancak iyi olmak, velî olmak kaderiyle doğanlar yapabilir. Hâmit Selekler bu bahtiyar kullardandır. Selekler iyiliği sadece iyilik olduğu için yapar. Velî olmak kaderi ile doğduğu için yapar? Bu nedenledir ki iyilikten çok daha değerli olan şiire saygısızlık yaparcasına hem de iyiliğin türünü bile tarife lüzum görmeksizin şiirlerini  topladığı kitaba (iyilik) adını vermiştir. Şiirin Soyadına ihtiyacı olmadığını çok iyi bildiğine şüphe etmediğim Seleklerin şiirlerine soyadı verir gibi onları «iyilik» meşalesi altında toplaması çok mânâlıdir. Beni günlerce düşündürmüştür. Neticede bende şu kanaat hasıl olmuştur. Hâmit Selekler öylesine iyi olmak, iyilik yapmak kaderi ile yaratılmıştır ki şiirlerini iyiliğe kurban etmiştir.. Ama hangi iyiliğe?.. Bu iyilik, ancak velîlerin yaptığı, onların yapabileceği, daha doğusu velîlerin kendilerini yapmağa mecbur ve memur farz ettikleri iyiliklerdi. Bu çeşit iyilikler velîleri yermez, üstelik belki de ferahlatır.

DÖRT YÖN

Doğuda sen varsılın, aydınlığım sen,
Batı ufkundaki renkler de senden.
Kuseyden fırtına olup da esen,
Güneyden! kıblem sen, tapdığım sen

Görülüyor ki şairin cihat-ı erbaasını dolduran, kapsıyan bir tutkusu var. Bu tutkusunun ne olduğunu gene kendi şiirlerinden bir örnek vererek açıklayalım.

Sabah dua yerine
Dilimde şarkı sensin
Her şey iyilik için İyilik üzerine

Her an her yerde yine
Yüzümüzün akı sensin
Her şey iyilik için İyilik üzerine

Ve derindem derine
Kalbim’in aşkı sensin
Kalbim iyilik için İyilik üzerime

Yukarıda iyiliğin kolay ve ucuz bir davranış olduğunu söylemiştim. Böyle olduğu halde iyilik yapanın toplum içinde değer kazandığına da değinmiştim. O satırları yazarken önlük giydirdiği, ya da sünnet ettirdiği çocukların ortasında kasıla kasıla fotoğraf çektiren hamiyetli vatandaşları hatırlamıştım- İyiliğin reklâm vasıtası yapılışı gerçekten yürek parçalayıcıdır. Selekler’in iyilik severliği konusunda aydınlığa kavuşturulmamış olan nokta da burasıdır. Selekler reklâmsız adamdır. Olduğundan fazla görünmeği sevenler çoktur. Selekler ise olduğu gibi görülmekten bile eza duyar? Erişilmez bir tevazu, onun iyilikseverliğinden sonra karakterinin en keskin çizgisidir. Neden kendisini reklâm etmez, şiirlerine bile neden «iyilik» soyadını verir? Bana kalırsa bunun çeşitli sebepleri vardır, deposu boşalmağa başlıyan tüccar vitrin süslemeğe hız verir, iflâs belirtileri arttıkça da bütün tesellisini vitrin donatmakta arar. Bunun bir de tam tersi vardır, deposu her çeşitte ve istenilen miktarda mal ile dolu tüccar ise vitrine çoğu zaman önem vermez. Verse daha iyi olmaz mı? Elbette daha iyi olur, ama ya ihtiyacı yoktur, ya tenezzülü yoktur, yahut da vakti yoktur. Hâmit Seleklerin vitrin düzenlemeğe ihtiyacı mı yoktur, tenezzülü mü yoktur, vakti mi yoktur? Bana öyle gelir ki hem ihtiyacı yoktur, hem tenezzülü yoktur, hemde vakti yoktur. Hâmit Selekler’in erişilmez tevazzu, reklamsız yaşayışı, şiirlerini bile iyiliğin hizmetine arz edişi bundandır.

Selekler’in her insana nasip olmayan bir bahtiyarlığı daha vardır. Selekler sadece ihtiyacı olmıyan, tenezzülü olmıyan bir şair değildir, şikâyeti de olmıyan bir velîdir :

Besbelli bir cadı bana ilenmiş
Elli üç yıl önce doğduğum sabah
Önümde duruyor, büyük ve geniş:
Öldürdüğüm bahar, boğduğum sabah.

Her insan kaderinden şikâyetçidir. Hâmit Selekler kutsi inançlarına saygısı dolayısıyla bu şikâyeti bile bir cadının bedduasına bağlamakta, dört mısra içinde harikulade bir maharetle cadıyı da bir tarafa itip ölen; baharından ve boğulan sabahından kendisini sorumlu bulmaktadır. Gerçeğe karşı duyulan aşkım sekri ile elim titreyerek yazıyorum:

«Velayet bir intihap değil, bir mecburiyettir.» sözü Yunus Emre için ne kadar doğru ise, Hâmit için de o kadar doğrudur.

Şu dört mısralık örnek de gösteriyor ki Selekler şiirlerine özenmeğe vakit bulamamış değildir. Şiirleri zaten zoraki itinalardan müstağnidir, genellikle birer «Sehl-i  mümteni»dir. Sayın Baki Süha üstadımız da pek iyi bilirler ki «mahz-ı şiir» «poezi- pür» Yani şiirin ta kendisi dediğimiz şaheserler aslında çaba istemezler- Ikınıp sıkınmadan meydana gelirler. Sayın Ediboğlu’nun eleştirisini okuyanlar ise şöyle bir şüphenin rahatsızlığını duymaktan kendilerini alamıyorlar: Acaba, Hâmit Selekler resmî meşguliyetleri ve iyilikseverliği yüzünden şiirlerini ihmal mi etmiştir? Yahut bu türlü meşguliyetler birkaç şiir fazla yazmasına engel mi olmuştur

Hemen söylemek istiyorum. Hâmit’in: şiirleri içinde ben ihmale uğramış olanına rastlamadım. Birkaç şiir fazla yazamamış olmasına gelince,

«Eğer maksût eserse mıra-ı berceste kâridir»