HAMİT MACİT SELEKLER Halil Soyuer

 

Kalbi iyilikler içinde çarpan bir şairdi Selekler. Onu yakın tanıyan Kemal Hayyam Dağlıoğlu adındaki bir arkadaşı şöyle demişti bir yazısında:

“Arı bal yapmak kaderiyle doğar. Yaptığı baldan kendisine ancak ölmiyecek kadar bırakıldığını, üst tarafının kovan sahibi tarafından alındığını gerçi bilmez. Fakat bilse de bal yapmaktan vaz geçmez. Îpek böceği de böyledir. Yaptığı    ipeğin kimlerin işine yaradığını düşünmeden kendisini kozasının içinde feda eder. Bu davranış içgüdü bile olsa fedakârlıkta bir kemal mertebesi vardır. Velîlerin iyilikleri bu türdendir. Bu tür iyilikleri ancak iyi olmak, velî olmak kaderiyle doğanlar yapabilir. Hâmit Selekler bu bahtiyar kullardandır. Selekler iyiliği sadece iyilik olduğu için yapar. Velî olmak kaderi ile doğduğu için yapar? Bu nedenledir ki iyilikten çok daha değerli olan şiire saygısızlık yaparcasına hem de iyiliğin türünü bile tarife lüzum görmeksizin şiirlerini topladığı kitaba (İyilik) adını vermiştir. Şiirin Soyadına ihtiyacı olmadığını çok iyi bildiğine şüphe etmediğim Selekler’in şiirlerine soyadı verir gibi onları «iyilik» meşalesi altında toplaması çok mânâlıdir. Beni günlerce düşündürmüştür. Neticede bende şu kanaat hasıl olmuştur. Hâmit Selekler öylesine iyi olmak, iyilik yapmak kaderi ile yaratılmıştır ki şiirlerini iyiliğe kurban etmiştir.. Ama hangi iyiliğe?.. Bu iyilik, ancak velîlerin yaptığı, onların yapabileceği, daha doğusu velîlerin kendilerini yapmağa mecbur ve memur farz ettikleri iyiliklerdir.”

Hamit Macit Selekler’i ne de güzel anlatmış arkadaşı. Gerçekten öyleydi. İyilikler içindeydi.

Kitabına bu adı koymuştu.
Sabah dua yerine
Dilimde şarkı sensin
Herşey iyilik için
İyilik üzerine
Her an her yerde yine
Yüzümüzün akı sensin
Her şey iyilik için
İyilik üzerine


Ve derinden derine
Kalbimin aşkı sensin
Kalbim iyilik için
İyilik üzerine

Hamit Macit Selekler,Antalya’lıydı. Hukuk fakültesini bitirdikten sonra hakim olarak, savcı olarak Anadolu’yu bir baştan öteki başa dolaşıp durmuştu. Kendisini tanıyışım, Ankara’da Yüksek Hakimler Kurulu üyesi bulunduğu zamana rastlar. Sık sık ziyaretine giderdim. Şiir sohbetlerine, espirilerine doyum olmazdı ki! Kalın çerçeveli gözlüklerini arkasında gözleri hep iyilikler içinde parlardı. Tane tane konuşur, konuşmalarını anılarla süslerdi. Kelimelerin tam hakkını verirdi. Yine bir gün, Yüksek Hakimler Kurulu’ndaki odasına girmiştim. Camdan dışarıyı seyreditordu. Bir şeyler mırıldanır gibiydi. Dostça uzatmıştı elini ve dinle demişti.

Gözlerin, gözlerim ve gözlerimiz
Anlaşırlar derin bakışlarla.
Görünür her bakışta, sen, ben, biz
Parlayan, solmayan nakışlarla.
Aşkı duymakta terliyen derimiz,  (BOŞLUK YOK)                                    

Sönmüyor hiç  dudakların ateşi,
Yanıyor değdiğince her yerimiz
Kanımız bir limon kadar ekşi..
Akdeniz sahilinde bir bahçe
Güneş altında işvesiyle yanar
Portakallar ve hurmalar, narlar…
Sımsıcak gündüzün sonunda gece
Meyveler sütbeyaz, büyük, tatlı.
Mevsimin sönmüyor bakır rengi
Bedenin ak köpük köpük, tatlı,
Fildişinden omuzların sanki.
Gözlerin hep zafer kazanmışlar,
O bakışlar yenilmemiş aslâ..
Benim ömrümde başlıyor kışlar
Senin ömrün baharda Mandubala..

O gün yazmış bu şiirini. Sıcağı sıcağına okumuştu. Mütevazıydı. O tevazu içinden sessiz sedasız geçip gitmiştir.     Kemal Hayam Dağlıoğlu yazısında şöyle demişti: “Selekler, sadece ihtiyacı olmayan, tenezzülü olmayan bir şair değil, şikayeti de olmayan bir velidir. Onun erişilmez tevazuu, reklamsız yaşayışı, şiirlerini bile iyiliğin hizmetine arzedişi bundandır.” Gerçekten de öyleydi. Alçak gönüllülük, sanki ona mahsustu.
Hamit Macit’i Yargıtay üyeliğine atamışlardı. Hukuk Dairesi üyeliğine. Hukuku çok iyi bilir, adaletten ayrılmazdı. Bazen birlikte Yargıtay’dan Kızılay’a kadar yürürdük. Tanıdıklarını, fötr şapkasını çıkararak nasıl da huşu içinde selamlardı.
Hamit Macit Selekler için bazıları (az yazan şair) deyimini kullanırlardı. Az yazardı ama öz yazardı. Eskilerin dmesiyle “eğer maksut eser ise, mısra-ı berceste kafidir” derdi. Hece veznini nekadar güzel kullanırsa, aruz veznini de aynı ustalık ve güzellikte kullanırdı. Uyduruk kelimelere, Arapça-farsca kelimelere değer vermezdi. Bir gün, yayınladığım Çaba dergisi yönetim yerine gelmişti.Derginin o ayki sayısında şair Azmi Güleç’in aruzla yazılmış bir şiiri vardı. Öylesine beğenmişti ki bu şiiri, Azmi’yi tanımak istiyordu. İki gün sonra Azmi’yle Selekler’i karşı karşıya getirmiştim. Selekler, bu buluşmaya aruzla yazdığı ve Azmi Güleç’e ithaf eylediği yepyeni bir şiiriyle gelmişti.

Ufkunda şafaklar tutuşurken suya indim,
Dün, Barbarosun gezdiği sahilde gezindim.
Coşmuştu deniz rengi parıldardı solardı,
Coşmuştu da üstünde bütün heybeti vardı.
Baktım ona, hürmetle durup, bir kenarından
Sandım yine Türk – Akdeniz’in mor sularından,
Geçmekte şeref mevkibi : Kalyon ve Kadırga!
Bayraklarının gölgesi vurmuş gibi ufka
Bir gonca sabah açtı semâdan yere doğru
Kuşlar da kanatlandı hemen göklere doğru.
Kuşlar, ebedî gökte şehitler gibi hürdü
Ecdadıma kuşlar da selâm – sevgi götürdü.

Şiirlerinde yepyeni, söylenmemiş, yıpranmamış uyakları kullanmada özen gösterirdi.Pek çok şiirinde bunu görmek mümkün. (Yaz) adındaki şiirinde (ve) sözcüğüne (eve) sözcüğünü ne ustalıkla denk düşürmüştü.

Yapraklara düşen güneşteydi Yaz,
On iki Haziran sabahı ve sen.
Ellerinde çiçek, gülerek beyaz
Bir sevinç içinde girdin eve, sen.
Varlığım dop dolu yine seninle
Dünya’mı kuşatan tek çerçeve, sen.
Sen de yalnız beni duy, beni dinle,
Yaşa yalnız beni seve seve sen.

Bir bahar öğlesiydi. Ankara taptaze bir baharın kollarındaydı. Ziyaretine gitmiştim. Birlikte yemeğe çıkmıştık. O gün bir başka sevinç vardı halinde. Uçacakmış gibiydi. Dallarında yepyeni bir baharın tünediği iri yapraklı bir ağacın altına çekilmiştik. Bir şiir okumaya başlamıştı. Doğadaki bu taptaze uyanış kanlardaki bu kaynama coşturmuştu onu.

Zeytin yaprağı yeşil, «aman bir yar elinden,»
Vatan toprağı yeşil, «aman bir yar elinden,»
Baktıkça başım döner, gözlerinin rengine :
Zümrüd kaynağı yeşil, «aman bir yar elinden..»
Dağın gümüş buğusu, denizin laciverdi,
Fidan, tomurcuk, filiz ve sevilmek ümidi..
Sen nisanı bilirsin, «aman bir yar elinden,»
Nisan, çocukluğumuz, bu sabah geliverdi.

Güzel okurdu şiiri. Tane tane ve hakkını vere vere. Emekliye ayrılırsa Antalya’ya yerkeşeceğini söylemişti. Fakat bu mutlu güne erişemeden 1974 yılında ansızın kapayıvermişti gözlerini bu güzel, bu doyamadığı hayata.

Halil Soyuer: Şairler Albümü, Ankara, 1982.