Hamit Macit Selekler Fatih Küçükyavuz Yüksek Lisans Tezi 2004

T.C. DUMLUPINAR ÜNİVERSİTESİ

Sosyal Bilimler Enstitüsü

Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı

Yüksek Lisans Tezi

HAMİT MACİT SELEKLER’İN HAYATI-SANATI-ESERLERİ

Danışman = YRD. DOÇ. DR. ABDULLAH ACEHAN

Hazırlayan = Fatih KÜÇÜKYAVUZ

0192040113

Kütahya -2004

HAMiT MACİT SELEKLER’İN HAYATI-SANATI-ESERLERİ

( Yüksek Lisans Tezi)

Fatih KÜÇÜKYAVUZ

Kütahya – 2004

Kabul ve Onay

Fatih Küçükyavuz’un hazırladığı “Hamit Macit Selekler’in Hayatı-Sanatı­ Eserleri” başlıklı Yüksek Lisans Tez çalışması, jüri tarafından lisansüstü yönetmeliğinin ilgili maddelerine göre değerlendirilip kabul edilmiştir.

Tez Jürisi

Yrd. Doç. Dr. Abdullah ACEHAN (Danışman)

Yrd. Doç Dr. Mustafa GÜNEŞ

Yrd. Doç. Dr. Atilla BATUR

Prof. Dr. Ahmet KARAASLAN (Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü)

Yemin Metni

Yüksek Lisans Tezi olarak sunduğum “Hamit Macit Selekler’in Hayatı­ Sanatı- Eserleri” adlı çalışmamın, tarafımdan bilimsel ahlak ve geleneklere aykırı düşecek bir yardıma başvurulmaksızın yazıldığını ve yararlandığım kaynakların kaynakçada gösterilenlerden oluştuğunu, bunlara atıf yapılardan yararlanılmış olduğunu belirtir ve bunu onurumla doğrularım.

ÖZ GEÇMİŞİ

Fatih Küçükyavuz, 18.12.1979’da Bandırma’da (Balıkesir) doğdu. İlk ve orta öğrenimini Bandırma’da tamamladı. 1997’de Dumlupınar Üniversitesi Fen­ Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde başladığı yüksek öğrenimini 2001’de tamamladı. Aynı yıl, Emet Günlüce Lisesi’ne Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olarak atandı. Daha sonra Emet Çok Programlı Lisesi’ne tayin oldu. Öğretmenlik görevini şu an Rize’de, Kendirli Fatih Lisesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olarak devam ettirmektedir.

ÖZET

Hamit Macit Selekler, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı’nda, geniş kültür birikimi doğrultusunda, edebiyatın şiir sahasında başarılı eserler vermiş bir sanatçıdır. Reklama ve gösterişe önem vermeyen, çağdaşlarına göre adı pek bilinmeyen; ancak en az onlar kadar başarılı bir şair olan Selekler, hayatı boyunca iyilikleri kendisine rehber almış ve sanatının ana perspektifıne de iyilikleri koymuş bir şairdir. Cumhuriyet sonrası dönemde oluşan şiirdeki yozlaşmaya karşı kendince bir cephe alan Selekler, şiirde şekilciliği savunur. Tabiata, insanlara, Antalya’ya, millı kültürümüze son derece bağlı bir şair olan Selekler, bu yönleri ile bize Yahya Kemal Beyatlı’nın önemli bir takipçisi olduğunu çağrıştırmaktadır. Ancak bugüne kadar Hamit Macit Selekler’i tüm yönleriyle ele alan bilimsel bir çalışma yapılmamıştır. Bu çalışma, Hamit Macit Selekler’i, onun eserlerini ve sanatını anlamak ve gücümüz nispetinde anlatmak için kaleme alındı.

ABSTRACT

Hamit Macit Selekler, in the Turkish literature republic term, thanks to his ex.teensive cultural accumulation, is an artist who wrote the successful works in the fıeld poetry of literature. He doesn’t care about the advertisment and the ostentation. He isn’t known as his contemporaries. But, he is a poet as success:ful as his contemporaries. During his life, he accepted the benefıcations and the virtues as a quide for him and placed them to the perstective of his art. Selekler, who tumed against to the degeneration in the poem that became in the term after the republic, defended the formalism in the poem. Selekler, who was very fond of the nature, the persons, Antalya, the national culture, associates to vs. that he is the important follower of Yahya Kemal Beyatlı with this sides. Howewer, a study which examines Hamit Macit Selekler with his whole aspets hasn’t been done, yet. This study was written out in order to comprehen Hamit Macit Selekler, his works and art and to narrate as for as possible.

İÇİNDEKİLER

Sayfa

ÖZET……………………………………………………………………………………………………………….. v

ABSTRACT……………………………………………………………………………………………………….. vi

KISALTMALAR…………………………………………………………………………………………………. ix

GİRİŞ……………………………………………………………………………………………………………….. 1

BİRİNCİ BÖLÜM HAYATI

1.1. RESMİ HAYATI…………………………………………………………………………………………… 21

  1. Doğumu……………………………………………………………………………………………………. 21
    1. Ailesi……………………………………………………………………………………………………. 21
    1. Eğitimi…………………………………………………………………………………………………. 22
    1. Meslek Hayatı……………………………………………………………………………………… 23
    1. Kişiliği………………………………………………………………………………………………….. 24
    1. Vefatı……………………………………………………………………………………………………. 28
    1. KÜLTÜR HAYATI…………………………………………………………………………………….. 29
      1. İlk Yazıları, Yazdığı Gazete ve Dergiler……………………………………………. 29
      1. Edebi Çevresi…………………………………………………………………………………… 32

İKİNCİ BÖLÜM SANATI

  • HAMİT MACİT SELEKLER’İN SANAT ANLAYIŞI…………………………………………….. 37
    • ETKİLENDİĞİ SANATÇILAR…………………………………………………………………….. 43
    • ŞİİRLERİ………………………………………………………………………………………………… 51
      • İçerik………………………………………………………………………………………………… 52
        • Tema……………………………………………………………………………………………. 52
          • Aşk Temalı Şiirler……………………………………………………………………. 52
          • II. Dünya Savaşı Temalı Şiirler……………………………………………….. 55
          • Tarih ve Vatan Temalı Şiirler………………………………………………….. 57
          • Cumhuriyet Temalı Şiirler……………………………………………………… 60
          • Akdeniz ve Antalya Temalı Şiirler………………………………………….. 62

2.31.1.6. Atatürk Temalı Şiirler………………………………………………………………………. 64

  • İnsan Temalı Şiirler………………………………………………………………………………….. 66
    • Mazi Temalı Şiirler……………………………………………………………………………….. 69
      • Çocuk Temalı Şiirler………………………………………………………………………… 70
    • Duygu…………………………………………………………………………………………………… 71
    • Anlam…………………………………………………………………………………………………… 72
    • Şekil……………………………………………………………………………………………………… 75
      • Mısra……………………………………………………………………………………………….. 75
      • Nazım Şekilleri……………………………………………………………………………….. 76
        • Geleneksel-Yerli Nazım Şekilleri………………………………………………. 76
  • Halle Şiiri Kaynaklı Nazım Şekilleri……………………………………………………….. 76
    • Divan Şiiri Kaynaklı Nazım Şekilleri………………………………………………….. 78
      • Yabancı Edebiyatlardan Alınan Nazım Şekilleri…………………………… 79
      • Serbest Nazım Şekilleri…………………………………………………………………. 83
        • Eşit Düzenli Serbest Şekiller…………………………………………………….. 83
        • Karışık Düzenli Serbest Şekiller……………………………………………….. 84
    • Dil ve Üslup………………………………………………………………………………………… 86
      • Dil…………………………………………………………………………………………………… 86
        • Dil Sapmaları…………………………………………………………………………….. 86
          • Yazım Sapmaları…………………………………………………………………… 87
          • Ses Sapmaları………………………………………………………………………. 88
          • Ödünç Metinlere Yer Verme………………………………………………… 90
        • Cümle………………………………………………………………………………………… 91
        • Dilde Tasarruf Yolları……………………………………………………………….. 94
      • Üslup……………………………………………………………………………………………… 95
    • Ahenk………………………………………………………………………………………………… 100
      • Ses Tekrarları……………………………………………………………………………….. 101
        • Ünsüz Ahengi…………………………………………………………………………… 101
        • Ünlü Ahengi…………………………………………………………………………….. 102
        • Kafiye………………………………………………………………………………………. 103
      • Kelime Tekrarları…………………………………………………………………………. 104
      • Mısra Tekrarları……………………………………………………………………………. 105
      • Vezin…………………………………………………………………………………………….. 106

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ESERLERİ

3.1. ŞİİR KİTAPLARI  ……………………………………………………………….. 115

  • Sulh ve Diğer Şiirler………………………………………………………………………………………………………………………………………….. 115
    • iyilik………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………. 121
    • Hamit Macit Selekler’in Çeşitli Dergi Ve Gazetelerde Yayımlanan Şiirleri.   ……………………………………………….122
    • HUKUK ALANINDAKİ ESERLERİ……………………………………………………………………………………………………………………… 141
      • İzahlı Milü Koruma Kanunu…………………………………………………………………………………………………………………….. 141
      • Anayasa ve Üzerinde Bir Deneme İle Yeni Terimlerin İzahı…………………………………………………………………… 142
      • Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu ve Üzerinde Düşünceler,Açıklamalar…………………………………………………. 142

SONUÇ…………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………….. 143

EKLER……………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………… 145

KAYNAKÇA………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………. 177

DİZİN ……………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………… 181

KISALTMALAR

a.g.d. : Adı Geçen Dergi

a. g. g. : Adı geçen Gazete

a. g. e. : Adı Geçen Eser

a. g. m. : Adı Geçen Makale

C.: Cilt S.: Sayı s.: Sayı

s.s. : Sayfalar Arası

Yay.: Yayınları

TEZHAKKINDA

Problem

Türk şiirinin Cumhuriyet sonrasında; özellikle de 1940’lı, 1950’li yıllarda gelişmeye başlamasında Hamit Macit Selekler’in (1909-1974) önemli bir rolü vardır. Ancak, şu ana kadar şair hakkında, onu bütün yönleriyle ele alan bir çalışma bulunmamaktadır. Selekler hakkında yazılanlar, ansiklopedik bilgilerden öteye gitmeyip onun eserlerini ve sanatım ortaya koymaktan uzaktır.

Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı ‘nda güçlü bir şair olarak anılan Selekler’in görmezlikten gelinmesi, bizi böyle bir çalışma yapmaya teşvik etti. Hamit Macit Selekler hakkında çok az bilginin var olduğu edebiyat ortamında, onu bütün yönleri ile ele alan bir çalışma yapmak istedik. Çok geniş bir sanat yelpazesinde eserler verilen Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı’nda Selekler’in görmezlikten gelinmesi doğru mudur? Selekler’in bu şiir ortamındaki rolü ve konumu nedir? Bütün bu problemleri çözmek maksadıyla çalışmamız “Hayatı-Sanatı-Eserleri” olmak üzere üç bölüme ayrıldı.

Araştırmanın Amacı

Hamit Macit Selekler, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı’nda kaynağım geçmişten ve insandan alan, içerik ve şekil anlamında yeniliklere açık olan; ancak daha ziyade geleneksel ifade tarzlarını benimsemiş ve bu şekilde eserler vermiş bir sanatçıdır. Kanaatimize göre kendine göre ayrı bir şiir tarzı olan Selekler, edebiyatımızda hak ettiği yeri bulamayan bir sanatçıdır.

Araştırmamızın amacı,   Selekler’in,   Cumhuriyet   Dönemi   Türk Edebiyatı ‘nda eser vermiş ve gündeme gelmiş birçok şair kadar başarılı ve önemli olduğunu ispat etmek, bugüne kadar ihmal edilen Selekler’in eserlerini ayrıntılarıyla incelemektir.

Araştırmada Hipotez

Hamit Macit Selekler, geleneksel ve yabancı nazım şekillerini başarıyla kullanan, milli ve insani hisleri şiirine konu edinen, sanatı sadece sanat için yapan, sade dil anlayışım gönülden benimseyen ve tüm eserlerini bu anlayışla kaleme almış bir şairdir. Çalışmamız sırasında bütün bunları dikkate alarak şöyle bir yargıya varabiliriz:

Selekler, yerli ve yabancı şiir tarzlarını başarıyla kullanan, yabancı bir nazım şeklini geleneksel motiflerle ve şekillerle benimsemeyi bilen bir şairdir. O’nun bu yönü, karşımıza Yahya Kemal Beyatlı’yı çıkarır. Bu noktada da şu hükmü verebiliriz:

Hamit Macit Selekler, Türk edebiyatında Yahya Kemal Beyatlı’nın izinden başarıyla gitmiş bir şairdir.

Araştırmanın Önemi

Hamit Macit Selekler’i tüm yönleriyle ele alan bu çalışmada, şaırın eserlerinin dönem içerisinde şöhrete ulaşmış bir çok şair kadar başarılı olduğu gösterilmek istendi. Hfila tam anlamıyla ayrıntılı bir çalışması yapılmamış olan Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı’nın şair kadrosundan bir parça olan Selekler’in dönem edebiyatı içerisindeki yeri irdelenmeye çalışıldı. Bu çalışmanın, Hamit Macit Selekler ve Selekler’in parçası olduğu Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı üzerinde çalışmak isteyenlere ışık tutacağı ve yardımcı olacağına inanılmaktadır.

Araştırmada Varsayım

Bu araştırmada, Hamit Macit Selekler’in edebiyatımızda yeterince tanınmamış olması, şairin kendi isteğiyle zamanın edebiyat ortamlarının şaşalı ortamlarından kaçması, esas mesleği olan hukukçuluğunun sanatına bir anlamda engeller koyması ve şairin eserlerine gereken önem verilmemesi gibi sebeplere bağlandı. Bu varsayımdan hareketle, Selekler’in şiirlerinin tüm özellikleri üzerinde duruldu. Onun dönem içerisindeki yeri belirtilmeye çalışıldı.

Araştırmanın SınırWıklan

Çalışma, “Hayatı-Sanatı-Eserleri” olmak üzere üç bölüme ayrıldı. Selekler’in hayatından bahsedilen bölümde, şairin resmi hayatı ve kültür hayatı birlikte verildi. Hamit Macit Selekler’in şimdiye kadar bir biyografinin yazılmamış olması, çalışmamızın ilk bölümünü sınırlandıran bir etmen oldu. Kütüphanelerin tozlu raflarındaki kitap, dergi ve gazete yazılarına ulaşmak, şair hakkında söylenmeyenleri söylemeye çalışmak araştırmamızın ilk bölümünü şekillendirdi.

Araştırmanın ikinci bölümünde şairin sanat anlayışı, etkilendikleri ve şiirleri ayrıntılarıyla incelenmeye çalışıldı.

Üçüncü bölümde ise, yalnızca şiir alanında değil, çeşitli alanlarda eserler vermiş bir sanatçı olan Selekler’in basılmış eserleri tanıtılmaya çalışıldı.

Araştırmanın Yöntemi

Hamit Macit Selekler, çok çeşitli konularda ve şekillerde şiirler yazmış bir şairdir. Şairin yaşamı, tarihsel ve sosyal çevrenin etkisi, şairin psikolojik yapısı ve değer yargılan yadsınmamakla birlikte metni değerli kılan ögenin kendisi olduğu gerçeği benimsendi. Bu sebeple, şairin eserleri içerik, şekil, dil ve üslup ve ahenk unsurları açısından metin eksenli bir şekilde ele alındı.

TEZ METNİ

GİRİŞ

XX. yüzyılın başlarında doğan Hfunit Macit Selekler, Konya Lisesi’nde yatılı olarak okurken yazdığı ilk şiirlerinin yayımlandığı tarihten, 1943 yılına kadar aktif olarak çeşitli edebi muhitlerde bulunmuştur. XX. yüzyılın ilk yarısını içerisine alan bu süreç, Türk toplumu üzerinde oldukça çarpıcı etkilere sahip olayları içeren bir dönemdir. Hamit Macit’in yaşadığı ve eserlerini verdiği bu önemli sürecin, kültürel, sosyal, siyasi ve ekonomik açılardan genel bir görünümünün yansıtılması Hamit Macit’i ve onun şairliğini daha iyi anlayabilmemiz için son derece gereklidir; çünkü sanatçı, kendisini dış dünyadan soyutlayan değil, tam tersine dış dünyadan aldıklarını kendi yorumuyla eserine yansıtan kişidir. Sanat eserlerinde gördüğümüz, doğadır, insandır, hayattır; yani dış dünyadır ve sanatçı eserinde bize bunları yansıtır. Sanatı bir yansıtma olarak görmek yüzyıllar boyu devam etmiş ve zamanımıza kadar gelmiş bir kuramdır.1

Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin genel görüntüsüne bakarken Hamit Macit Selekler’in sanat hayatımızın içerisinde olduğu süreci, İnci Enginün’ün tasnifi doğrultusunda, “1. 1923-1940 Dönemi ve il. 1940-1960 Dönemi”2 şeklinde inceleyeceğiz.

Bu dönemlerin incelenmesinde tabii ki devrin siyasi, sosyal ve ekonomik durumu göz önüne alınacaktır. Bu dönemlerde, bilindiği gibi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin hayatına iki önemli şahıs etki ediyordu. Bunlardan birincisi Mustafa Kemal Atatürk ve O’nun vefatından sonra ülkeyi idare eden İsmet İnönü’dür. Bu liderlerin ülke yönetimindeki siyasi, sosyal ve ekonomik tutumları, toplumun bir parçası ve toplumu yansıtan bir ayna olan sanatçıları muhakkak ki etkileyecektir. Bu yüzden bu liderlerin çağın olayları karşısında aldıkları tavırlar da incelememizin içeriğinde yerini bulacaktır.

1 Berna MORAN, Edebiyat Kuramları ve Eleştiri, Cem Yayınevi, İstanbul, 1991, 8. B., s. 15

2 İnci ENGİNÜN, “Cumhuriyet Dönemi Türk Şiiri”, Türk Şiiri Özel Sayısı IV (Çağdaş Türk Şiiri),

Türk Dil Kurumu Yayınları, Şubat, 1992, s. 568

1923-1940 Dönemi:

Sevr’in yıkıcı etkilerinin Lozan’la silinmesi ile Türk milleti ulus olma yolunda yeni bir sürece girmişti. Milletler mozaiği olan Osmanlı Devleti, Mustafa Kemal’in Samsun’a hareket edip Anadolu’yu teşkilatlandırma hareketi ile yepyeni bir sürece dahil oldu. Osmanlı Devleti, Türk’ün bağımsızlık mücadelesi olan Kurtuluş Savaşı ile, dünya sahnesindeki yerini genç Türkiye Cumhuriyeti’ne bırakacaktı. Mustafa Kemal, Samsun’a ayak bastıktan sonra, karşısına çıkan tüm engellemelere rağmen halkı, Amasya, Balıkesir, Erzurum, Sivas gibi merkezlerde örgütlemiş, halkta milli birlik ve beraberlik ruhunu uyandırmış ve bunun sonucunda 1920 Nisan’ında Büyük Millet Meclisi’ni kurmuştur. Bunun doğal sonucu olarak da, 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in ilanı ile tarih sahnesinde yepyeni bir devlet boy göstermeye başlayacaktı.

1923’ten Atatürk’ün vefat ettiği 1938 yılları arasında yapılan, ana eksenini aklın ve bilimin oluşturduğu inkılaplarla Türk toplumun yapısında neredeyse kökten sayılabilecek değişiklikler hedeflenmiştir. Bütün bu değişim hareketlerinden amaç, Türk toplumunun hayatı kavrayıştaki anlayışını değiştirme ve toplumu örnek alınan medeniyetlerle aynı standartlara yükseltmektir. Ayrıca, Türk milliyetçiliğine dayalı olan kültürel ve endüstriyel çalışmalar da, batıyla bütünleşme yolundaki düzenlemelerle aynı hızda sürdürülmüştür.3 Batılı düşüncenin bir tezahürü olan balolar, davetler, müzik ve dans gösterileri, sinema, gazino gibi aktiviteler organize edilmiştir.

Atatürk’ün, politikalarında, “muasır medeniyet seviyesi” diye hedef gösterdiği çağdaşlaşma hareketlerinin temelini ise ekonomi oluşturuyordu. Köy-kent ayrımı yapılmadan ekonomik kalkınmaya önem verilmiş ve sanayileşmiş bir Türkiye’nin temelleri atılmıştır.

Ekonomik kalkınma, doğal olarak kültürel gelişmelere de yansımış ve bu durum, gelişim sürecini hızlandırmıştır. Bu dönemde sanata ve sanatçıya büyük önem verilmiş, Milli Mücadele’yi destekleyen pek çok sanatçı, devlet dairelerinde önemli görevler üstlenmiştir. 4 Ayrıca bu sanatçılar, bir ülkü birliği etmişçesine, gönülden inandıkları ilke ve inkılapların savuculuğunu ve yayıcılığını yapıyorlardı. Milliyetçi duygular ve Kuruluş Savaşı’nı kazanmanın verdiği coşku, sanatçılar üzerinde etkisini olanca gücüyle göstermektedir.

Cuınhuriyet’in ilan edişini takip eden yıllarda oluşan Türk Edebiyatı, bu yüzyılın başında oluşturulmuş şiir geleneğinin paralelindedir. “Genç Kalemler” dergisinde Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp ve Ali Canip Yöntem ve arkadaşları tarafından teorisi oluşturulan, Türkçe’nin Arapça ve Farsça sözcük ve tamlamalardan kurtulması anlamına gelen “Sade Dil” anlayışı, milli bir edebiyat oluşturma gayreti içinde olan sanatçıların bu dönemdeki en temel düşüncesidir. Dilde sadeleşmeyi reddedenler, bu dönemde dilde sadeleşme konusundaki görüşlerinden taviz vererek sade bir dille yazmaya, eserlerinde Türkçe sözcükleri kullanmaya özen göstermeye başlarlar. Yahya Kemal Beyatlı, Cenap Şahabettin ve Ahmet Haşim gibi eski şiir geleneğine sıkı sıkıya bağlı olan şairlerin şiirlerinde de bu değişim açıkça görülür. Cuınhuriyet’in ilanından sonra, “Milli Lisan” sorunu, ülkenin en temel meselelerinden biri olarak görülmüştür. 1926’da Milli Eğitim Bakanlığı’nca bir “Dil Heyeti” oluşturularak, sorun, devletçe benimsenir. Alfabenin değiştirilmesinden sonra yapılan ilk çalışmalar, oluşturulan “Dil Encümeni”nce yürütüldü. 12 Temmuz 1932’de Samih Rıfat (Başkan), Ruşen Eşref (Ünaydın), Celal Sahir (Erozan), Yakup Kadri (Karaosmanoğlu), Mustafa Kemal’in buyruğu ile “Türk Dili Tetkik Cemiyeti”ni (Türk Dil Kurumu) kurdular. Aynı yıl, Dolmabahçe Sarayı’nda (5-15 Ekim 1932) toplanan kurultaya Halit Ziya (Uşaklıgil), Hüseyin Cahit (Yalçın) gibi Edebiyat-ı Cedide’ciler; Mehmet Emin (Yurdakul), Ali Canip (Yöntem), Falih Rıfkı (Atay) gibi Millı Edebiyat akımına bağlı fikir ve edebiyat adamları katıldı.5 Kısa sürede dönemin şair ve yazarlarının pek çoğu, Türk Dil Kummu’nun çalışmalarına katıldılar. Mustafa Kemal, konuşmalarında özellikle Türkçe sözcükleri kullanmaya özen gösteriyordu. Yaşar Nabi, bu konudaki görüşlerini şu sözlerle ifade eder:

“Kazançlarımızın en mühimi dil özleşmesidir…

Cumhuriyet inkılabı, edebi dilin, tasfiyesi hareketini en cezri bir şekilde ikmal etmiştir. Milliyetçilik ve garpçilikle, edebiyata, yeni istikametini bizzat inkılap vermiştir. Türk edebiyatı, ancak kendi öz ifade vasıtasına sahip olduktan sonradır ki, müstakbel yapısının temelini teşkil edecek eserleri vermeye başladı.”6

Cumhuriyet’ in ilk yıllarında yayın hayatında olan ve geniş bir ok.uyucu kitlesine sahip önemli edebiyat dergileri, Türk Yurdu ve Dergah’tı. Daha sonraki yıllarda çıkarılan diğer edebiyat dergileri, Hayat, Servet-i Fünun-Uyanış, Güneş, Yedi Meşale, Milli Mecmua, Fikirler, Aydınlık, İçtihat Varlık, Çığır, Ülkü (1933), Yeni Adam (1934), Yücel (1935), Ağaç, Kültür Haftası (1936), Kalem, Oluş, İnsan (1938), Ses (1939), Küllük, Yeni Edebiyat (1940)7 ,vb.dir. Bu dergiler, her ne kadar farklı dünya görüşlerine sahip kişiler tarafından çıkarılsalar da, zamanın fikir ve edebiyat adamlarının, düşüncelerini halka arz ettiği merkezlerdir.

Dönem şairlerinin eserleri, her ne kadar kendisinden önceki şiir türlerinden ve geleneğinden ayrı gibi görünse de dönem şiiri, özünü oluşturan ve geleceğini belirleyen Batı şiiri, Divan şiiri, Halk şiiri gibi üç kaynaktan beslenmiştir.

Divan şiiri geleneği, etkisini Cumhuriyet sonrasında da göstermiş bir şiir geleneğidir. Cumhuriyet döneminde bu gelenekten fazlasıyla yararlanmış ve dönemin taraflı tarafsız birçok şairinin takdirini kazanmış iki şairi olan Ahmet Haşim (1884- 1933) ve Yahya Kemal Beyatlı (1884-1958), Divan şiiri geleneğinin dönem içerisindeki en önemli temsilcileridir. Toplumumuzun ve edebiyatımızın batılılaşma rüzgarına kapılmaya başladığı Tanzimat’tan itibaren göz ardı edilen Divan şiirinin yansımaları, dönem şairlerinin birçoğunun olgunluk yıllarının eserlerinde görülmektedir.

Edebiyat tarihi araştırmacısı Nihad Sami Banarlı’mn: “Ahmet Haşim, kısmen Servet-i Fünun şiirini, kısmen Fransız ‘symbolisme’ini, hatta kısmen de Türk Divan şiiri tesirlerini, kendi şair benliğinde birleştirerek, şiir dünyamıza musıkili ve orijinal bir söyleyişle tılsımlı terennümler bırakmaya muvaffak olmuş, kudretli bir şairdir.”8 diye bahsettiği Ahmet Haşim hakkında Ahmet Hamdi Tanpınar şunları söyler:

“Şiiri ve sanatı büyük davaların dışında ve daha kendi başına bir şey olarak alan ve daima hayatın haşiyesinde ferdi fantezisini kovalar görünen Ahmet Haşim’in (1883-1933) eseri hiçbir zaman Yahya Kemal’inki kadar geniş kütlede akis bulmamıştı. Bu şairin Fransız symbolistelerine yakınlığını yukarıda söylemiştik. Filhakika :fikirlerinin asıl zemini ilk devirlerde daha ziyade Fransız münekkidi Remy de Gourmont’na bağlıdır. Bununla beraber Piyale adlı şiir kitabının başına yazdığı güzel mukaddemede son devir Fransız miinekkitlerinden Abbe Bremond’nun anladığı şekilde saf şiire yaklaştığı görülür. Şiirin her türlü yapı fikrinden uzak, müphem ve daha ziyade musıldye yakın olmasını isteyen bu şair, hiçbir zaman tam bir dil zevkine erişemedi, fakat daima büyük hayalci olarak kaldı. Daha saf bir Türkçe ile yazdığı, o tek bir hayalin etrafında bir mücevher gibi toplanan küçük manzumelerinde Uzak-Doğu resmini ve batta primitif kabile san’atlannı andıran garip bir expressionisıne vardır. Bununla beraber gençlik üzerindeki asıl tesiri kronikleriyle oldu. Çok sevilen ve tadılan bu kroniklerde şfilr, yeni yetişenlere 1926 yıllarının o çok tatlı ve karışık modemisme’ini, müphem ve tesadüfle dolu bir şekilde olsa bile, yeni resmin zevkini tanıttı ve daha rahatça takip edebilecekleri, kendine daha yakın yolları gösterdi ve bilhassa çok hür bir fantezinin salııöi olınamn çok tehlikeli zevkini öğretti”9

Yirminci yüzyılın başlarında tarihi içerikli ve Divan şiiri geleneğini takip eden şiirlerin en mükemmel Yahya Kemal’in kaleminden çıkmıştır. Yahya Kemal, ömrünü mükemmel şiirin peşinde tüketmiştir. Öyle ki, çoğu şiirinin yazımı yıllar sürmüştür. Şiiri, bir ses ve ahenk sanatı olarak gören şair, dizelerinde musikiye de gereken önemi vermiştir. Beyatlı, şiirlerinde duygu ve düşünce konusu halinde getirdiği tarihimizi ve tarih içinde ortaya koyduğumuz kültür değerlerimizi ele almış ve işlemiştir. Türk milletinin kültür ve medeniyet tarihine ait ne varsa şiirlerinde işlemiş, çağdaşlarına ve kendinden sonrakilere yol göstermiştir. Yahya Kemal’in şiirlerinin çıkış noktası ‘medeniyet’tir. Her şiirinde mutlaka mill1 kültür varlıklarımızdan biri veya birkaçı akis bulur. İnsanımıza da bu açıdan bakar.10 Edebiyatımız için klasik sayılabilecek eserler veren Beyatlı’da, klasik fikri, Paris’e gidip orada farklı sanat düşüncelerini tanımasından sonra ortaya çıkar. Batı şiirinin temelini, klasik Yunan ve Latin temeline dayandıran şair, klasiğin temel çizgilerinin ortak dil ve kuralları kullanarak şahsi mükemmeliyete ulaşmak olduğunu fark edince, bunu bizim şiirimizde gerçekleştirmeye çalışmıştır. Divan şiirini bizim klasiğimiz sayan şairin konuşulan

Türkçe ile yazdığı şiirlerin uyandırdığı etki çok büyük olmuş ve taraflı tarafsız birçok sanatçının övgüsünü almıştır.

Cumhuriyet dönemi şairlerini besleyen bir diğer önemli kaynak da halk şiiridir. Dönem şairlerinin önemli bir çoğunluğu halk şairlerinin yolundan giderek yeni ve modern bir şiir anlayışı oluşturmaya çalışmışlardır. Sade dili, yerel söyleyişleri tamamıyla şiir dilinin içine sokmaya çalışan ve hece veznini aktif olarak kullanan bu anlayışta işlenen başlıca tema, memlekettir. Faruk Nafiz Çamlıbel, Enis Behiç Koryürek, Halit Fahri Ozansoy, Orhan Seyfi Orhon ve Yusuf Ziya Ortaç tarafından oluşturulan “Beş Hececiler” grubu, bu anlayışın devir içindeki en önemli temsilcisidir. Anadolu, ilk defa, hecenin beş şairinden olan Faruk Nafız’in mısralarında konu edilmiştir. Cumhuriyet’ten önceki Türk edebiyatında Anadolu, ancak batıdan gelen realizm akımının tesiri altında, uzaktan ve kısmen görülebilmiştir.11 Bu anlayışa göre Türk sanatının en önemli kaynağı Anadolu’ dur ve sanatımız, bu kaynaktan ortaya çıkacaktır.

Cumhuriyet döneminin bir diğer önemli gelişmesi de, dönemin ilk edebı topluluğu olan “Yedi Meşale”nin oluşmasıdır. 1928 yılında Muammer Lütfi Bahşi, Kenan Hulusi Koray, Sabri Esat Siyavuşgi Vasfı Mahir Kocatürk, Cevdet Kudret Solok, Yaşar Nabi Nayır ve Ziya Osman Saba ortak olarak “Yedi Meş’ale” adlı bir kitap yayınlayarak varlıklarını gösterirler. Topluluk, daha sonra Kenan Hulusi’nin yönettiği “Meşale” dergisinin çatısı altında bir araya gelirler. Dergi, 1 Temmuz-15 Ekim 1928 tarihleri arasında on beş günde bir, on altı sayfa halinde çıkar. Yedi Meşaleciler, birçok edebiyat tarihçisine göre Beş Hececiler’e tepki olarak ortaya çıkmıştır. Beş Hececiler’in toplumsal içerikli sanatını eleştiren ve “Sanat için sanat” ilkesini benimseyen Yedi Meşaleciler, gerçekçi edebiyatın her türlüsüne karşı çıkarlar. “Yedi Meş’ale” kitabının mukaddimesinde sanat yapma amaçlarını, “Canlılık, samimiyet ve daima yenilik” olarak izah ederler.

Şiir üzerine poetik düşünceler bu dönemde, “Şiirin bireyselliği ve toplumsallığı”, “Şiirin inkılap içerisindeki yeri”, “Divan şiirine bakış” şeklinde üç ana noktada toplanır.13

Şiirin Bireyselliği -Toplumsallığı:

Tanzimat döneminde başlayan “Şiir toplum içindir.” görüşü, bu dönemde, birkaç şair dışında, dönem şairlerince benimsenen bir görüştür. Daha önce de belirtildiği gibi, dönemin düşünce ve sanat adamları, daha önce neredeyse farkında bile olmadıkları Anadolu ve köy gerçeğinin farkına varmışlar ve eserleri ile halkın aydınlatılması için çalışmışlardır. Hatta birçok şaire göre, şairin, sonsuz olanı, güzeli yakalaması için bu, son derece gereklidir.

Bunun yanında bazı şairler, şiirin, toplum için olduğu görüşüne katılmazlar. Yahya Kema Ahmet Haşim, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi dönemin önemli sanat adamları, şiirin bireysel olduğu görüşü etrafında birleşiyorlardı. Yahya Kemal’in öğrencisi ve takipçisi olan Ahmet Hamdi Tanpınar, şiirin nasıl olması gerektiği konusundaki görüşlerini şu sözlerle ifade eder:

“Bizim şiirden anladığımız mana, kelimelerin terkibinden doğan ritm, ahenk, vs. vasıtalarla alelade lisanla ifadesi kabil olmayan deruni baletlerimizi, heyecanlarımızı, isitğraklanmızı, neş’e ve kederimizi ifade eden ve bu suretle bizde bedii alaka dediğimiz büyüyü tesis eden sanat olmasıdır.”14

” Bugün sanat mes’eleleriyle yakından alakadar olmuş bir zeka için artık münakaşasına imkan görülmeyen hakikatlerden birisi de şiirin her türlü menfaat endişesinden uzak, gayesini yalnız kendinde bulan bir mükemmeliyet olmasıdır.”15

Şiirin İnkılap İçerisindeki Yeri:

Cumhuriyet’in ilanı ile başlayan Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatında ele alınan ana temanın Anadolu olduğunu daha önce belirtmiştik. Yeni kurulan başlayan devletle yeniden dirilen ulusal coşku, kendisini sanatımız içerisinde de hissettiriyordu. Birçok sanatçı, inkılapların hazırlayıcılığını, savunuculuğunu ve yayıcılığını yapıyordu. Sanatçılarımızın büyük bir çoğunluğu, halkın kültür seviyesinin yükselmesi ve edebiyatımızın milli bir kimlik kazanması için çalışıyordu.

Bu yıllarda belirginleşen “memleket şiiri” ve “köy şiiri” tarzları, Atatürk’ün sınıfsız bir toplum oluşturma çabasının tezahürü olan “Halkçılık” ilkesinin şiirimize yansıması olarak belirginleşerek edebiyatımıza dahil olur. Faruz Nafız Çamlıbel, Kemalettin Kamu, Halde Nusret Zorlutuna, Ahmet Kutsi Tecer, Şuk:frfe Nihal Başar, Ömer Bedrettin gibi birçok şair, halk edebiyatımızdan ve folklorumuzdan yararlanarak eserler verdiği görülebilir.

İnkılap ekseninde oluşan edebiyattan bahsederken bu konu paralelinde olan ve dönem içerisinde önemli bir konu olan “Edebiyatın millileşmesi” konusunda dönem sanatçılarından bazılarının Nusret Safa Coşkun’un 1938 yılında Açıksöz gazetesinde yaptığı ankette belirttiği görüşlerini incelemek yararlı olacaktır:

Halit Ziya: ” Asırlardan ber divan edebiyatında olsun, halk edebiyatında olsun, hatta genç zamanların edebi mahsullerinde olsun, Türk dimağından, Türk ruhundan ne doğmuşsa; işte Türk’ün milli edebiyatı odur. O şart ile ki bunlar bililtizam yapılmış birer taklid eseri olmasın”16

Halit Fahri Ozansoy da, milli edebiyat konusundaki görüşlerini şu şekilde belirtir: “Türk sanatkarı her neden bahsederse bahsetsin, millidir. Yeter ki duyguları ve görüşleri, eserlerinde gösterdiği tipler ve çizdiği levhalar mahallı olsun; mahallı ve samiml.”17

Yunus Nadi: “Millı edebiyattan bahsetmek için edebiyatın bir de milli olmayanının mevcut veya mefruz olacağını kabul etmek icab eder. Millı olmayan edebiyat olur mu? Her milletin edebiyatı kendinindir.”18

Agah Sırrı: “Milli edebiyatın en birinci vasfı taklit olmayıp orijinal olması, mensup olduğu milletin ruhundan fışkırarak kendi kendisini yaratmış olmasıdır.”19

Suat Derviş: ” Ben millı edebiyat denilen bir şey tanımıyorum. Galiba milli edebiyat diye orijinal olan ve san’at kıymeti olan eserlere bu ismi veriyorlar.”20

Necip Fazıl: “Büyük ve mücerret edebiyatların hepsi ait oldukları milletlere olan nisbetleri bakımından milli, başka milletlere taşmış olmak bakımından beşeridir.”21

Bu yıllarda, görüldüğü gibi, şiirin inkılap içindeki yeri konusunda değişik görüşler ileri sürülmüştür. Bununla birlikte, bu görüşlerin buluştuğu ortak nokta, “inkılabın yanında yer almak”tır. Şairlerin hemen hepsi, inkılabı benimsemiş ve desteklemiştir. Dolayısıyla, bu yolda değişik yollar izleyerek çaba gösterdikleri görülür. Bu genel çerçeve içinde yazılan şiirler, Anadolu’nun ve köyün görünümü, ülke coğrafyasına dönük doğa, halk kültürü, Türklük, kahramanlık gibi, dönemin sosyal ve siyasi yönelimlerini yansıtan temaları işlemiştir.22

Divan Şiiri ve Halk Şiiri Hakkında Değerlendirmeler:

Cumhuriyet’in ilk yıllarında edebiyat dünyasında önemli tartışmalara yol açan bir diğer önemli konu da, Divan şiiri geleneğidir. Otuzlu yılların başında, Divan şiirinin ders müfredatlarından çıkarılmasını içeren tartışmalar dahi yapılmıştır.

Osmanlı Devleti’nin yıkılması, arka arkaya çıkan savaşlar, toplumu değiştirme maksadıyla yapılan ihtilal ve inkılaplar esas itibariyle  “dışa dönük” bir karakter taşıyan batı medeniyetinin örnek tutulması, bizi, eski Türk-İslam medeniyetinin yüzyıllar boyunca geliştirdiği “içe dönük” veya “mistik” hayat görüşünden uzaklaştırmıştır.23 İçe dönük, mistik ve sofistike bir hayat tarzını ve sanat anlayışını benimseyen sanatçılar, Divan şiiri geleneğinden yararlanmayı, Divan şiiri geleneğine uygun eserler vermeyi savunuyorlardı. Düşüncelerinin özünü oluşturan tez ise, Divan şiirinin Türk milletine ait olması ve sanatta mükemmeliyetin hedeflenmesidir.

Divan şiiri geleneğinin aleyhinde olan sanatçıların görüşleri ise birkaç farklı tez etrafında toplanır. Onlara göre estetik ve ideaı sanat açısından yetersizdir. Divan şiiri geleneği, öncelikle, içe dönük bir hayat anlayışının ürünüdür. Zaman ve şartlar ise bunu kaldıracak durumda değildir. Nurullah Ataç, Divan şiirinin, özü doğulu olan bir şiir geleneği olduğunu, Cumhuriyet rejlmlnin ise, uygarlığa yönelen bir tutumla eskiye sıcak bakmadığını, bu nedenle de tüm güzelliğinin kabul edilmesine rağmen genç nesle öğretilmesinin sakıncalı olduğunu belirtir. Ataç’a göre, bu şiir geleneğinin gençlerimize öğretilmesi, gençlerimizin terk edilen eski kültürümüze tekrar ilgi duymalarına yol açacaktır.24

Halk şiiri geleneği, bu dönemde başta Beş Hececiler tarafından olmak üzere pek çok şair tarafından yararlanılan bir kaynak olmuştur. Temelleri Tanzimat döneminde atılan ve Kurtuluş Savaşı yıllarında meydana gelen Millı Edebiyat döneminde olgunluk devrini yaşayan millı kaynaklara yönelme düşüncesinin de dönem sanatçılarına bir yansıması olan halk şiirinden yararlanma düşüncesi ve Atatürk inkılaplarını yayma, dilde sadeleşme ve de dönem içerisinde gelişmeye başlayan çeşitli ideolojik düşünceler de dönem şairlerinin halk şiirine ilgi göstermelerine ve halk şiiri geleneği içerisinde yer alan şekil ve içerik unsurlarının paralelinde eserler vermesine sebep olmuştur.

Bütün bu tartışmaların olduğu zamanlarda ortaya çıkan bir diğer önemli gelişme de Nazım Hikmet Ran’ın başını çektiği serbest şiir anlayışıdır. Toplumcu­ gerçekçi şiirin öncüsü olan Nazım Hikmet, yeni şiire her şeyden önce biçim özgürlüğü kazandırdı. Marksist düşüncenin yayın organı kabul edilen Aydınlık dergisinde yazıları ve şiirleri yayımlanan Nazım Hikmet’in şiire başlamasını Memet Fuat, şu sözlerle anlatır:

“Büyük hayranlıkla takip ettiği, ilk şiirlerini gösterip düzelttirdiği edebiyat öğretmeni Yahya Kemal’i gözleyerek şiir yazmaya başlamış genç bir yetenektir. Şiirlerinin bazılarını zamanın ünlü şairlerini adayan Nazım Hikmet, Kurtuluş Savaşı’na katılmak amacıyla Anadolu’ya geçer ve sonra Bolu’da öğretmenlik yapmaya başlar. Bu  arada  Kurtuluş Savaşı’m destekleyen şiirler de yazmaktadrr. Bolu’da Türk halkının, köylülerinin yaşamını yakından görünce emperyalizme karşı büsbütün bileıriyor, ayrıca dinsel yobazlığın yoğun baskısını duyarak büyük bir karamsarlığa kapılıyor. Sovyet Devrimi üzerine anlatılanlar, yirmisine yeni ginniş şairi, yerinde görmek, öğrenmek özlemiyle, emperyalistlere karşı Anadolu hüküm.etini destekleyen Sovyetler Birliği’ne çekiyor.25

Nazım Hikmet’in şiir poetikası ve politik çıkışı 1921 yılında “Orkestra” şiiri ile başlar. 1929 yılında yayımlanan “835 Satır” adlı şiiri ise, bu çıkışın önemli dönemeçlerinden biridir. Serbest nazmın temellerinin atıldığı bu şiirler edebiyat dünyasında geniş yankılar bulur. Nazım Hikmet’in şiirini eleştirenlerden biri olan Ahmet Haşim, kendi anlayışına çok uzak bir şair olan Nazım Hikmet’i ve onun şiirini şöyle değerlendiriyordu:

“Bu vezin bildiğimiz vezinlerden değil, bu lisan şiirin bizde bugüne kadar kullandığı lisana benzemiyor. Nazım Hikmet Bey, tarzını kendi icat etmedi, bu biçimde  şiirler  şimdi dünyanın her tarafında yazılıyor. Nazım Hikmet Bey, bu tarzı anlamış, Türkçeleştirmiş, bu iklimin toprağında tutturabilmiş büyük bir yeni şairimizdir… Eskiden şiir, bir tek düdükle söylenirdi. Nazım Hikmet Bey, bir tek alet yerine koca bir orkestra takımı vücuda getirmiş. Fakat bu zengin orkestra, yalmz marş nevinden heyecanlı havalar çalıyor.”26

Nazım Hikmet’in önderliğini yaptığı vezinsiz şiir anlayışının ilk örneklerinin verildiği yıllarda şiirimizde hece vezninin hükmü sürüyordu. Hece ile yazan birçok şair de etkilendikleri vezinsiz şiir anlayışının paralelinde şiirler yazmaya başlamışlardır. Bir çok sanatçı da vezinsiz şiirinin gelip geçici bir heves, deneme olduğunu, bu şiir anlayışının geleceğinin olmadığını düşünüyordu. A. Hamdi Tanpınar, konu hakkında şunları söyler:

“Son zamanlarda vezne, kafiyeye, muntazam şekillere karşı gösterilen bir lakaycli, hatta bir nevi düşmanlık vardır ki, bunu bazı yeni san’atkarlarda mevcut müfrit bir hürriyet aşkıyla izah etmek mümkündür…

Güç ve nadir kafiye, tedarilerimizin seyrine mes’ut ve yakışır bir yol açar; vezin, çıkardığı müşkülatla bizi tesadüflerin gecesini zorlamaya mecbur eder. Şekil, lisan denen kaosun içinde, varmamız gereken mükemmeliyetin hudutlarını çizer, dolduracağımız boşlu.klan gösterir.”27

Daha çok hece vezniyle ve vezinsiz şiir örneklerinin verildiği otuzlu yıllarda oluşan ve edebiyat ortamlarına bomba gibi düşen en önemli gelişme Orhan Veli Kanık, Melih Cevdet Anday, Orhan Seyfi Orhon tarafından 1937 yılında ortaya çıkan ve 1941 yılında kuramsallaştırılan Garip hareketidir. Her ne kadar Garip hareketinin temelleri 1937 yılında atılmışsa da, hareketin sistemli bir şekilde işlemeye başlaması 1940 sonrasına denk gelir.

1940-1960 Dönemi:

Mustafa Kemal’in 1938’de vefat etmesinden sonra devlet başkanlığı koltuğuna, Atatürk’ün silah arkadaşı ve yakın dostu İsmet İnönü oturur. (11 kasım 1938)

İnönü döneminin, Atatürk döneminden en büyük farkı, Atatürk dönemine göre, daha otoriter bir yapıya sahip olmasıdır. Temellerini Mustafa Kemal’in attığı CHP’nin olağanüstü kurultayında “Milli Şef’ kavramı ortaya konur ve İnönü, bu sıfatla anılır. Yine aynı kongrede Mustafa Kemal Atatürk için de “Ebedi Şef’ unvanı kabul edilmiştir. Ayrıca, cumhurbaşkanının da partinin değişmez başkanı olması hükmü kabul edilmiştir.

İsmet İnönü döneminin olaylarının sebeplerini, içte değil, sınırlarımız dışında aramak doğru olacaktır. Avrupa’da bir nevi diktatörlük rejimi hüküm sürmeye başlamıştı. Rusya’da Josef Stalin, İtalya’da Benito Mussolini, Almanya’da AdolfHitler, İspanya’da Francisco Franco, ülkelerini dikta rejimi yönetiyorlardı ve çevrelerine korku saçıyorlardı. Ayrıca İnönü, devlet başkanlığı koltuğuna oturduktan yaklaşık on ay sonra patlak veren, İspanya, İsveç, Portekiz ve İsviçre dışındaki bütün Avrupa’ya yayılan ve de altı yıl süren II. Dünya Savaşı, ülkemizde de bazı değişiklikleri gerekli kılıyordu.

İsmet İnönü başkanlığındaki Türkiye, savaşa aktif olarak dahil olmamıştır; ancak, savaşın zararlarını olanca gerçekliği ve büyüklüğü ile hissetmiştir. Atatürk döneminde ülkenin öncelikli meselelerinden olan ekonomik gelişme, bu dönemde, ortaya çıkan II. Dünya Savaşı nedeni ile sekteye uğramıştır. Bütün dünyayı sarsan ekonomik buhran, ülkemize de sıçramıştır. Siyaset alanında, demokrasiye tam anlamıyla geçiş ertelenmiştir. Kültürel alanda da, otoriter yönetim anlayışının doğal bir yansıması olarak, sanatçılar ve aydın kesim üzerinde bir baskı ve kısıtlama ortamı oluşturulmuştu.

II. Dünya Savaşı’nda Almanya yanlısı bir politika izleyen İsmet İnönü, Sovyetler Birliği’nin karşısında bir saf tuttuğu için, sosyalist olarak gördüğü sanatçılar üzerinde ciddi bir baskı ortamı oluşturmuştur. Savaşın sonlarına doğru sosyalist sanatçıların maruz kaldığı baskılardan bu sefer de milliyetçi sanatçılar nasiplenmiştir. Nihal Atsız, Hüseyin Namık Orkun, Zeki Velidi Togan, Orhan Şaik Gökyay gibi sanatçılar bu dönemde tutuklanmıştır. Laiklik ilkesi bu dönemde Atatürk dönemine göre, katı bir tutumla uygulanmıştır. Dönem içerisinde çıkarılan birçok dergi ve gazete de bu dönemde, ya kısa süreliğine ya da tamamen kapatılmıştır.28

Bütün bu olumsuz gelişmelerin yanında kültürel alanda, önemli ve güzel gelişmeler olmuştur. Atatürk döneminin politikalarından olan sınıfsız bir toplum oluşturma düşüncesi bu dönemde de görülür. Kırsal kesime yönelik çalışmalara önem verilir. Halkevlerinin ve köy enstitülerinin açılması, Batı, Yunan ve Latin klasiklerinin Türkçe’ye çevrilmesi, devlet konservatuarının açılması, radyolarda batı müziği ağırlıklı müzik yayınlarının yapılması vb. hep bu dönemin eserleridir.

Tarihler 14 Mayıs 1950’yi gösterdiğinde Türkiye tarihindeki İsmet İnönü devri de kapanmış oluyordu. Adnan Menderes liderliğindeki Demokrat Parti, seçimlerde oyların 53,S’ini alarak iktidar oldu. Adnan Menderes, on senelik DP iktidarının tek başbakanı oldu ve döneme damgasını vurdu. Bu on senelik zaman içinde Türkiye’nin iç ve dış siyasetinde büyük gelişmeler oldu. Sanayileşme ve şehirleşme hamlesi başladı, köylere makine girdi, ulaşım, enerji, eğitim, sağlık, sigorta ve bankacılık yeniden başladı. Türkiye “kalkınma” kavramıyla tanışmış oldu.

Dönem içerisinde oluşan en önemli edebiyat hareketi daha önce de bahsettiğimiz, Yeni Şiir, Birinci Yeni Şiir adıyla da anılan Garip hareketidir. Garip hareketini oluşturan Orhan Veli, Oktay Rıfat ve Melih Cevdet’in şiirleri ilk defa 1937 yılında Varlık dergisinin sayfalarında görülmeye başlanır. Daha sonrasında üç şair, şiir poetikalarını ortaya koyan şiirlerini 1941 yılının mayıs ayında, “Garip” adını verdikleri bir kitapta toplarlar. Kitabın ön sözünde Garip şiirinin özellikleri ortaya konuyordu. Bu ön söz, Orhan Veli tarafından kaleme alınmıştı; ancak ön sözde açıklanan düşünceler, ortak bir tutumu yansıttığı için imzasız yayımlanmıştır. Bu ön söz, bir bildirge niteliğindeydi. Garip bildirgesinin getirdiği öneri ve ilkeler şunlardır:

Şiirin ‘değişmez’ olmadığı; aksine görece bir yapıya sahip olduğunun yeni kuşaklara anlatılmalıdır. Mevcut şiirin temel yanlışlarından biri olan yapaylığın yalınlaştırılması, doğallaştırılması gerekmektedir. Şairin amacı, duyuş ve söyleyişte yalınlık olmalıdır. Bunun için de halkın konuşma dili esas alınmalıdır.  ‘Nazım’la ‘şiir’i bir tutan anlayış aşılmalıdır. Birer nazım ögesi olan vezin ve kafiyenin şiirde yeri yoktur; bu iki öge şiirden uzaklaştırılmalıdır. Vezin ve kafiyeye dayalı olan ahenk de şiirden atılmalıdır. Varlığı bu iki ögenin dışında oluşan bir ahenk ise şiirde yer bulabilir; ancak o da şiir için gereksizdir. Vezin ve kafiyenin zorlaması ile oluşup yerleşen ‘şiirin kendine özgü bir dili olduğu’ şeklindeki görüş yanlıştır; aşılmalıdır. Şiirin doğallaşmasını engelleyen söz ve anlam sanatlarına gerek yoktur. Şiir, “müreffeh sınıflar”ın temsilcisi olamaz. Onun yönelmesi gereken toplum kesimi, ekonomi ve zevk bakımlarından gelişmemiş geniş halk katmanı olmalıdır. Bir başka deyişle, şiir azınlığın değil; çoğunluğun sanatı olmalıdır. Şiirin söz konusu toplumsal yönelimi, eski ve mevcut şiirin araçlarıyla uygulamaya dönüştürülemez. Geniş kesimlerin zevkini yansıtmayı amaç edinen bu yeni yönelim için yeni anlatım araçları gereklidir. Dolayısıyla şiir geleneğinin her ögesi, özellikle duyuş tarzı terk edilmelidir. Şair, başka sanat dallarının anlatım araçlarından yararlanmamalıdır. Şiirde sözcüğün ses değerine önem verilmemelidir. Şiirin temel özelliği anlam olmalıdır. Şiir, gelişebilmek için, akım, eko vb. oluşumlardan bağımsız olmalıdır. Bilinçaltı, insanın bütün doğallığıyla yaşadığı tek yerdir. Şiirde saflığı ve basitliği elde edebilmek için ondan yararlanılabilir. Ancak, bu yararlanmayı, gerçeküstücülerin ‘otomatik yazı’ yöntemiyle değil; alıştırmaya, çalışmaya dayalı bir tür taklit yoluyla uygulamalıdır. Çünkü bilinçaltının olduğu gibi yazıya aktarılması mümkün değildir. Sözcük ve dize şiirin bir parçası olduğu için bütünden ayrılıp bağımsız olarak değerlendirilmemeli, şiir, güzelliğini bu iki parçasına borçlu olmalıdır.29

Garipçiler, en başta şiirde kafiye ve veznin tamamen gereksiz olduğunu düşünüyorlardı. Sadeleşme fikrinin doğrultusunda şiirde bütün söz oyunlarına ve ses sanatlarına karşıydılar. Şiir için oluşturulan özel bir dili reddediyor, şiirin dilinin halkın kullandığı sözcüklerden oluşan sade dil olması gerektiği konusunda hemfikirlerdi. Onlara göre, gelenekten uzaklaşılmalı ve sıradan olaylar ve konular şiire konu olabilmeliydi.

Garip’in yayımlanmasından sonra, Garip hareketini oluşturan üç şairin edebi ortamlarda pek sesi soluğu çıkmaz. Bu süreci bir durgunluk süreci olarak adlandırabiliriz. 1945-1949 arasında, üç şair de eserlerini daha önceki gibi ortak bir kitap ve dergilerde değil, farklı dergi ve kitaplarda yayımlarlar. 1945’te Orhan Veli’nin kaleminden çıkan “Vazgeçemediğim”de ve “Garip”in ikinci baskısında, sadece Orhan Veli’nin eserleri vardır. Bu sıralarda Oktay Rıfat da ilk kişisel eseri olan “Yaşayıp Ölmek Aşk” ve “Avarelik Üzerine Şiirler”i, Melih Cevdet, “Rahatı Kaçan Ağaç”ı yayımlar.

1950’de Orhan Veli Kanık’ın Ankara’da vefatından sonra, Oktay Rıfat ve Melih Cevdet, bir süre daha genel çizgileriyle hareketin toplumcu yanı ağır basan son örneklerini vermeyi sürdürmüştür. Ancak onlar da 1952’den itibaren, şiir tarzlarının çizgisini başka ufuklara çevirmekte geciktirmeyeceklerdir. Böylece, üç arkadaşın 1937 yazında başlattıkları Garip hareketi, Türk şiirinin gidiş yönünü değiştiren, ona yeni imkanlar kazandıran on üç yıllık verim ardından, başlıca savunucusunu yitirdiği 1950 yılının sonlarında gündemden çekilmeye başlar.30

Oktay Rıfat Horozcu, 1950’den sonra İkinci Yeni hareketi içerisinde yer alır. Garip hareketinden sonra yeniden halk edebiyatı kaynaklarına döner, sosyalizme kayar. Bazen şiirlerinde kelimecilik diye vasıflandırılacak bir oyuna da düşer. Şuuraltı akımıyla gerçekçiliği birleştirme temayülü, onu sürekli bir arayışa itmiştir.  Melih Cevdet Anday ise Garip hareketinden sonra, son derece zihni bir şiir geliştirmiştir. Yunan mitolojisinden son derece geniş alıntılarla, çağdaş ilimlerin formülleriyle şiirini duygudan alabildiğine uzaklaştırmıştır. Bu zihnilik, son şiirlerinde onu  vecıze söylemeye veya nüktelerden ibaret çarpıcı kısa şiirlere itmiştir:31

“Güz sabahını kovalıyor Köpek

Çocuk bahçesinde.”32

Garip hareketinin ortadan kaybolduğu 1950’de çıkarılmaya başlanan Hisar dergisi etrafında birleşen sanatçıların oluşturulduğu Hisar hareketi, edebiyatımızda gündemdeki yerini Garip hareketinin baskın etkisiyle az da olsa kaybeden, gücünü gelenekten alan, şekil unsurunun önemli olduğunu, memleket edebiyatının bir devamı olarak belirli kavramları savunan ve yozlaşmaya karşı mücadeleci tavırlarıyla dikkati çeken edebiyat adamlarının buluştuğu bir merkez olmuştur. Dergi, biraz da Orhan Veli ve arkadaşları tarafından oluşturulan Garip hareketine bir tepki olarak ortaya çıkmıştı.

Dönem içinde oluşturulan edebiyat akımlarından birisi de Mavi hareketidir. Harekete “Sosyal Realizm” de diyen Atilla İlhan önderliliğindeki, Oğuz Arıkanlı, Orhan Çubukçu, Ferit Edgü, Yılmaz Gruda, Fikret Hakan, Ahmet Oktay, Güner Sümer gibi genç şairler ilk önceleri edebiyat ortamımızdaki tartışmalardan uzak kalmaya çalışan bir tavır sergilerken daha sonra Garip hareketi karşısındaki tutumlarıyla dikkati çekerler. Atilla İlhan, Mavi hareketi içerisindeki en aktif sanatçıdır. Dönemi eleştiren yazıları sadece Garipçilerle sınırlı kalmamış, Nurullah Ataç, Sabahattin Eyuboğlu, Yaşar Nabi Nayır, Suut Kemal Yetkin, Behçet Necatigil, Cahit Külebi, Oktay Akbal, Salah Birsel, Fahir Onger, Naim Tirali, ve Fazıl Hüsnü Dağlarca gibi dönemin pek çok sanatçısını eleştirir. 33

Dönem içerisinde oluşan bir diğer edebi akım da İkinci Yeni akımıdır. Atilla İlhan, Edip Cansever, Turgut Uyar, İlhan Berk, Özdemir İnce gibi şairler tarafından oluşturulan akım, olaylar, nesneler, kişiler karşısında ve tarihsel oluş içindeki şartlandırılmışlığının ayrımına varan burjuva kökenli sanatçının kendi bireysel bilincine sığınması sonucunda doğmuştur. İkinci Yeni şiiri, gerçekliği algılayışındaki öznellik, kapalılık ve giderek anlamsızlık, konuşma dilinden ayrılma, söz diziminde deformasyon, tematik ve figüratif yapıda halktan uzaklaşma gibi başlıca özellikleri bakımından Garip şiirine bütünüyle karşıt bir anlayışın ürünüdür. Ayrıca, İkinci Yeni şairlerinin topluma bakışı, onu bir okur kitlesi olarak da önemsememe, hatta umursamama şeklinde uzlaşmaz bir özellik taşır. İkinci Yeni, bu açıdan da Garip hareketine olan karşıtlıklarını, polemiğe dökmeksizin ve “devr-i sabık” yaratmaksızın, ölçülü bir tutumla ortaya koymuşlardır.34

Mehmet Çınarlı, Hisar’ın 60. sayısında, bu dönem hakkında şunları söyler:

“Hisar’m yeni çıktığı 1950 yı11annı hatırlıyorum: Yeni şiir-eski şiir davası sürüp gitmekteydi. Yeni şiiri savunanların bir çoğunun bundan anladıklan, hiçbir kaideye bağlanmayan, hiçbir disiplini olmayan rastgele söylenişlerdi. Orhan Veli grubunun kalıntıları, eski şiire ait estetik kuralların torunu reddetmekle, bu kurallara büsbütün aykırı davranmakla meseleyi çözdüklerini, yeni bir şiir tarzına ulaştıklannı düşünüyorlardı. Ya1nız vezni, kafiyeyi atmakla yetinmediler. Şiirde bir ahenk, musiki arayanlara karşı, söylediklerinin dile takılacak kadar birbiriyle tepişen kelimelerden seçilmesine; mana ve mantık arayanlara karşı da miimkiin olduğu kadar saçma-sapan olmasına dikkat ettiler.

Madem ytızmek bilmezdin Niye çıktın ağaca

O devirden kalına tekerlemedir.

Şiirin konusunu da alışılan şeylerin dışmdan seçmeye, asilden, yüksekten; aleladeye, bayağıya doğru sürüklemeye büyük çaba harcadılar. Aşk, “Mehlika Sultan” dan “vesikalı yfu'” e kadar indirilirken, çevre ve dekor da “mehtap” dan “yıldızlar” dan “çukuru dolmuş aptesane” ye kadar düşürüldü. “Süleyman efendinin nasın” ile başlayan basitlik merakı, insan1an kol, bacak ınide, barsak.tan ibaret ilkel yaratıklar halinde gören bir şair sım:finı edebiyatımıza musallat etti.

Bugün nasıl bir açıklama, ne türlü bir yorum yapılırsa yapılsın, 1955 ten sonra bazı genç şairlerimizi “soyut” a, “anlamsız” a doğru iten, benim kanaatime göre, realizm adına ortaya sürülen basitlik ve iğrençliğin toplumda yarattığı. usanç ve tiksintidir.

Ancak, onlar da “ifrat” tan “tefrit” e, bir aşın uçtan ötekine gittiler. Şiiri, ayaklarına dolaşan ayrık otlarından temizleyip, tozdan çamurdan çıkaracak; ayak hizasından kafa hizasına yükseltecek yerde; insandan büsbütün uzak bir nesne, kimsenin okuyup anlayamıyacağı, çözümü olmayan bir bilmece haline getirdiler.

Şiiri çiğ bir realizme sürükleyenler, günlük dert ve sıkıntıların basit birer bilançosu haline getirenler, memleket sanatından çok, marksizme hizmet  ediyorlardı. Bir ağızdan yapılan aşağı tabaka edebiyatı, yoksullukların, haksızlıkların, çirkinliklerin, kinlerin, hasetlerin büyüteçle büyütülüp şiir diye ortaya sürülmesi -kolay şöhret kazanmak, yeni görünmek

hevesi kadar- toplumu marksist bir düzene götürmek için yapılan yer altı çalışmalanna destek olmak maksadı da taşıyordu.

Böyle bir şiir alemine karşı çıkanları, bu akımın kaynağı olan marksizme de  karşı çıkmaları gerekmez miydi? Yahut, hiç değilse, şiirlerini ideolojilere bulaştırmaktan kaçınmaları tabii olmaz mıydı? Nitekim “ikinci yenici” diye  adlandırılmış  olan  genç şairlerin başlangıçta böyle bir tutamları seziliyordu. Bunlann  ileri  gelenlerinden  biri, beraber olduğumuz bir açık oturumda, aşağı yukarı “sanat için sanat” görüşünü savunmuş, kendisinin ve arkadaşlannın şiirlerine “anlamsızdır” diye çatanlara, Divan şairlerini örnek göstererek, kendilerinin de, onlar gibi, toplumun ancak seçkin bir tabakasına hitap eden, saf bir şiire ulaşmak istediklerini ifade etmişti.

Çaldıkları mayayı tutturamadılar. Hitap etmek istedikleri aydın tabaka, anlamsız sözlerden anlam çıkarmak, şiir adına bilmece çözmek için kafa yormaya hiç de hevesli değildi. Yeniliğin uyandırdığı ilk meraklar tatmin edilince, çıkardıkları dergi ve kitapları kendilerinden başka okuyan olmadı. Uzun yıllardan beri basınımıza haklın olan marksist yazarlar ise, yavaş yavaş, böyle “şaircilik” oynayanlara -yeri geldiği için argo kullanılan­ bozulmaya başladılar.

Zavallı “ikinci yeniciler” artık iki cami arasında kalmış beynamaz gibiydiler. Aydını, en aydını da dahil, okuyucuya kendilerini sevdiremedikleri gıöi, “eylemci marksist” leri de kızdırmışlardı. “Soyut” tan, “anlamsız” dan vazgeçip, doğru. dürüst şiir yazmak güç, hele böyle bir yol tutarak sivrilmek, birbirlerini öve öve balon gı’bi şişirdikleri şöhretlerini devanı ettirmeleri imkansızdı. Çareyi marksist yazarlara yanaşmakta buldular. önce onlara dergilerinin sayfaları açıldı, sonra kolları, yürekleri. Şiirde yine az çok eski yolda yürüyüp, nesirlerinde marksizme, marksist yazarlara övgüler döşenmeye başladılar. Bu  suretle marksist basında yeniden kavromayll başladıkları itı’bar, son günlerde kendilerini iyice coşturmuşa benziyor. Şiirlerinde de, kendilerinin yarattıkları Hacivat diliyle, yoksulluk, özgürlük, sömürü edebiyatı yapmaya başladılar.  Bunları  okumak o kadar eğlenceli  oluyor kil Gözümün önüne, arkasında frakla çöpçülük veya eskicilik yapmaya kalkışan kimseler geliyor, kendini gülmekten alamıyorum.” 5

Hamit Macit Selekler de, Cumhuriyet Devri Türk Edebiyatı içerisinde adı anılan sanatçılardan birisidir. Selekler, reklama ve gösterişe önem vermediği için adı günümüzde pek de bilinmeyen; ancak döneminin popüler ve önemli şairlerindendir. Servet-i Fünun-Uyanış, Varlık, Çığır, Hisar gibi dergilerde şiirleri yayımlanan Selekler, zamanın meşhur sanat adamlarının dostluğunu ve takdirini kazanmış bir şairdir.

30 Aralık 1909 yılında Antalya’da doğan ve altmış beş  yıllık  hayatının büyük bir bölümünü edebiyat için sarf eden Hamit Macit Selekler, 23 Ocak 1974 yılında Ankara’da Yüksek Hakimler Kurulu üyesi iken geçirdiği bir kalp krizi sonucu vefat etmiştir. Edebiyatla ilgilenmeye ve şiir yazmaya Konya Lisesi’nde Ahmet Hamdi Tanpınar’ ın öğrencisi iken başlayan Selekler, ardında iki şiir kitabı ve hukukla ilgili üç eser bırakmıştır. Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı’nda, Batılı  anlamdaki  Türk şiirinin şekillenmeye başladığı yıllarda, sanat hayatımızın aktif olarak içinde yer alan; ancak çağdaşları kadar tanınmayan Selekler hakkında çok az bilginin olması ve şair hakkında bugüne kadar bir çalışmanın yapılmamış olması bizi bu çalışmayı yapmaya teşvik etti.

Çalışmamız, şairin tüm yönlerinin incelendiği, “Hayatı”, “Sanatı” ve “Eserleri” olmak üzere üç ana bölüme ayrıldı.

Çalışmanın birinci bölüm olan “Hayatı” bölümünde, şairin resmi ve kültür hayatı belirtilmeye çalışıldı. Güncelliğini günümüze kadar taşımış birçok şair kadar başarılı eserler vermiş; ancak günümüzde pek tanınmayan Hamit Macit Selekler’in hayatı hakkında bilinenlerin yalnızca ansiklopedik bilgilerle sınırlı kalması çalışma sırasında bizi en çok zorlayan unsur oldu. Bu zorlukları aşmamızda bize, şairin Antalya’da ikamet eden ve avukatlık yapan oğlu Ferit Selekler, yardımlarını esirgemediler.

İkinci bölümü olan “Sanatı” bölümünde, şairi anlamanın en iyi ve doğru yolu olduğuna inandığımız metin ekseni metne dönük incelemelerle Selekler’in sanat anlayışı belirtilmeye çalışıldı. Ayrıca, sanatçıyı daha iyi anlamak için, dahil olduğu sanat döneminin genel özellikleri, “Cumhuriyet Devri Türk Edebiyatı’na Genel Bir Bakış” başlığı ile belirtilmeye çalışıldı. Şairin hayatı hakkında bilinenlerin kısıtlı olmasından başka, şairin eserlerindeki matbaa kaynaklı olduğuna inandığımız imla ve noktalama hataları bizi bu çalışmada zorlayan bir diğer unsur oldu.

“Eserleri” bölümünde ise yayımlanmış beş eseri olan Selekler’in bu eserleri tanıtılmaya çalışıldı. Bunlardan başka, şairin çeşitli gazete ve dergilerde yer alıp da eserlerinde olmayan şiirleri de tarafımızdan derlenip, araştırmacılara yardımcı olması amacı ile, çalışmamızın bu bölümünde “Hamit Macit Selekler’in Çeşitli Gazete ve Dergilerde Yayımlanmış Şiirleri” alt başlığı ile verildi. Çalışmamızın son bölümü olan “Sonuç” bölümünde, çalışmamızla ilgili genel bir değerlendirme yapıldı. Kaynakça bölümünde ise çalışma esnasında yararlanılan kaynaklar eksiksiz verilmeye çalışıldı.

BİRİNCİ BÖLÜM

HAYATI

1.1. RESMi HAYATI

1.1.1.Doğumu

Hamit Macit Selekler, 30 Aralık 1909 (17 Kanun-ı evvel 1325) tarihinde

Antalya’da dünyaya gelmiştir. Doğum tarihinin 30 Aralık 1909 (17 Kanun-ı Evvel 1325) olduğunu, nüfus hüviyet cüzdanı1 ve Nüfus kayıt ömeği2 de doğrulamaktadır. Resmi belgelerde doğum tarihi olarak 1909 tarihi görülmektedir. “İyilik” adlı eserinde yer alan ve Kemal Kaplancalı’ya ithaf ettiği   “Sene 1927” şiirinde geçen şu mısra da bunu doğrulamaktadır:

“Hayalleriyle hudutsuzdu onsekiz yaşımız.”3

Hamit Macit Selekler, nüfusta Abdülhak Hamit Selekler adı ile kayıtlıdır.4 Şairin, geniş bir kültür birikimine sahip olan babası Abdülmacit Tevfik Efendi, devrin şair-i a’zam’ı Abdülhak Hamit Tarhan’dan etkilenerek ilk çocuğu olan şaire, Abdülhak Hamit adını vermiştir. Şaire, Hamit Macit ismini veren, Konya Lisesi’nde okurken, onun edebiyat öğretmeni olan Ahmet Hamdi Tanpınar’ dır. Tanpınar, öğrencisindeki şiir yeteneğini keşfeder ve ileride çeşitli karışıklıklara sebep olmasın düşüncesiyle şaire, bu ismi verir ve şair de, bundan sonra yazdığı bütün şiirlerde Hamit Macit ismini kullanır.5

1.1.2. Ailesi

Hamit Macit Selekler, Abdülmacid Tevfik Efendi ile Feride Hanım’ın ilk çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Şairin baba tarafı aslen Konyalı’ dır. Baba tarafından büyük dedesi hattat ve müderris Osman Zühdi Efendi’ dir. Anne tarafından büyük dedesi, aslen Antalyalı olan Hocazade Rasih Efendi’dir. Osman Zühdi Efendi’nin oğullarından Mustafa Şefik Efendi Antalya’da müstantik (sorgu hakimi) olarak görev yapmaktadır ve Hocazade Rasih Efendi’nin kızı Kamile Hanım’la evlidir. Mustafa Şefik Efendi’nin Konya’daki kardeşi Mehmet Rüşöı Efendi’nin oğlu Abdülmacid Tevfik Efendi, Konya İdadı’sini bitirince Mustafa Şefik Efendi kardeşine, Abdülmacid Tevfık Efendi’yi Antalya’ya göndermesini söyler. Abdülmacid Tevfik Efendi, 1907 yılında Antalya’ya gelir ve vilayet kaleminde müsevvit (yazıcı) olarak göreve başlar; 1908 yılında da, amcası Mustafa Şefık Efendi ile Kamile Hanım’ın kızları Feride Hanım’la evlenir. Hamit Macit Selekler, 1909’da Antalya’da Abdülmacid Tevfık Efendi ve Feride Hanım’ ın ilk çocukları olarak dünyaya gelir.

Abdülmacid Tevfik Efendi, I. Dünya Savaşı’ndan sonra, Antalya’nın İbradı, Taşağıl, Kemer, Melli, Beşkonak, Bucak ve Kökes’te (Serik) nahiye müdürlüğü yapar. Abdülmacid Tevfik Efendi, son olarak Antalya Ticaret Odası’nda katib-i umumı olarak görev alır ve oradan emekli olur.

Şairin annesi Feride Hanım, 25 yaşında; yani 1913 yılında verem hastalığı sonucu vefat eder. Üç yaşında öksüz kalan şaire, Abdülmacid Tevfik Bey’in Seher Hanım’la yaptığı ikinci evliliğine kadar anneannesi Kamile Hanım bakar. Abdülmacid Tevfık Efendi ile Seher Hanım’ın Adnan ve Vacid ismini verdikleri iki erkek çocukları olur.

Hamit Macit Selekler, askerliğini yaptıktan sonra, 29.08.1935 yılında yine kendisi gibi Antalyalı olan Nebahat Hanım’la evlenmiştir. Bu evlilikten İpek ve Ayşe İnci adlı kızları ve Ferit ve Kaynak isimli oğulları dünyaya gelmiştir. Şaire ait nüfus kaydından ve şairin “Rüştü Selekler” adlı şiirinden, 25.11.1940 yılında doğan ve 17.02.1943 yılında vefat eden Rüştü Görice isminde bir oğlunun da olduğunu anlıyoruz.6

 1.1.3. Eğitimi

Kaynaklar, Hamit Macit Selekler’in ilkokul öğrenimini nerede tamamladığı konusunda farklı bilgiler vermektedir. İlhan Geçer, ilkokulu Antalya’da okuduğunu belirtirken7 İhsan Safı, 1922 yılında Galatasaray Lisesi’nin ilk kısmında tamamladığını söyler.8 Şairin oğlu Ferit Selekler, bu konuda şunları söylemektedir:

“Babam, ilkokulu Antalya Mekteb-i Sultanisi’nde okumuştur. Bu okulun ismi ile İstanbul’daki Galatasaray Lisesi’nin ismi aynı olduğu için, iki okul kanştınlmıştır. Babam, daha okula başlamadan önce okuma yazmayı öğrenmişti. Aynca babasının görevi dolayısıyla gittikleri yerlerde okul bulunamayabiliyordu. Okula başlama yaşı geçmişti ve Antalya Mekteb-i Sultanisi’nde yapılan sınavla babamın üçüncü sınıf seviyesinde olduğuna karar verilmiş ve babam okul hayatına ilkokul üçüncü sınıfından başlamıştır.”9

Öğrenim hayatı boyunca başarılı bir öğrenci olan Hamit Macit, ortaokul öğrenimini 1925 yılında Antalya Ortaokulu’nda tamamlar.10 Leyl-i meccanı (parasız yatılı) olarak okuduğu Konya Lisesi’nden 1928 yılında, burslu olarak okuduğu Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1931’de mezun olmuştur. Şairin, Memurlara Mahsus Nüfus Cüzdanı’ nda, lise ve yüksek öğrenim durumu hakkında şu bilgiler kayıtlıdır: “Konya lisesinde ve Ankara hukuk fakültesinde okuyarak 8.8.928 tarihinde liseden “Pek iyi” ve hukuk fakültesinden “iyi” derecede şahadetnameler almıştır.”11

 1.1.4. Meslek Hayatı

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitiren Hamit Macit Selekler, altı aylık kanunı stajını 01.08.1931 tarihinden 01.02.1932 tarihine kadar Antalya Devair ve Mahkeme-i Adliyesi’nde ifa etmiştir. Stajının bittiği tarihten askere gitmek üzere işinden ayrıldığı 22.05.1934 tarihine kadar Ürgüp Savcılığı, Antalya Savcı Yardımcılığı, Pötürge Savcılığı yapmıştır. Yedek Topçu Teğmen olarak askerlik vazifesini yerine getiren şair, 01.11.1935 tarihinde terhis olmuştur. Şair, II. Dünya Savaşı’nın ülkemize de sıçrama tehlikesinin bulunduğu 1943 yılında tekrar seferberlik emri ile 15. 04.1943-

15. 07. 1943 tarihleri arasında ihtiyat askerliği yapmıştır.

Hamit Macit, hayatını bir hukuk adamı olarak kazanmış ve yurdun çeşitli yerlerinde savcılık, yargıçlık ve adliye müfettişliği yaparak bu görevini ifa etmiştir. Askerlik hizmetini yaptıktan sonraki  görevleri şu şekildedir:

“-   Fenike Müdde-i Umumi Muavinliği (28.03.1939-30.03.1942)

  • İstanbul Millı Korunma Asliye Mahkemesi Müdde-i Umumı Muavinliği

(10.04.1942- 01.05.1944)

  • İstanbul   Milli   Korunma    Mahkemesi    Müdde-i Umumi Muavinliği

(31.05.1942-8.01.1948)

  • Çanakkale Cumhuriyet savcılığı ( 29.02.1948-12.02.1949)
  • 3. sınıf adalet müfettişliği (17.02.1949-03.O1.1950)

– 2. sınıf adalet müfettişliği (04.01.1950-21.08.1950)

– Sinop Yargıçlığı (11.09. 1950-19.10.1951)

  • Çanakkale Asliye Hukuk Yargıçlığı (05. l l.1951-27.03.1953)
  • Çanakkale Asliye Hukuk Hakimliği (27.03.1953-18.05.1959)

– İstanbul Hakimliği (26.05. 1959-22.12.1962)

  • Yüksek Hakimler Kurulu Hakimliği (22.12 1962-10.06. 1967)

– İstanbul Hakimliği (19.06. 1967-06.10.1967)

– Yargıtay Üyeliği ( 14.10.1967- 01.06.1973)

  • Yüksek Hakimler Kurulu Yedek Üyeliği (15.12.1973-23.0l.1974)”12

 1.1.5. Kişiliği

Dostlarının Hamit Macit üzerine kaleme aldığı yazıları ve şairin eserlerini incelediğimizde şairin, sakin, ağır başlı, yumuşak huylu, alçak gönüllü, sabırlı, işinde ciddi, çok okuyan, düşünceyi ve düşünmeyi, çalışmayı, ülkesini ve tarihini seven, tarihine bağlı biri olduğunu anlıyoruz. Baki Süha Ediboğlu, Hamit Macit’ten şu satırlarla bahseder:

“Orta boylu, açık yeşil gözlü, dalına güler yüzlü bir insan…Daha çok kafası ile, gönlü ile çalışanlara mahsus ürkek, biraz durgun ve çekingen bir hali vardır Hamit Macit’in… Sırasını ve yerini bulunca çok konuşur, ele aldığı bir konuyu en ince ayrıntılarına kadar dakikalarca anlatmaktan ve kendini dlııletmekten çok hoşlanır. Vücudundan çok kafasını ve dilini çalıştıran şairimiz, herkesin her işi, her derdiyle yakmdan ilgilenir. Herkese dostluk, yakınlık gösterir. Devlet kapısında, mahkemelerde zorluğa uğrayan kimselere akıl verir, yol gösterir. Sağlığına son derece düşkün olduğu için, pratisyen hekim kadar tıptan anlar. Tıpkı doktorlar gıbi reçete yazabilir. Kalabalık yerlerden pek hoşlanmaz, sigara  ve içki kullanmaz. Onu bir defa dahi olsun meyhanede gören olmamıştır. Nerede olursa olsun, en çok devam ettiği yer; eczaneler, en çok dostluk yaptığı insanlar eczacılardır.Hfu:nit Macit Selekler, hemen her gün uzakta bulunan arkadaşlarına mektup yazar. Başından aşkın olan işleri arasında sayfalarca mektup yazmaktan pek hoşlanır. Çocukluğunun bir kısmını, babasının Antalya dolaylarında Bucak Müdürlüğü yaptığı köylerde, de1ikanlılığının bir kısmını da Antalya’nın içinde geçirmiştir. Okul hayatında çok çalışkan, çok terbiyeli, sakin bir öğrenci olan Selekler, Antalya’nın o doyum olmaz güze11iklerini şiirlerinde olanca gücüyle yansıttığı halde kırlarda, deniz kenarlarında, portakal bahçelerinde gezmeyi, denize girmeyi sevmez. Evinde oturup kitap okumayı, çocuklarıyla konuşup dertleşmeyi sever.”13

Kemal Hayam Dağlıoğlu, Hamit Macit’i en iyi ifade eden kavramın iyilik olduğunu belirtir ve sözlerine şu şekilde devam eder:

“Hayatımızı renklendiren, manalanilıran belli başlı gayelerden birisi de şüphe yok  ki iyiliktir, başkalarına iyilik yaparak yaşamaktır. İyi adam olmak, iyilik yapmaktan hoşlanmak kişiye toplum içinde değer de kazandım. İyiliği bu yönden ele alırsak iyi adam biraz da çıkarcı kişi olur ve iyilik bütün cazibesini yitiriverir.  Onun için iyiliği bu yönden ele almak istemiyorum.  Sadece iyilik yapmanın kolaylığına değinmek istedim. Arzu eden her kişi iyilik yapabilir. Yolda ayağı kayan birisine yardım etmek de iyiliktir. Bu kadar kolay ve bu kadar ucuz davranışların bile adı iyiliktir. Oysa ben velilerin iyiliğinden söz etmek istiyorum Yoksa iyiliğin her türlüsüne karşı saygı duyarım. En ucuz ve kolay cinsinden bile olsa iyiliği küçümsemek aklımdan geçmez…

Yazıya neden dolambaçlı bir giriş yaptığım şimdi anlaşılacak sayın okuyucularım. Hamit Macit Selekler hakkında bir yazı hazırlıyordum. O sırada Baki Süha Ediboğlu’nun yazısını okudum. Yukarıda iyilik üzerine yazdlklanm bu yüzdendir. Sayın eleştirmecinin Selekler’in iyilik severlikleri konusunda söyledikleri doğru olmaS1na doğrudur da aydınlık değildir. Ben bu konuyu, yahut da Hfu:nit’in bu yönünü güneş ışığına çıkarmak istiyorum.

An, bal yapmak kaderiyle doğar. Yaptığı baldan kendisine ancak ölmiyecek kadar bırakıldığını, üst tarafının kovan sahıbi tarafından alındığım gerçi bilmez. Fakat bilse de bal yapmaktan vazgeçmez. İpek böceği de böyledir. Yaptığı ipeğin kimlerin işine yaradığım düşünmeden kendisini kozasının içinde feda eder. Bu davranış içgüdü bile olsa fedakarlıkta bir kemal mertebesi vardır. Velilerin iyilikleri bu türdendir. Bu tür iyilikleri ancak iyi olmak, veli olmak kaderiyle doğanlar yapabilir. Hamit Selekler bu bahtiyar kullardandır. Selekler, iyiliği sadece iyilik olduğu için yapar. Veli olmak kaderi il doğduğu için yapar. Bu nedenledir ki iyilikten çok daha değerli olan şiire saygısızlık yaparcasına hem de iyiliğin türünü bile tarife lüzum görmeksizin şiirlerini topladığı kitaba (iyilik) adını vermiştir…

Selekler reklamSlz adamdır. Olduğundan fazla görünmeyi sevenler çoktur. Selekler ise olduğu gibi görünmekten bile eza duyar. Erişilmez bir  tevazu,  onun iyilikseverliğinden sonra karakterinin en keskin çizgisidir. Neden kendisini reklam etmez, şiirlerine bile neden “iyilik” soyadım verir? Bana kalırsa bunun çeşitli sebepleri vardır, deposu boşalmaya başlayan tüccar vitrin süslemeye hız verir. İflas belirtileri arttıkça da bütün tesellisini vitrin donatmakta arar. Bunun bir  de tam tersi vardır, deposu her çeşitten ve istenilen miktarda mal ile dolu tüccar ise vitrine çoğu zaman önem vermez. Verse daha iyi olmaz mı?Elbette daha iyi olur ama ya ihtiyacı yoktur ya tenezzülü yoktur. Yahut da vakti yoktur. Hamit Selekler’in vitrin düzenlemeğe ihtiyacı mı yoktur, tenezzülü mü yoktur, vakti mi yoktur? Bana öyle gelir ki hem ihtiyacı yoktur, hem tenezzülü yoktur, hem de vakti yoktur. Hfu:nit Selekler’in erişilmez tevazuu, reklamsız yaşayışı, şiirlerini bile iyiliğin hizmetine arz edişi bundandır.

Selekler’in her insana nasip olmayan bir bahtiyarlığı daha vardır. Selekler, sadece ihtiyacı olmayan, tenezzülü olmayan bir şair değildir, şikayeti de olmayan bir velidir:

Besbelli bir cadı bana ilenmiş Elli üç yıl önce doğduğum sabah

Önümde duruyor, büyük ve geniş:

Öldürdüğüm bahar, boğduğum sabah.

Her insan kaderinden şikayetçidir. Hamit Selekler kutsi inançlarına saygısı dolayısıyla bu şikayeti bile bir cadının bedduasına bağlamakta, dört mısra içinde harikulade bir maharetle cadıyı da bir tarafa itip ölen bahanndan ve boğulan sabahından kendisini sorumlu bulmaktadır. Gerçeğe karşı duyulan aşkın sekri ile elim titriyerek yazıyoum:

‘Velayet bir intihap değil, bir mecburiyettir.’sözü Yunus Emre için ne kadar doğru ise Hamit için de o kadar doğrudur.”14

Halil Soyuer, Anılarla Şairler Albümü adlı eserinde, Selekler’in kişiliği hakkında ipuçları verecek şu anılarından bahseder:

” … Kendisini tanıyışım, Ankara’da Yüksek Hakimler Kurulu üyesi bulunduğu zamana rastlar. Sık sık ziyaretine giderdim. Şiir sohbetlerine, esprilerine doyum olmazdı ki? Kalın çerçeveli gözlüklerinin arkasındaki gözleri hep iyilikler içinde parıldardı. Tane tane konuşur, konuşmalarını am1ar1a süslerdi. Kelimelerin hakkını tam verirdi. Yine bir gün, Yüksek Hakimler Ku.rulu’ndaki odasına girmiştim. Camdan   dışarıyı seyrediyordu.. bir şeyler mınldanır gfüiydi. Dostça uzatmıştı elini ve dinle demişti

‘Gözlerin, gözlerim ve gözlerimiz Anlaşılırlar  derin  bakışlarla Görünür her bakışta, sen, ben, biz… Parlayan solmayan nakışlarla

Aşkı duymakta terleyen derimiz. Sönmüyor hiç dudakların ateşi Yanıyor değdiğinde her yerimiz Kanımız bir limon kadar ekşi

Akdeniz sahilinde bir  bahçe Güneş altında işveyle yanar Portakallar ve hunnalar, narlar, Sımsıcak gündüzün sonunda gece.

Meyvalar süt beyaz, büyük, tatlı, Mevsimin sönmüyor bakır rengi Bedenin ak, köpük köpük tatlı Fildişinden omuzların sanki.

Gözlerin hep zafer kazanmışlar O bakışlar yenilmemiş asla Benim ömrümde başlıyor kışlar

Senin ömrün baharda Mandubala.’

O gün yazmıştı bu şiirini. Sıcağı sıcağına okumuştu. Mütevaziydi. O tevazu içinde sessiz sedasız geçip gitmiştir…

Hamit Macit’i Yargıtay üyeliğine atamışlardı. Hukuk Dairesi üyeliğine. Hukuku çok iyi bilir, adaletten aynlınazdı. Bazan birlikte Yargıtay’dan Kızılay’a kadar yürürdük. Tanıdıklarını, fötr şapkasını çıkararak nastl da hıışıl içinde selamlardı.”15

1928-1943 yılları arasında, çeşitli dergilerde şiirleri görülen şair, 1943 yılında oğlu Rüştü Selekler vefat edince şiir yazmamaya başladı. Böylece şair, lise yıllarında başlayan şiir macerasına ara vermiş ve uzunca bir süre kendisini edebiyat ortamlarından soyutlamıştır. 1955 ve 1956 yıllarında tekrar şiire dönen şair, bu dönemde yazdığı şiirlerini İyilik adlı eserinde toplamıştır. Şairin yakın dostu Ahmet Muhip Dranas, Hamit Macit’in şiiri ansızın bırakması hakkındaki görüşlerini şu satırlarla verir:

“Hamit Macit’in 1950’lerden soma şiirden, birdenbire çekilmiş görünmesini, eğer gerçekten öyle ise, değer bilmezliğe, vefasızlığa bir tepki gı’bi nitelemek yerinde olmaz. Sanının ki övgülere, söz edilmelere pek önem veren bir kişi değildi. İstidadı varsa, karşılık beklemeden, salt kendisi için hemen yazıyordu. O güzel şiirlerine karşın, isteyerek gerilerde durmuş olması bundan olsa gerek. Yaşayışında şiiri birinci planda tutmamış gı’bi de bir hali vardır ve bence bu bir gerçektir ve onun hatasıdır. Öyle olmasaydı bugün çok daha hacimli bir şairle karşı karşıya olacaktık. Şiire, iyi ve ince duygularının, sevgisinin özlemlerinin bir mahfazası gibi bakmış olmalı; gömüş bir mahfaza. Buna karşı, mesleğini, bir ahlak titizliği ile, büyük yeteneğine sahip bulunduğu şiirden daha yeğ tutmuştur. Hiç değilse öyle görünüyor.  Şiire adeta, yorucu ve bir yerde batta doyurucu görevinin dinlendiren bahçesi gibi bakmıştır.”16

Şairin kişiliği hakkında bahsedilmesi gereken en önemli özelliklerden birisi de, onun, kavga ve gürültüden uzak durmayı seven, barış ve iyilik dolu bir gönüle sahip olmasıdır. Ahmet Muhip, İlhan Geçer ile yaptığı röportajda şair ile ilgili şu anısından bahseder:

“Bir derneğim.iz vardı: ‘Genç Türk Edebiyat Birliği’. ‘Hep Gençlik’ bu derneğin dergisiydi. Kuran ve çıkaranlar şunlardı: Hamit Macit, Behçet Kemal, Samet Ağaoğlu, Sahir Kurııtluoğlu, İbrahim Saffet Omay, Hıfzı Oğuz Bekata, Sıtkı Korkmaz, Atilla Rüştü, Cevat Perin, Edip Alp ve daha bazıları, ben… Tümü şiir, nesir o dergide yazıyordu. Hemen hep Hukuk Fakültesi’nde öğrenci idiler. İlginç bir batıra belki, şu: Kendimizi göstermek için hücum edecek bir şöhret aradık. Devrin Yakııp Kadri’sini bulduk. 1930’1ar. İmzasız, şimdi hatırlayamadığım bir nesircinin kaleminden, bir yazı yayınladık ve Yakup Kadri’yi yerdik. Eserinden çok kişiliğine hücum ettik galı’ba, batta İsviçre’deki tedavisine de el attık. Şimdi düşünüyorum da bu adet, bir görenekti ve bize önceki kuşaktan geçmişti. Onlar birbirini çekemez, döğüşür, küfürleşir, durmadan inkarlaşırlardı. Sözüm ona, fikir, edebiyat. Yakııp Kadri’yi haksızcasına, üzmüş olduğumuz belli idi. Bize biraz da asabi bir cevap verdi ve şu cümleyi kullandı:’ Ben sırtımda çarm:ı1rını taşıyan İsa gibi, bu hastalığın çilesini çekiyorum.

Allah’ın yarasını niçin acıtıyorsunuz?’ Hep üzüldük ve pişmanlık duyduk. Fakat Hamit Macit, daha baştan bu oyunun dışında kalmıştı. Mmıcı onu, hiçbir zaman haksızlığa, serte ve savaşa itmi:yordu. Daha doğuştan geniş alnına, iyilik, banş ve sevgi yazılmıştı. Nitekim şiirleri de iyi insanın şiirleridir.”17

 

1. 1.6. Vefatı

Hamit Macit Selekler’in, 12.09.1973 tarihinde oğlu Ferit Selekler’e yazdığı bir mektuptan, koroner arter yetmezliği, sistemik hipertansiyon, kardionegrafi, sol kalp yetmezliği gibi rahatsızlıklarının olduğunu öğreniyoruz. 18 Şair, bu rahatsızlıklar dolayısıyla, 23.01.1974 tarihinde bir kalp krizi sonucunda “Yüksek Hakimler Kurulu Yedek Üyeliği” görevinde iken, Ankara’da Maltepe semtindeki evinde hayata gözlerini yummuştur. Kabri, Antalya şehir mezarlığında Selekler aile mezarlığındadır.

Ziya Osman Saba’nın “Hakiki bir şair”19, Ahmet Muhip Dranas’ın “Bir yargı kürsüsünün ağır başlı adamı”20 diye nitelendirdiği Hamit Macit Selekler’in yakın dostu Avni Givda, şairin ölümü üzerine şunları söylemektedir:

” 1974 yılınınyirmi üçüncü günü idi   Sulh ve iyilik ozanı ansızın öldü.

Gerçekten ve içtenlikle banş, iyilik eriydi. Çekişmeler, çirkinlikler, bayağılıklar ile uğraşmayı gerekli kılan bir işte çalışmanın onu nasıl üzeceği, yıpratacağı kolayca kestirilebilir. Bir de şu vardı: O, yalnızca sanatçı değildi. Pek az sanatçıda bulunur yoğunlukta bir “sanatçı ruhu” ile dolup taşıyordu. O yüzden de yaşıtlarına göre iki kat yaşadı; iki kat yoruldu. Böyle bir kimsenin, günümüze göre, erken sayılabilecek bir yaşta ölebilmesi olasılığı usa gelmeli değil midir? Gelmez, gelmiyor işte!

O gün Yargıtay’la başbakanlık.arasındaki caddede Hamit Macit Selekler’i doğduğu yere – ne acı!- gömülmek üzere yolcu ederken böyle bir uğurlayışı hiçbir zaman usumdan geçirmemiş olduğumu düşündüm. Kişi nice yaşasa, ne denli yaşlansa gene de bilmedikleri, duymadıkları., düşünmedikleri ile karşılaşıyor; şaşırıyor, çarpılıyor. Şimdi bu yazıyı yazarken   – bu da bir çeşit uğurlama!- yine öyle şaşkımm; acı, yine o günkü gibi, üstelik daha da çok keskin, acımasız, dayanılmaz. Yazmak, konuşmak güç, çok güç ya; susmak da dayanılır gıoi değil… Peşimizi bırakmayan Ölilm! Boşuna çaban, sevincin, övünmen! Hamit Macit Selekler’den geriye senin yenemeyeceğin, yok edemeyeceğin bir varlık kaldı.”21

Hamit Macit Selekler’in ölümü sessiz sedasız olmuştur. Behçet Necatigil, önemli bir şahsiyetin ölümüne basının kayıtsız kalışına şu sözlerle sitem etmektedir:

17 İlhan GEÇER, “Hamit Macit Üzerine Ahmet Muhip’le Bir Konuşma”, Hisar Dergisi, Nisan, 1974,

S.124, s. 15

18 Ek 5.

19 Ziya Osman SABA, “Bir Genç Şair Hakkında”, Varlık Dergisi, Il. Teşrin 1936, S. 80, s. 124

20 GEÇER, a.g.m., s. 14

21 Avni GİVDA, “Bir Ozanın Ölümü”, Türk Dili Dergisi, Nisan, 1974, S. 274, s.s. 738-740

29

“Anadolu Ajansı çıkışlı ölüm haberini İstanbul’da yalnız bir gazete, iki spor sayfası arasında sorulan da bir önceki sayfada verdi. Onda da Yargıtay ve Yüksek Hakimler Kurulu üyesi olduğu belirtiliyor, şairliğinin sözü bile edilmiyordu. O günkü, ertesi günkü başka gazetelerde, yoktu bu kadarcık duyuru bile. Oysa unvanların ötesinde, üstünde değerli bir şairdi Selekler. Hazırca önlerine gelen bir ajans bülteninden, değerli bir şairin ölüm haberine bir kıbrit kutusu büyüklüğünde bir yer ayırmayı gereksiz gören gazeteler futbola ve şarkıya çifte sayfalar, ekler, ilaveler veriyorlardı. Oysa, tesadüf, bir.kaç şiirini, bir kitabını okumuş olan edebiyat severleri ısıtacak güçte ve adını unutuşlardan uzun süre koruyacak güçte bir şairdi Selekler.”22

İlhan Geçer’in Hisar Dergisi’nde Ahmet Muhip Dranas’la yaptığı söyleşide şairin ölümünden duyulan üzüntüsünü ve Türk basınının şairin ölümüne kayıtsız kalışı şu cümlelerle belirtilmektedir:

“Selekler’in öldüğünü, mümkün ki bir çok dostları gibi ben de pek çok geç haber aldım. İlk gün, acı haberin ailesi tarafından gazeteye verilişinde, bir aksaklık olmuş olabilir. Ama ertesi ya da ertesi günü basın kendisine düşeni yapabilirdi. Yapmıyor … Sanırım ki Türk basınının, tiraj yükselimiyle birlikte başlayan gelişme yönünde bir olumsuzluk var, bir yanlışlık var … Dergiler de yeterli değil.Yine haklısınız. Çünki, Hisar ve Varlık dışında, başka dergilerde Hamit Macit hakkında bir şeylere ben de rastlamadım. Yazık. Bunların bir kısmı bütün Türkiye sanat ve edebiyatının dergisi olduğu iddiasındalar, sonra açın sayfalarını: ayni isimler, ayni resimler, ayni kesimler … Saplantılar, saplantılar, saplantılar.

Ve Hamit Macit’ten eser yok. Neylersiniz?”23

1.2. KÜLTÜR HAYATI

1.2.1. İlk Yazıları, Yazdığı Dergi ve Gazeteler

Hamit Macit Selekler’in edebiyat dünyasına olan ilgisinde, Antalya’da “Ayaklı Tarih” namı ile bilinen ve çok geniş bir kültür birikimine sahip olan babası Abdülmacid Tevfik Efendi’nin çok önemli yeri vardır. Araştırmalarımız sonucunda Abdülmacid Tevfik Bey ile Hamit Macit’in evlerinde hemen her gün saatlerce süren edebiyat, sanat ve tarih konulu sohbetler yaptıklarım öğreniyoruz.

Selekler’in yetişmesinde bir diğer önemli unsur da Konya Lisesi’nde okurken şairdeki şiir yeteneğini keşfeden ve onu şiir yazmaya teşvik eden Ahmet Hamdi Tanpınar olmuştur.

22 Behçet NECATİGİL, “HfunitMacit Selekler”, Varlık Dergisi, Mart, 1974, S. 798, s. 6

23 İlhan GEÇER, “Hamit Macit Üzerine Ahmet Muhip’le Bir Konuşma”, ffisar Dergisi, Nisan, 1974, S.124, s. 14 30

Şairin ilk şiirleri Konya’ da çıkartılan “Babalık” adlı gazetede yayımlanmıştır. “Yaşamak İstiyorum”24, “Köy”25, “Sırat”26, “Veda”27, “Köylünün Derdi”28″Gece”29, “Her Yerde Onlar”30, “Aynlırken”31, “Harman”32 adlı şiirler,

Selekler’in bu dergide yayımlanan şiirleridir. (Bu şiirler, çalışmamızın Ekler bölümünde verilmiştir. )

Hamit Macit’in bir edebiyat adamı olarak hayatında önemli rolü olan olayların en önemlisi, Ahmet Muhip Dranas, Behçet Kemal Çağlar, Samet Ağaoğlu, Sahir Kurutluoğlu, İbrahim Saffet Omay, Hıfzı Oğuz Bekata, Sıtkı Korkmaz, Atilla Rüştü, Cevat Perin, Zeki Kumrulu, Adnan Sacit, Edip Alp Hilmi gibi Hukuk Fakültesi öğrencisi olan ve şiire meraklı arkadaşları ile birlikte Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi iken oluşturdukları “Genç Türk Edebiyat Birliği” adlı dernektir. Bu derneğin yayın organı olan, mes’ul müdürlüğünü Edip Alp’in, idarı müdürlüğünü İbrahim Saffet’in yaptığı ve Samet Ağaoğlu’nun gayretlerine rağmen sadece üç sayı çıkma imkanı bulan “Hep Gençlik” adlı dergide şairin “Sen”33, “Onun İçin”34 gibi şiirleri yayımlanmıştır. Servet-i Fünun dergisi yazarlarından Hasan Refık, derginin 5 Haziran 1930 yılında neşredilen sayısında Hep Gençlik’ten şu satırlarla bahseder:

“Ankara’da bir mecmua çıkar, bunun ismi: HEP GENÇLİK’tir. Birinci nüshasından beri hep okudum. Fevkalade şayanı hayret bir orijinalitenin izlerini taşıyan bu aylık gazete

memleket için çok mühim bir varlıktır. Birinci numarayı neşir sahasına atarken gayelerini ve sebebi intişarlarını büyük bir ciddiyetle haber veren bu gençler seslerini işittirmeyi simlerine bir reklam saymadıklarını ve bunun ancak hedeflerine varmak için bir yol olduğunu ihsas ve ilan ediyorlardı. Kalpleri hakiki san’atın aşkile çarpan bu genç san’atkarlar ideallerini işittirebilmek için mecmuaya muhtaçtırlar. Bir mecmua ki istedikleri şekilde ona tasarruf edebilmesinler, kalplerine doğan bütün duygulannı bila kaydü şart yazabilsinler. Filvaki bu büyük bir işti.

Başanlması herkesin kan değildi. Fakat bu imanli gençler, gayelerini tahakkuk ettirmeğe çalışan bu yeni san’atkarlar her ne pahasına olursa olsun bu işe giriştiler.Teşebbüsün neticesinde çıkan gazete, “HEP GENÇLİK” mecmuası oldu.

24Hamit Macit SELEKLER, “Yaşamak İstiyorum”, Babalık Gazetesi, 27 Mart 1927, s. 2

25 SELEKLER,”Köy”, a. g. g., 17 Mayıs 1927, s. 2

26 SELEKLER, “Sırat”, a. g. g., 23 Mayıs 1928, s. 2

27 SELEKLER, “Veda”, a. g. g., 3 Temmuz 1928, s. 2

28 SELEKLER, “Köylünün Derdi”, a. g. g. , 4 Temmuz 1928, s. 2

29 SELEKLER, “Gece”, a. g. g., 10 Temmuz 1928, s. 2

30 SELEKLER, “Her Yerde Onlar”, a. g. g. , 13 Ağustos 1928, s. 2

31 SELEKLER, “Ayrılırken”, a. g. g., 15 Ağustos 1928, s. 2

32 SELEKLER, “Harman”, a. g. g. , 5 Eylül 1928, s. 2

33 Hep Gençlik Dergisi, Nisan, 1930, S. 1, s. 6

34 a.g.d., Mayıs, 1930, s. 2, s. 4

31

Mecmua tamamen edebi mahiyeti haiz bir varlık … Şimdiye kadar bu yolda parlayıp sönen bu nevi mecmuaların adedi belik iki üç yüzü geçer. ilk çıktık1an gün birinci sayfada

neşredilen programın mündericatme kadar zengindir: ne kadar dolgundur. Türlü türlü vaidler, nevi nevi iddialarla malama] olan edebi(!) ilmi(!) felsefi(!) mecmua ikinci sayısını

çıkarmağa muktedir olmadan gümleyip gidiyor.. Artık bütün o cazip vaidlere, iddiakar reklamlara veda etmelisiniz; çünkü mecmua yoktur ki verdiği vaadi yerine getirmesini ihtar edelim.

HEP GENÇLİK birinci nüshasını çıkardığı zaman gayelerini anlatırken bu gibi şarlatanlıklardan çekindi. Mütevazi bir mukaddime, mukaddes bir hedefe giden imanlı yolcuları çatısın altında bu mecmuanın mesleğini ne güzel ve ne kudretli olarak anlatıyordu.

İşte bu mecmuadan bahsetmek istiyorum. Mündericatının büyük keyfiyetini büyük bir hassasiyetle tensip ve tanzim eden bu gençler nedense hiç şekle eheınıniyet vermiyorlar. Bu neden ileri geliyor? Ben mecmuanın şekline karşı derin alakasızlık göstermesinin sebebini bu san’atta pek acemi olmalarında, mecmuacılık tekniğindeki vukufsuzluklarında görüyorum. Gayet kıymetli makale alelade, ufak harflerle dizilmiş; nefis bir şiir lüzumsuz bir yazının altına sıkıştırılmış bir halde gözlerimizin önünde sırıtıyor. Bir de bana sayfaları ortasından kesip geçen, simsiyah hatlar biraz sakil görünüyor. Her yazı sahifenin başına bir şiir koymak maksadile parçalanırsa hiçte muvafık bir şey olmaz.

En sona bıraktığım, fakat en mühim bir hata addettiğim bir şey var: Mürettip ve imla hatalarının fazla olması. Bazen bu sebepten o kadar bunalıyorsumız ki okuduğunuz yazının manasını kabil değil anlamıyorsunuz. Eğer bu ufak tefek teknik ve tabı hataları düzeltilirse mecmuanın revacı üzerinde büyük bir tesir yapacağı tabiidir. Şimdi gelelim mecmuanın yazılarına:

Bu hususta söyleyecek bir iki sözüm var. HEP GENÇLİK şiir noktai nazardan memleketimizde çıkan kemen bütün mecmualardan daha zengindir. Ve bu şiirlerin kısmı azamı yeni bir ruh, yeni bir ses taşıyan çok kuvvetli yazılar. Fakat şiirleri geçtinizıni sizi meşgul edecek pek az şey bulabiliyorsunuz. Bir yahut iki nesir, bir makale ve hitam … Bu kadar mahdut bir şekilde çıkan mecmua bütün hüsnü niyetine rağmen muvaffak olmakta müşkülat çeker.

Ben HEP GENÇLİK mecmuasını elime aldığım zaman isterdim ki mütenevvi bahisler üzerinde yazılmış birkaç etüt, makale, güzel bir hikaye, memleketinin edebi ve fikıi faaliyetinden akisler, ecnebi muharrirlerden yazılar ve daha birçok güzel şeyler göreyim. Ümit ederken bile derin bir heyecan hissettiğim bu yenilikleri HEP GENÇLİK in 4 üncü ve 5 inci nüshalarıda bulursan ne kadar sevineceğim … “35

Bu tarihten sonra, sanat yönetmenliğini Halit Fahri Ozansoy’un yaptığı Servet-i Fünun-Uyanış dergisinde Hamit Macit ismiyle 1928-1930 yılları arasında “Sulh ve Diğer Şiirler” ve “İyilik” adlı eserlerinde olmayan “Doğmadan Ölen Mısralar”36, “Gece”37 , “İstemem”38 , “Menekşe”39 adlı şiirleri ve ” Büyük Vatanperver Namık Kemal”40 adlı yazısı yayımlanmıştır. Ancak Hamit Macit’in şiirlerine en çok yer veren dergi, kuruculuğunu Yaşar Nabi Nayır’ın yaptığı Varlık’tır. Varlık’ta, 15 Temmuz 1933-1 Aralık 1938 yılları arasında şairin birçok şiiri yayımlanmıştır. Ayrıca “27-12- 35 Hasan REFİK, “Hep Gençlik”, Servet-i Fönun-Uyanış Dergisi, 5 Haziran 1930, C. 68-4, S. 1764, s. 7 36Harnit Macit SELEKLER, “Doğmadan Ölen Mısralaı”, Resimli Uyanış Dergisi, 13 Kanun-ı Evvel 1928, C. 65, S. 1687-2, s. 32

37 SELEKLER, “Gece”, a.g.d., 20 Kanun-ıEvvel 1928, C. 65, S. 1688-3, s. 48

38 SELEKLER, “İstemem”, a.g.d., 27 Kanun-ıEvvel 1928, C. 65, S. 1689-4, s. 55

39 SELEKLER, “Menekşe”, a.g.d., 10 Kanun-ı Sani 1929, C. 65, S. 1691-6, s. 89

40SELEKLER, “Büyük Vatanperver Namık Kemal”, a.g.d., 18 Kanun-ı Evvel 1930, C. 69-5, S. 179, s. 39

32

1335″41 ve “Güneşe Doğru”42 gibi yayımlanmış eserlerinde olmayan şiirleri de Varlık sayfalarında okuy u cuya sunulmuştur. Dergide Hamit Macit’in şiirlerinin yanında,

derginin düzenlediği bir ankette şairin düşüncelerini de görmekteyiz. 43 Hep Gençlik, Servet-i Fünun-Uyanış, Varlık gibi dergilerin yanında Çığır ve Hisar gibi dergilerde de Hamit Macit’in şiirleri okurlarıyla buluşmuştur. Çığır’da 1934 yılı içerisinde “İyilik” adlı eserlerinde “O’nun Eserine” adı ile yayımlanan “Dokuz Oğuz 1″44, “Dokuz Oğuz If’45, “Dokuz Oğuz III”46 , “Cebeci’de”47, “Mersiye”48 ve Fransız şair Paul Geraldy’nin “Dualisme” adlı şiirinin “İkilik”49 adlı çevirisi yayımlanmıştır. Mehmet Çınarlı, Gültekin Samanoğlu, İlhan Geçer, Nevzat Yalçın tarafından yeniden çıkarılmaya başlanan Hisar dergisi saflarına 1964 yılında dahil olan şairin, “Sönmüş Artık” “Çay”, “Kal”, “Sonra”50 gibi yayımlanmış eserlerinde mevcut olan şiirlerinin yanında, “Sone”51, “Çanakkale’ye”52, “Sabah”53 , “Mehmet Çınarlı’ya Mısralar”54 ve ”Nisan 1971 “55 gibi eserlerinde mevcut olmayan şiirleri de yayımlanmıştır. Bu şiirler, çalışmamızda, şairin eserlerini incelediğimiz bölümde verilmiştir.

 1.2.2. Edebi Çevresi

Hamit Macit’in şiir yazma heyecanını ve zevkini canlı tutan genellikle çok sevdiği arkadaşları Ahmet Muhip Dranas, Behçet Kemal Çağlar ve Avni Givda olmuştur. Sanat yönünden kendisine ilgi gösteren ve teşvik edenler de bir zamanlar Servet-i Fünun ve Uyanış dergisini yöneten Halit Fahri Ozansoy, eski Hayat dergisini 41 SELEKLER, “27-12-1335”, Varlık Dergi.si, 1. il. Kamm-ıEvvel 1934, C. 1, S. 12, s. 184

42 SELEKLER, “Güneşe Doğru”, a.g.d., 01.06. 1934, C. 1, S. 22, s. 342

43 SELEKLER, “Şiir Ölüyor mu?”, a.g.d., 1 Şubat 1938, C.5, S. 110, s. 594

4 4 SELEKLER, “Dokuz Oğuz: f’, Çığır Dergi.si, Şubat 1934, S. 10, s. 185

45 HfunitMacit, “Dokuz Oğuz: IT’, a.g.d., Mart 1934, S. 11, s. 205

46 Hfunit Macit”, Dokuz Oğuz IIT’, a.g.d., Haziran 1934, S. 14, s. 268

47 Hfunit Macit, “Cebeci’de” , a.g.d., Mayıs 1934, S. 13, s. 243

48 HfunitMacit SELEKLER, “Mersiye”, a.g.d., Ocak-Şubat 1939, S. 74-75, s. 20

49 Hfunid Macid, “İkilik”, a.g.d., Mayıs-Haziran 1935, S. 29-30, s. 12

50 Hfunit Macit SELEKLER, Hisar Dergi.si, Nisan 1974, S. 124, s. 16

51 SELEKLER, “Sone”, a.g.d., Ocak 1965, C. 5, S. 13, s. 7

52 SELEKLER, “Çanakkale’ye”, a.g.d., Mart 1965, C. 5, S. 15, s. 5

53 SELEKLER, “Sabah”, a.g.d., Kasım 1967, S. 47, s. 9

54 SELEKLER, “Mehmet Çınarlı’ya Mısralaf’, Hisar Dergi.si, Ağustos 1969, C. 11, S. 91, s. 11

55 SELEKLER, “Nisan 1971”, a.g.d., Temmuz 1971, C. 11, S. 91, s. 4

33

idareden Faruk Nafiz Çamlıbel ve Varlık dergisinin kurucusu Yaşar Nabi Nayır olmuştur. İlk sanat ve şiir sevgisini kendisine aşılayan ve gördükleri istidat dolayısıyla Selekler’i, şiirin iklimine doğru çekmeye çalışan, Ahmet Ergun’dur.56 Hamit Macit’in şiirlerinin ve yazılarının çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlanmasından sonra şair, pek çok edebı muhitte bulunmuş fakat çevresindeki şairler kadar şöhret kazanmamış bir şairdir. Hamit Macit Selekler, devrinin bütün meşhur ve önemli şairleri ile dostluk ilişkisi kurmuş bir şairdi. Şair dostlarının çeşitli vesilelerle yazdığı yazılarda şairin şiirlerinden övgüyle bahsettiklerini görmekteyiz. Şairin oğlu Ferit Selekler, bu konuda şu çarpıcı iddiayı ortaya atmaktadır:

” Hfunit Macit Selekler’in çevresindeki şair dostlarına nazaran daha geri planda kalmasının birkaç sebebi vardır. Bunlardan en önemlisi; babanı, evine ve ailesine son derece düşkün bir kişiydi ve alkol kullanmazdı. Bu özelliklerinden dolayı babanı, şair dostlarının düzenlediği toplantılara katılmazdı. Bu yüzden edebi çevrelerle ilişkileri zayıflamıştır. Aynca, kendisinin rekJaUllm ya tırmayı hiçbir zaman düşünmedi. Milli duygulan yüksek, vatanperver bir insandı. “

Hamit Macit Selekler, Faruk Nafiz Çamlıbel (1898-1973), Enis Behiç Koryürek (1891-1949), Halit Fahri Ozansoy (1891-1971), Orhan Seyfi Orhon (1890- 1972), Yusuf Ziya Ortaç (1895-1967) tarafından I. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru kurulan, Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp, Ali Canip Yöntem tarafından temeli atılan Milli Edebiyat Akımı’nın devamı niteliğinde olan, hece veznini, sade dili kullanma amacını güden ve “Beş Hececiler” adı ile anılan grubun şiir anlayışına uygun çizgide eserler verir. Hamit Macit, aktif olarak bu gruba dahil değilse de, bu grubun çizgisinde şiirler yazdığı muhakkaktır. Ayrıca gruba mensup olan şairlerin hemen hepsi, Hamit Macit’in yakından görüştüğü ve şaire yol gösteren edebiyatçılardır. Nitekim Hamit Macit’in şiirleri daha sonraki yıllarda, sanat yönetmenliğini Halit Fahri Ozansoy’un yaptığı, İlhami Bekir, Ziya Osman, Reşat Enis, Muhib Atalay (Ahmet Muhip Dranas), Cahit Sıtkı, Baki Süha gibi şair ve yazarların yapıtlarının yayımlandığı, “Servet-i Fünun – Uyanış” dergisinde de yayımlanmıştır. 56 Baki Süha EDİBOĞLU, Bizim Kuşak ve Ötekiler-36 Şair Üzerine Anılar ve Şiirler, Varlık Yay., İstanbul, 57 1968,s.83 Şairin oğlu Ferit SELEKLER ile 18.06.2004 tarihinde Antalya’daki hukuk bürosunda yapılan görüşme.

34

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi bünyesinde kurulan “Genç Türk Edebiyat Birliği” adlı derneğin kurucuları arasında olan Hamit Macit’in çevresinde o zamanlar sanat dünyasında pek meşhur olmasa da, sanata ve şiire tutkuyla bağlı genç sanatçılar vardı. Bu derneğin yayın organı olan ve ne yazık ki sadece üç sayı çıkarılma imkanı olan “Hep Gençlik” adlı dergide Hamit Macit’in yanında Ahmet Muhip Dranas, Behçet Kemal Çağlar, Hıfzı Oğuz Bekata, Samet Ağaoğlu, Zeki Kumrulu, Cevat Perin, Ali Rüştü, İbrahim Saffet Omay, Alp Hilmi, Adnan Sacit gibi sanatçılar vardı. 58 Ocak 1933-Aralık 1948 tarihleri arasında 193 sayı çıkarılan, CHP’nin ulusçuluk anlayışını büyük ölçüde aşan sağ eğilimli bir dergi görünümünde olan, Mussolini’nin “Faşist, hayatı istihkar eder.” sözünü bir özdeyiş olarak kullanan ve edebiyatın yanı sıra tarih ve toplum bilim alanlarında da inceleme ve araştırma yazılarının neşredildiği, yönetmenliğini Hıfzı Oğuz Bekata’nın yaptığı “Çığır”da, HamitMacit’in edebı çevresini oluşturan arkadaşlarından başlıcaları Hıfzı Oğuz, Falih Rıfkı, Mustafa Şekip, Hüseyin Namık, Peyami Safa, Enis Behiç, Halit Ziya, Hüseyin Rahmi, Hasan Ali, Şükufe Nihaı Halit Fahri, Yaşar Nabi ve Behçet Kemal’ dir. 

1933 yılında Yaşar Nabi Nayır tarafından kurulan ve günümüzde de yayımlanan “Varlık”ta, Hamit Macit’in eserlerinin yanı sıra, Cahit Sıtkı Tarancı, Orhan Veli Kanık, Sait Faik Abasıyanık, Nurullah Ataç, Ziya Osman Saba, Oktay Akbal, Mahmut Makal, Necati Cumalı, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Behçet Necatigil, Cahit Külebi, Orhan Kemal, Haldun Taner, Tahsin Yücel gibi yazar ve şairlerin eserleri ve Dostoyevski, Turgenyev, Gogol, Kafka, Tolstoy, Steinbeck, Hemingway, Balzac, Malraux, Zola, Gide, Camus, Sartre gibi ünlü batılı yazarların eserlerinin çevirileri yer alıyordu.

Hamit Macit’in eserlerinin yayımlandığı ve şairin dahil olduğu bir diğer muhit de “Hisar” dergisi etrafında toplanan şair ve yazarların oluşturduğu muhittir. İki ayrı yayın dönemi olan, ilk sayısı 16 Mart 1950’de Ank:ara’da çıkan Hisar’ın ilk dönemdeki yayını Ocak 1957’ye kadar sürmüştür. 75 sayı çıkarılan dergiyi bu dönemde 58 “Hisar”, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, Dergah Yayınlan, İstanbul, 1981, C. IV, s. 208 59 Şükran KURDAKUL, Çağdaş Türk Edebiyatı 3, Cumhuriyet Dönemi I, Şiir, Evrensel Basım Yayın, 4. B., İstanbul, 2000, s. 41

35

İlhan Geçer, Munis Faik Ozansoy, Mehmet Çınarlı, Mustafa Necati Karaer, Gültekin Samanoğlu, Yahya Benekay, Fikret Sezgin, Hasan İzzet Arolat ve Fehmi Özçelik kurmuştur.

Hisar’ın ikinci dönemi Ocak 1964’te başlar. Mehmet Çınarlı, derginin 21. kuruluş yıl dönümü münasebetiyle 1970 yılında kaleme aldığı yazısında “Hisar” ile ilgili olarak şunları söyler:

” ‘Hisar’ adı rastgele uydurulmuş değildir: Bir birleşme, bir toplanma, bir tesirli savunma anlamı var o kelimede. Hisar adı, milli kültüre ihanet eden, milli değerleri yok etmeye çalışanlara, dilimizi, edebiyatımızı soysuzlaştınnayı gaye edinenlere karşı bir savaş çağnsıdır. Dergi, çıkışından bu yana, bazılarının sandığı gıbi, ne bir kimsenin himayesine girdi, ne de bir kimsenin malı oldu. Onu belli bir topluluğun dergisi saymak dahi doğru değildir. Hisar, bir düşünüşün, bir inanışın dergisidir. O düşünüş ve inanışı benimseyen herkesi Hisarcı sayar, o düşünüş ve inanıştan vazgeçmiş hiçbir kimseyi – derginin kurulınasında, yaşamasında pek çok emeği bile geçmiş olsa – Hisarcı olarak kabul etıneyiz.”6 0 Bu dönemde Hisar’ da Hamit Macit ile birlikte yapıtları neşredilen başlıca şair, yazar ve düşünürler şunlardır: Mehmet Çınarlı, İlhan Geçer, Munis Faik Ozansoy, Gültekin Samanoğlu, Mehmet Kaplan, Cemil Meriç, Orhan Seyfi Orhon, Ahmet Muhip Dranas, Suut Kemal Yetkin, Necmettin Halil Onan, Ziya Osman Saba, Halit Fahri Ozansoy, Behçet Kemal Çağlar, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Nevzat Yalçın, Feyzi Halıcı, Yavuz Bülent Bakiler, Nüzhet Erman, Bekir Sıtkı Erdoğan, Ümit Yaşar Oğuzcan, Şükrü Enis Regü, İbrahim Zeki Burdurlu, Talat Sait Hamlan, Halide Nusret Zorlutuna, Muzaffer Uyguner… Dergi, Batı’yı taklit veya kopya ederek, mim bir sanat yaratılamayacağı, sanatın sürekli olarak değişmes yenileşmesi gerektiği, sanatın, hiçbir ideolojinin veya siyası görüşün propaganda aracı yapılamayacağı ve edebiyatın dilinin yaşayan Türkçe olduğu gibi sanat ilkelerinin savunuculuğunu üstleniyordu. 61 60 Mehmet ÇINARLI, “Yirmi Birinci Yıla Girerken”, Hisar Dergisi, Mart 1970, S. 75, s. 3 61 “Hisar”, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, Dergah Yayınları, İstanbul, 1981, C. IV, s. 209

İKİNCİ BÖLÜM

SANATI

37

2.1. HAMİT MACİT SELEKLER’İN SANAT ANLAYIŞI

Hamit Macit’in sanat anlayışını incelemeden önce şairin şiir hakkındaki düşüncelerini ve Hamit Macit’in şairliği ve şiirleri üzerine yazılar yazan bazı sanatçıların yazılarını incelemekte yarar vardır. Selekler’in yakın dostu Avni Givda, şairin “Sulh ve Diğer Şiirler” adlı eserme yazdığı “Şaire, Şiire ve Bu Kitaba Dair” adlı ön sözde Hamit Macit’in şiirlerinden şu satırlarla bahseder:

“Hamit Macit Selekler’i ta liseden, 623 Hamit Macit olduğu ı;amandan tarunm. Daha o vakitler coşkun fakat disiplinli bir ruhu bezi.yen zeka, hafıza ve hassasiyetle; sağ duyu ve selim zevki, başkalanmn göremediğini seziş ve derinliğine nüfuz hassasiyle Tanrı ‘run o seçilmiş kullarından biri, bir mayadan san’atkfu” olmarun bütün belirtilerini taşıyordu. Bunlara ilaveten “Mavi Işıklı Cenup’un”, “Güzü Nisanlara Eş Olan” bir diyarın çocuğu; asırlardan beri Güzel’e ve Gerçeğe tapınış bir büyük milletin oğluydu. Fakat ham kabiliyetin iıısaııı hiçbir yere götüreıniyeceğini biliyordu. Her cevherli adam gı’bi sabrı da vardı. İşe kelime acemiliğinden başladı. Soma çok okudu; çok aradı; çok düşündü; çok hissetti. Bunlara karşılık az yazdı ve daha azını bastırdı. Öyle ki bugün yazılarından utanmayacak, bun1an vaktiyle yakmamış olmarun üzüntüsünü çekmiyecek birkaç kişi varsa bunlardan birisi de odur. Şairliği zararsız seyretti. Yani liseyi onuncu sınıftan bıraktırıp onu bir gazetede anket muharriri, yahut profesiyonel köycü yaptırmadı; köprü altında yatntıp zatülcembe yakalattırmadı. İyi bir talebeydi; soma fedakar bir aile babası oldu. Esasen ruhunun coşkunluğunu ve ilbammdaki ateşi baskı altında tutan bu harikulade muvazene hissini bütün eserleri vermektedir. Umumi şiir zevkine gelince; ruhta ve şekilde kusursuz şiirin abide-şfilr’i Yahya Kemal Beyatlı ‘nın hala bir lıayranlık halesiyle kuşatılmış bulunması bizde halis şiir zevkinin henüz sönmediğine beni ikna etti …

Kitap basıldı; şimdi elinizdedir. İlk edineceğiniz umumi intı’ba bir büyük simfoni konserinden çıkarken duydu.ğunıız aydınlık huzura benzeyen bir yükselme duygusu olacaktır. Buna şaşmamalı. Şair, her hakiki sanatkar gı’bi, neden sakınılmak lazım geldiğini adeta insiyaki olarak bilmiş ve üstelik kalemini bazen fırça, bazen yay, bazen keski vazifesini ve bazan her üç vazifeyi birden gördürebilecek bir ı:amanlann sadık kölesi haline getirmiştir. Sun’i tasvirlerden, süs kelimelerden daima uzak kalmış; müteassıpça ahenkli; söylenmek isteneni anlatmak üzere titizlik ve hassasiyetle seçilmiş ve dizilmiş kelimeler; şairin yazarken duyduğu üıpermeyi okuyana ve dinleyene aynen duyurabilecek tarifi imkansız ve şiirin hüviyetine çıkmazcasına sinmiş bir büyülü hava; sevinç ve hüzünde, ümit ve nevmidide ışıklılık; en küçük zahmetle en büyük tesiri yapabilmek mucizesi; erkekçe hassas bir ruh … Hamit Macit Selekler’in şiirlerinde bir kısım ana çizgi olarak işte bilhassa bunları görüyoruz. Şair, şiiri okunurken bir ı:aman sanatı v e yazılmca bir saha sanatı olduğunu; hecelerin dizilişinde sadece göz karannm değil, kulağında büyük vazifesi bulunduğunu o kadar iyi biliyor ve bu kaideyi öyle sadıkça tatbik ediyor ki parçalarını ister sadece gözlerinizle okuyun, ister yüksek sesle inşad edin; ahenkte hiçbir değişiklik, hiçbir aksaklık olmadığını hayretle göreceksiniz. Bu kitabın bir kısmı aşk şiirlerine tahsis edilmiştir. İçlerinde öylelerine rastlayacaksınız ki okurken yüreğiniz Güzel’in daüssılasiyle dünyalara sığamaz olacak; dudaklarınız gayri ihtiyari “Şiir .. ” diye mırıldanacak. -Zaten şiirin en güzel tarifi bu değil mi?- Sonra yine

38

öylelerine rastlayacaksmız ki -haydi Sbakespeare’in bir sözünü ku11anahın-gök yerde yürüyor- sanacaksınız.”63

Avni Givda, Türk Dili dergisinde Hamit Macit’in 1974 yılı içerisinde ansızın vefatı üzerine kaleme aldığı yazısında onun şairliğinden şöyle bahseder: 

“Selekler’in ozanlığının en belirgin, seçkin yönünün ne olduğu üzerinde hep düşünürüm; bir yeğlemede bulunamam Ancak bu konuda mutlaka bir değerlendirme yapılması gerekirse şunu diyebilirim: O, şiire saygısı olan bir kişiydi. Şiire neyin girmeyeceğini, girmemesi gerektiğini, şiirde neyin nasıl söyleneceğini iyi bilirdi Şiirin ancak öz ‘le biçim’in, daha açıkçası öz güzelliği ile biçimin uyumlu, mutlu bir birleşimden oluşabileceğine inanıyordu. Yaşadığı sürece bu inancını yitirmemiş; o inancın gereklerine uymaktan geri kalmmmştır.

Şimdi birkaç çizgi vuruşu ile öteki özelliklerine geçiyorum.

Selekler’in kalemi bir masal biiyüsiinün tansıklı değneğine benzer. Bir bakarsınız kalemdir. Sonra, sözgelimi, bir “Dağlılar” şiirinde heykelcinin keskisine dönüşür. Artık şiirle yoğrulmuş topraklarında dinlendiği sevgili Antalya’sını anlatırken fırça olur. Kimi kez her üçüdür ve her zaman için neydir, arptır, erganundur. Selekler büyük ulusuna, ulusun koca tarihine, engin coğrafyasına tutkun kişidir. Ancak yüreği bütün insanbk için atar; tüm insanlar için sızlar. Suomisalmi’de toprağa düşen Finlandiyalı yiğitle birlikte o da hıçkırır. Özgürlük için; naınus ve şeref için çarpışanlann bayrakları omın omuzlaandadır. Uzun şiirler yazmamıştır. Ancak daha güç olanı yapmış, başarmıştır. Gökleri, ytlclırınılan, tarihi, Tanrıyı, som sevinci, tükenmez umudu, Türk’ü, insanlığı; kısacası sınıra, çerçeveye gelmez, ölçeklerden taşar ne varsa hepsini beş on dizelik koşuklara sığdrrabilmiştir. Onda sözcükler söyledikleri, duyurdukları, düşündürdükleri, sezdirdikleri ile kavramların, anlatım güçlerinin kat kat üstüne çıkarlar. Türk şiir diline yeni katkılarda bulunabilmek için sürekli araştınnaları olmuştur. Halk türkülerinin, saz şairleri koşuklarmm, kutsal kitaplann anlatım ve deyiş biçimleri üzerinde inceden inceye durduğunu yakından bilirim. Şiirleri saran, ışıklı, yüceltici, iç açıcı bir havadır. Hüznü, karamsarlığı, isyanı bile yumuşak aydınlıktır Kırk yaşın altında büyük roman, kırk yaşın üstünde lirik şiir yazılmaz derler. O, kırkından sonra da lirik şiirin en güzel örneklerini verebilmiştir.” 64 

Hamit Macit’in, Hukuk Fakültesi öğrencisi iken Genç Türk Edebiyat Birliği derneğinden arkadaşı Samet Ağaoğlu, Hamit Macit’in şairliğinden şu şekilde bahseder: “Ankara Hukuk Fakültesi’nde tanıdım Hamit Macit’i. Birkaç ay sonra aramızda dostluk bağını beraberce hiç kopmamak üzere düğümledik. Yıl 1929. Fakülte’nin birinci sınıfı. Şiirlerinden önce esmer, yuvarlak sevimli yüzü, bol saçları, biraz avare giyinişi, neşeli, alaylı konuşması beni sardı. Şairliğini bir hevesten ibaret sanmıştım. Ama çok geçmedi, ruhunun bu derinliğine indim …

Selekler’le arkadaş olduktan kısa bir zaman sonra arada bir beliren bir hali dikkatimi çekti. Zaman zaman her.kesten uzaklaşıyor, başı öne eğik, bazen saatlerce kimsenin yüzüne bakmadan, dudaklarında kendi kendine konuşur gibi belli belirsiz hareketlerle dolaşıyor, tekrar yanıma, yammını yeni bir şiirin henüz düzeltilmemiş mısraları yazdı kaatlarla dönüyordu. Hiçbir iddiası olmayan, ‘Sanat sanat içindir, sanat toplum içinidir’ gibi 

63 Avni GİVDA, “Şaire, Şiire ve Bu Kitaba Dair”, Solh ve Diğer Şiirler’e ön Söz, İstanbul, 1944, s.s.

17-21 64 Avni GİVDA, “Bir Ozanın Ölümü”, Türk Dili Dergisi, Mart 1974, S. 274, s.s. 738-739

39

sloganlarla ilgisiz şiirler. Y a1mz ruhunda duyduğu sesleri kafasında kelimeleştiren şiirler. Evet, ruhunda duyduğu sesler. Kendisi gıbi onlar da gösterişten uzaktılar. Ama yine kendisi gıbi sevimli, yumuşak, okşayan sesler … ” 65

Muzaffer Uyguner, Varlık Dergisi’nde neşredilen “Hamit Macit Selekler İçin” adlı yazısından Hamit Macit’in şiirinin özelliklerinden şu satırlarla bahseder: 

“Selekler, o yıllarda yazdıklarında doğup büyüdüğü Antalya çevresinin ılık ve portakal kokulu havasını yansıtmaktadır. Bütün yıl boyunca sürüp giden yeşillikler, ılık ve yazların sıcak havası, portakal bahçelerinden yayılan çiçek kokulan, bu ağaçların gölgesinde ve serinliğinde geçen çocukluk yansır bu şüderde. Bazı bazı da batıdan alınmış konuların bir öz olarak şiirlerine girdiğini görürüz.Yumuşak, uyumlu bir söyleyiş, Ziya Osman ile aralarında bir benzerlik gıbi görünmektedir …

Selekler’in Antalya çevresiyle ilgili şiirlerindeki bileşimde ve renkte ômer Bedrettin Uşaklı’nın şiirine yakınlık buluyoruz … Her ikisinin şiirinde de doğanın bir betimlemesi ve doğanın güzelliği karşısındaki duygulanış görülür. Her ikisinde de, bu doğa içindeki, bu doğa içindeki, bu güzellikler içindeki insanı bulamayız …

Hamit Macit Selekler, sağlam bir kültüre dayanan bir tarih bilincini ve gururunu da öz olarak kullanınıştır. Bu özü çok güzel şüder yazarak kullanmıştır …

Şiirinin gelişim çizgisini izlersek, ilk şiirlerindeki lirizm ve doğaya dönük, doğa karşısındaki duygululuğun gittikçe düşünceye dönük, tasavvufa yaslanan bir söyleyişe vardığını görürüz. Bütün kavgalardan, kötülüklerden uzak; mutluluk barış ve iyilik dolu bir dünya özlemi ve varsayımı bütün yaşamım ve özellikle son yıllarını doldurmuştur. Şiirine bu açıdan bakarsak değerli parçalar ve dizeler bulabiliriz. Çatışmalar ve toplum katmanlarının kavgası açısından bakarsak pek bir şey bulunabileceği kanısında değiliz. Ancak çatışmalan11 sonunda bir mutluluk bekleyenler, orada kavgasız nasıl erişme olanağı olabilir diye düşünürlerse gene bir şeyler bulacaklardır Selekler’in şiirinde.”66

Behçet Necatigil, Varlık’ın 798. sayısında şairin vefatı üzerine kaleme aldığı yazısında, Avni Givda’nın yazısından alıntılar yapmış ve şöyle devam etmiştir:

“Geride bıraktığı iki kitabının adlarının (Sulh ve Diğer Şiirler, 1944; İyilik, 1956) uyandırdığı çağrışımlardan olmalı; sevgili Ziya Osman’ı hatırladıkça Selekler’i de beraber hatırlarım. Temiz, beyaz duygulan; vefa, dirlik-düzen ve iyilik özleınlerinin şairleriydi onlar. Yerinde yargılar. Evet; kişinin duygusal yanı yurt güzellikleri tarih gururu; gönülden bağlılıklarla içe sinmiş, kan-bakış ve hatıra olmuş, ruh kazanmış ve Hamit Macit bunları durulmuş, arınmış, pek güzel dile getirmişti. Şimdi yakın dostu Baki Sülıa Ediboğlu’mnı Bizim Kuşak ve ötekiler (1968) kitabındaki resminde, durgun, kayıtsız, sonsuzluğa bakıyor: Aşkın ve hatıraların hakkını vermiş, yurdunun güzelliklerini özlü-canlı yansıtmış, epik şiiri lirizmle kaynaştırmayı başarmış; yaptığı işi inanarak ve onurla yapmış bir şair olarak. Unutulmayacağını umduğum, dilediğim bir şair olarak. ” 67

Hisar dergisi sayfalarında Ahmet Muhip Dranas ile Hamit Macit Selekler üzerine bir röportaj yapan İlhan Geçer’in “Behçet Necatigil, Varlık’taki yazısında 65 Samet AĞAOĞLU, İlk Köşe (Edebiyat Hatıraları), Ağaoğlu Yayınevi, İstanbul, 1978, s.s. 62-63

66 Muzaffer UYG R, “Hamit Macit Selekler İçin”, Varlık Dergisi, Şubat,1975, S. 809, s. 24 67 Behçet NECATIGIL, “HaınitMacit Selekler”, Varlık Dergisi, Mart 1974, S. 798, s. 6

40

Hamit Macit Selekler’in şiiri ile Ziya Osman Saba’nın şiiri arasında bir yakınlık, benzerlik kuruyor. Bu konuda sizin kanaatiniz nedir?” şeklindeki sorusuna Ahmet Muhip Dranas ‘ın cevabı şu şekildedir: “Hamit Macit’in l950’lerden sonra şiirden, birdenbire çekilmiş görünmesini, eğer gerçekten öyle ise, değer bilmezliğe, vefasızlığa bir tepki gibi nitelemek yerinde olmaz. Sanmm ki övgülere, söz edilmelere pek önem veren bir kişi değildi. İsti.dadı varsa, karşılık beklemeden, salt kendisi için hemen yazıyordu. O güzel şiirlerine karşın, isteyerek gerilerde durmuş olınası bundan olsa gerek. Yaşayışında şiiri birinci planda tutmamış gibi de bir hali vardır v e bence bu bir gerçektir ve onun hatasıdır. Öyle olmasaydı bugün çok daha hacimli bir şfilrle karşı karşıya olacaktık. Şiire, iyi ve ince duygularının, sevgisinin özlemlerinin bir mahfazası gibi bakmış olmalı; gümüş bir mahfaza. Buna karşı, mesleğini, bir ahlak titizliği ile, büyük yeteneğine sahip bulunduğu şiirden daha yeğ tutmuştur. Hiç değilse öyle görünüyor. Şiire adeta, yorucu ve bir yerde hatta doyurucu görevinin dinlendiren bahçesi gibi bakmıştır.

Bir derneğimiz vardı: ‘Genç Tüık Edebiyat Birliği’. ‘Hep Gençlik’ bu derneğin dergisiydi. Kuran ve çıkaranlar şunlardı: Hamit Macit, Behçet Kemal, Samet Ağaoğlu, Sahir Kurutluoğlu, İbrahim Saffet Omay, Hıfzı Oğuz Bekata, Sıtkı Korkmaz, Atilla Rüştü, Cevat Perin, Edip Alp ve daha bazıları, ben. .. Tümü şiir, nesir o dergide yazıyordu. Hemen hep Hukuk Fakültesi’nde öğrenci idiler. İlginç bir hatıra belki, şu: Kendimizi göstermek için hücum edecek bir şöhret aradık. Devrin Yakup Kadri’sini bulduk. 1930’lar. İmzasız, şimdi hatrrlayamadığım bir nesircinin kaleminden, bir yazı yayınladık ve Yakup Kadri’yi yerdik. Eserinden çok kişiliğine hücum ettik galiba, hatta İsviçre’ deki tedavisine de el attık. Şimdi düşünüyorum da bu adet, bir görenekti ve bize önceki kuşaktan geçmişti. Onlar birbirini çekemez, döğüşür, küfürleşir, durmadan inkarlaşırlardı. Sözüm ona, fikir, edebiyat. Yakup Kadri ‘yi haksızcasına, üzmüş olduğumuz belli idi Bize biraz da asabi bir cevap verdi ve şu cümleyi kullandı:’ Ben sırbmda çaomhm1 taşıyan İsa gıöi, bu hastalığın çilesini çekiyorum. Allah’ın yarasını niçin acıtıyorsunuz?’ Hep üzüldük ve pişmanlık duyduk. Fakat Hamit Macit, daha baştan bu oyunun dışında kalmıştı. Mizacı onu, hiçbir zaman haksızlığa, serte ve savaşa itmiyordu. Daha doğuştan geniş alnına, iyilik, barış ve sevgi yazılmıştı. Nitekim şiirleri de iyi insanın şiirleridir. Evet, Behçet Necatigil’in yazısını okudum. Cins şfilr nerde neyi bulacağını, bulduğunu unutmamayı ve değerlendirmeyi çok iyi bilen kişidir. Behçet Necatigil budur ve öyle yapar. İlk seda ondan duyulmuştur. Teşekkürlere değer. Selekler’in Ziya Osman Saba ile yakınlığı bir anlamda evet, vardı ama büyükçe ayrıntılar da vardır. Müzikleri ayndır. Biri, yani Ziya daha duygulu, daha santimantal, Hamit daha biçimci, daha plastik, daha aydınlıktır. Hamit Macit, bir ‘eviçi’dir. Vatan ve ev, İngilizler’in Home dedikleri kelimenin şairi. Hamit Macit’te ev içleri, portreler, natürmortlar, bahçeler, güneşler ve pencerelerden, sonsuzlukla karışarak buğulanan vatan ve tarih peyzajlao vardır. Akıncıları ve bayrakları sever. Fakat her şeyden önce kusursuz bir biçimci, bizde ilk kez tam anlamı ve disiplini ile ‘Sone’ler yazıııış, dizeleri ‘Enjambament’ denilen atkılarla birbirine eklemesini ustaca başarmış, şiirin bütününde en az kusur bırakmış, belki çokça derin değil ama aydınlık ve pürüzsüz; Türk Şiirinde ayn ve belirli bir yeri bir kişiliği olacak, unutulamaz, geçiştirilemez: İyi ve alabildiğine insancıl, üstelik mütevazi bir şfilr. “68

Ziya Osman Saba da, Varlık’ın 1936’da neşredilen 80. sayısındaki bir tahlil ve tenkit yazısında, Selekler’in şiiri hakkında şöyle der:

68 İlhan GEÇER, “Hamit Macit Üzerine Ahmet Muhip’le Bir Konuşma”, Hisar Dergisi, Nisan 1974, S.

124, s.15

“Bundan yedi, seki sene ewel, san’at hayatına ilk girdiği zamanlar:

Şeklalır semaverde

Gümüşten şeffaf bir sır.

Porselen kadehlerde

Süzü1müş renk ve ıtır.

41

diye başlayan şiirle, bir çay sofrasınm buğulu ve ılık samimiyetini duyuran Hamid Macid, bugün Varlık sahifelerinde, (Laciverd esen denizlerin), (Akdeniz su1annı okşayıp gelen meltem)lerin, kısaca (Güzü nisanlara eş Antalya)nm, hasretini çektiğimiz saadetin şiirini yazıyor.

Bazı ressamlar vardır; tablolarındaki denizler, diplerinden gelen, daima ayni mavi-yeşil ile aydınlanırlar, peyzajlarında daima ayni ışık, ayni hava vardır. Öyle ki, artık o ressamlar bizim için, fllilııca, yahut falanca tablonun ressamı değil, ruhumuzu. dinlendiren renklerin ve ışıkların ressamı olmuştur. İşte Hamid Macid’in şiirlerini o.kurken de ayni haz içinde kalıyorum. Onun şiirlerini hazan güneşli bir sabah aydınlığında ısınmak için okuyorum:

Hamid Macid, bu şürlerile, bir şair için en büyük hazine olan, ruhunu keşfetmiştir, denebilir. Bu ruh, şüphesiz, o kadar engin, yahut na-müteruıhi derin değildir; fakat onun da kendine mahsus güzelliği var: Berraklığı. Renge, ışığa, kokuya ve bütün bunlann mezci demek olan bahara aşık olan bahara aşık ruh, her güzelliğin geçiciliği karşısında en büyük hasreti çekmekte:

Şiire mutlaka bir vazife yüklemek isteyenler tatmin için ise, Hamid Macid’in şiirlerinin tamamen mahalli oldukiarım söyleyebilirim. Hem bu mabaUılik, hir çoklarının istediği gibi memleket, köy, semt ismi sıralamakla değil, hakiki manasile tecelli etmektedir. Hamid Macid’in mısraları arasında memleketin gün.eşi hissediliyor. Hamid Macid’in biç kusum yok mu? Onun kusum bir meziyetinden doğuyor: Hamid Macid velful bir şairdir. Fakat ne yazık ki bu velfuliyet ona arasıra, fena demeyim, o kadar güzel olmayan şiirler de yazdutıyor. Bu güzel olmayan şiirlere bafı:zamıı:da yer vermemek suretile, şaire esas kıymetinden bir şey kaybettirmemek mümkün; fakat, bazı çok güzel şiirlerin arasına sıkışmış tek tük fena mısralar karşısında insan ne yapacağını şaşırıyor. Çok kere onun güzel bir şiirini, fena mısraları mehmaemken şiirin umumı zevkini bozmıyacak mısralarla değiştirip okuduğumu hatırlıyonım. Hamid Macid’in asıl benim sevdiğim bu şiirlerinden kısaca bahsettikten sonra onun bir başka cephesine, (Vatan şiirleri) tarafına hiç olmazsa işaret etmeden geçeıniyeceğim. Hamid Macid’in şiirlerinin esas bir karakteri olan samimiyet vatan şiirlerine de hususi bir çeşni veriyor. Bu samimiyeti Hamid Macid’den başka Kemalettin Kfuni’nin vatan şiirlerinde de bulmuştum.”69

Halil Soyuer, anılarını kaleme aldığı eserinde, Hamit Macit’in şairliği hakkında şunları söyler:

” … Hamit Macit Selekler için bazıları (az yazan şair) deyimini kullanırlardı. k z yazardı ama öz yazardı. Eskilerin demesiyle ‘Eğer maksud eser ise, mısra-ı berceste kfilidir.’derdi. Hece veznini ne kadar güzel kul1amrsa, aruz veznini de aynı ustalık ve güzellikte kullanırdı.Uyduruk kelimelere, Arapça, Farsça kelimelere değer vermezdi. Bir gün, yayımladığım Çaba dergisi yönetim yerine gelmişti. Derginin o ayki sayısında şair Azmi Güleç’in anızla yazılmış bir şiiri vardı. Öylesine beğenınişti ki bu şiiri, Azmi ‘yi tanımak istiyordu. İki gün sonra Azmi’yle Selekler’i karşı karşıya getirmiştim. Selekler, bu buluşmaya anızla yazdığı ve Azmi Güleç’e ithaf eylediği yepyeni bir şiiriyle gelınişti …. Şiirlerinde yepyeni, söylenmemiş, yıpranmamış uyakları kuHanmaya özen gösterirdi. Pek çok şiirinde bunu görmek ımimldin … Bir bahar öğlesiydi. Ankara, taptaze bir baharın kollarındaydı. Ziyaretine gitmiş:tiın. Birlikte yemeğe çıkuııştık. O gün bir başka sevinç 69 Ziya Osman, “Bir Genç Şair Hakkında”, Varlık Dergisi, 1. Il. Teşrin. 1936, S. 80, s. 124

42

vardı halinde. Uçacakmış gı.öiydi. Dallannda yepyeni bir bahann tünediği iri yapraklı ağacın altına çekilmiştik. Doğadaki bu taze uyanış, kanlardaki bu kaynama coştunnuştu

onu.”70 Varlık dergisinin düzenlediği “Şiir Ölüyor mu?” konulu ankete I Şubat 1938 tarihinde neşredilen 110. sayıda cevap veren Selekler, şiirin, kuvvetini, meçhulden ve mukaddesten aldığına, şiirin, bizzat gaye olduğuna inanır. Şiirden fayda bekleyenlere, “Onun faydası hasbiliğindedir.” diyerek cevap verir. İçinde yaşanılan XX. asrın gelişmelerinin baş döndürücü olduğunu, toplumun diğer müesseseleri arasında şiirin, onlara göre biraz daha geride kaldığım ifade eder. Şiirin ifade vasıtasının dil olduğunu söyledikten sonra, yeni zamanların şairinin sınırlı olan lisan çeşitli kalıplar içerisinde çok kullanılmış ve yıpratılmış olduğunu gördüğünü belirtir. Zamane şairlerinin bu lisanı yenilemek için çok çalışması gerektiğini, çalışmayanların eserlerine herhangi bir kıymet verilmediğini belirtir. Yazısında, şiirin ölmediğini, ancak hasta olduğunu teşhis ettikten sonra zayıf ve kansız olan şiire, güneş, açık hava, serbest, geniş ufuklar ve surralimantationdan oluşan bir reçete verir. Ayrıca, dünya kültürüyle sıkı münasebette olmasının şiirin şifalarından olacağım da söyler; ancak buraya gelmişken iki noktaya dikkat çeker. Bunlardan birincisi, tercüme meselesi, diğeri de, şiirin bu halinin yalnız bugün değil, geçmişte de var olduğudur. Tercüme konusundaki düşüncelerini açıklamadan önce Goethe’nin Faust adlı eserinin Fransızca’ya çevrilmesi ile ilgili bir olaydan bahseder. Olayı şu sözlerle anlatır:

“Goethe’nin Faust’un Fransızca mütercim.ine yazdığı şu sözler bu bakımdan ne kadar manalıdır. ‘Geçen gün kırda, birkaç çiçek topladım, düşüne düşüne evime getiriyordum. Yanan parmaklarım arasında kuruyan zavallı çiçeklerin tüveyçleri, yolda eyik duruyordu. Evde, su dolu bir vazoya koydum, ne ani tebeddül; işte öyle oldu ki çiçekler hala ana toprağında sanılabilirdi. Şiirimin yabancı bir lisan konuştuğunu biraz evvel işitince bana gene öyle geldi.’ Goethe bu sözleri ile Fransız mütercimi tekdir 70 Halil SOYUER, Anılarla Şairler Albümü I, Ankara, 1982, s.s. 118-119

43

ediyordu. Acaba bizde kaç mütercim kopardıkları çiçekleri hala ana toprağında gibi canlı ve yeşil tutabiliyor. Şiir için diyorum, hiç biri.”71 Şiirin bugünkü halinin, geçmişte de var olduğu konusunda da, Divan şiirinin parlak zamanlarından örnekler verir ve devlet mekanizmasının çökmeye başlamasıyla şiirin de bir çöküş dönemine girdiğini belirtir. Divan şiirinden genel ahvalini verdikten sonra Tanzimat şiirinin muhtevanın şiir değil, fikir olduğu için bugünkü Türk şiirinin oluşmasında temel olamayacağını ifade eder. Bugünkü Türk şairinin, muhakkak Yahya Kemal’i okuması ve anlaması gerektiğini söyleyerek sözlerine devam eder. Yalnız bu okuma ve anlama işinin taklit şeklinde değil, onun şiirine erişebilme şeklinde olması gerektiğinin üzerinde durur. En son olarak da, kendi şiir anlayışı hakkında şu cümleleri sarf eder:

“Şahsen şekle ehemmiyet ve kıymet veririm. ‘Şiirde aramlan mükemmeliyetin, zamana karşı koyacak metanet ve selabetin ancak şekil zorluklarile temin edilebileceğini’ söyliyenlere iltihak ediyonım. Şiirin muhtevasının ancak (Güzel) olabileceğini sanıyorum ve güzeli bir İngiliz şairin, ‘Ebedi bir neş’e’ diye tarif ettiğini hatırlıyonım. ‘Ve geceleri bir de kız sevmeye başlamıştı, karşı apartımanda’ gıöi mısralardan anlamıyor, bunları yarının şiiri olacağını sanmıyorum.”72

 2.2. ETKİLENDİĞİ SANATÇILAR

Sanatçılar çevrelerindeki pek çok olaydan, varlıktan ve kişiden etkilenerek eserler vermişlerdir. Sanatçının kendinden önceki dönemlerde veya kendi döneminde eser vermiş sanatçılardan etkilenmesi son derece doğaldır. Hamit Macit Selekler’in sanat hayatı boyunca etkilendiği pek çok sanatçı olmuştur. Sanatçıyı derinden etkileyen şairlerin başında Yahya Kemal Beyatlı gelmektedir.

Varlık Dergisi’nde neşredilen “Şiir Ölüyor mu?” konulu ankete verdiği cevapta, Yahya Kemal’ den şu satırlarla bahseder:

:: Hamit Macit SELEKLER, “Şiir Ölüyor mu?”, Varlık Dergisi, 01.02.1938, S. 110, s.s. 594-595

SELEKLER, a.g.ın., s. 595

44

“Onun şiirlerinde kelam mükemmeliyete ermiştir. Bu şiirin her türlü ihtimalleri üzerinde aynı aynı düşünülmüştür. En ufak teferruatı bile hesap edilmiştir. Her kelimesi ve tertibi üzerinde titiz bir zevk ve hassas bir kulak çırpınıp durmuştur. En uzun bir çalışma mahsulüdür. Bundan başka onun şiirinde lisanından çıkan bir mükemmeliyet, saf şiir seyyalesi vardır’ 73

Avni Givda, şairin Sulh ve Diğer Şiirler adlı şiir kitabına yazdığı önsözde de onun Yahya Kemal hayranlığına ” … ruhta ve şekilde kusursuz şiirin abide-şairi Yahya Kemal Beyatlı’nın hala bir hayranlık halesiyle kuşatılmış bulunması bizde halis şiir zevkinin henüz sönmediğine beni ikna etti.” sözleri ile temas eder. Selekler’in şiirlerini incelediğimizde de Yahya Kemal’in şiirini anımsatan mısralara ve şiirlere sıkça rastlamaktayız. Bu etkileşimde şairin, İstanbul’ da savcı olarak görev yaptığı zamanlarda Yahya Kemal’ in Park Otel’ deki edebiyat sohbetlerine katılmasının önemi büyüktür. Bilindiği üzere Yahya Kemal, tarih şuurunu taşıyan ve bu şuuru eserlerine aksettiren bir sanatçıdır. Enteresandır ki koskoca Türk tarihine kelimenin tam anlamıyla vurgun olan Beyatlı, tarih içerikli şiirlerinin hiçbirinde Osmanlı öncesi Türk tarihinden bahsetmez. Selekler’in şiirleri içerisinde de birçok tarih içerikli şiir vardır ancak bu şiirlerin hepsinde Beyatlı’nın anlayışına paralel olarak sadece Osmanlı tarihinden bahsedilir.

Yahya Kemal’in, “Süleymaniye’de Bayram Sabahı” şiirindeki, “Gökte top sesleri, bir bir, nerelerden geliyor? 

Mutlaka her biri bir başka zaferden geliyor:

Kosva’dan, Niğbolu’dan, Varna’ dan, İstanbul’dan …

Anıyor her biri bir vak’ayı heybetle bu an;

Belgrad’dan mı?Budin, Eğri ve Uyvar’dan mı?

Son hudutlara yücelmiş sıra-dağlardan mı?”74 mısraları ile Selekler’in,

73 SELEKLER, Varlık Dergisi, 01.02.1938, S. 110, s. 595 74 Yahya Kemal BEY ATLI, Kendi Gök Kubbemiz, İstanbul Fetih Cemiyeti, 15. B, İstanbul, 2001, s.s. 12-13

“Tarihi okurken diyorum ki:

‘Gönlümde bu hasret, bu alev ne?’

Sarmış beni daussılasile

45

Niş, Kovsa, Mohaç, Varna, Plevne!” 75 mısraları içerik ve konuyu işleyiş bakımından benzerlikler gösterir. İki şairin de şiirlerinde işlediği Türkı coğrafyadaki şehirler, neredeyse ortaklıklar gösterir. anar:

Selekler de Beyatlı gibi akıncıları sever ve şiirlerinde akıncı cedlerini sıkça 

” Aldım Rakofça kırlarının hür havasını, Duydum akıncı cedlerimin ihtirasını, 

Her yaz, şimale doğru asırlarca bir koşu, Bağrımda bir akis gibi kalmış uğultulu … 

Mağlupken ordu, yaslı dururken bütün vatan,

Rü’yama girdi her gece fiitihane zan. ,,16

“Ne zaman bilmiyorum burada yatan silkinecek

Açacak toprağın altında kalan kollarını,

Tutacak eski sipahiler akın yollarını;,77

“Nerde, bahar gelince yedi iklim dört bucak

Yalın kılınçlar gibi akına giden erler,

Ridaniye’de zafer kazanan başbuğ hani?

Beç kalesine dehşet salan şahsuvar, nerde?” 78

75 Hamit Macit SELEKLER, “Tarih f’, Varlık Dergi.si, 01.07.1935, C. 2, S. 49, s.48

76 BEYATLI, Kendi Gök Kubbemiz, s.s. 14-15

77 SELEKLER, “Boğazın Rumeli Yakası”, Varlık Dergisi, 5.06.1937, C. 4, S. 95, s. 357

78 SELEKLER, “Nerde”, İyilik, İstanbul, 1956, s. 38

46

Şairin hayatını anlattığımız bölümde de bahsettiğimiz gibi Selekler, 1942- 1948, 1959-1962 ve 1967 yılları arasında İstanbul’da görev yapmıştır. Selekler de, bir İstanbul aşığı olan Beyatlı gibi, İstanbul şehri için şiir yazan sanatçılardandır. Itrı, Dede Efendi, Mimar Sinan, Nedim, Nallı, Fatih gibi şahıslar, tarih, medeniyet, güzellik ve ihtişam ifadesi olan sözcükler iki şairin de mısralarında İstanbul ortak paydasında buluşur: 

“İstanbul’ un doyulmaz bir saatidir akşam üzellik, kahramanlık,

 san’ at, tarih, ihtişam Büyük ruhlar zamanı içinden sarsar, 

hüzzam Bir beste yayılır şehre İsmail Dede Semaya kubbelerle 

Mimar Sinan yükselir Mükemmel bir şiirle Naili gelir 

Her yandan hulyamızı dolduran ıssız şehir

 Üstüne solan akşam kapanır perde perde 

Emirgan korusunda bir yaz akşamı, Boğaz,

Şad olmayan aşkların yadiyle dolu mevsim 

Gül koynunda pervasız büyütülen mest-i naz,

İnce bir İstanbullu, rindane şair Nedim.

Akşam hatıraların güzelliğile dolu

Bir şiir ahenginde Fatih’in İstanbul’u

Karşıda gölgelenen kahraman Anadolu

İçimde kanatlanan sevinçleri m, ümidim.” 79

Beyatlı’nın şiirinde kullandığı şiirin şekil unsurları, Selekler tarafından da sıkça kullanılmıştır. İki sanatçı da şiir sanatının şekilsel kurallarına sıkı sıkı bağlı kalmaya çalışmışlardır. Divan Edebiyatı’nın nazım şekillerini iki sanatçı da eserlerinde kullanmıştır. Örneğin, mesnevi tarzı kafiye yapısını, iki şair de kullanmıştır:

79 SELEKLER, “Akşam Saati”, İyilik, s. 36

“Onlar ki bu güller tutuşan bahçededirler.

Bir gün, nereden, hangi tesadüfle gelirler?

Aşk onları sevkettiği günlerde, kaderden,

Rüzgar gibi bir şevk alır oldukları yerden.

“Bırakalım acı düşünceleri

Sona ermek üzere yaz geceleri

Ümitlerin, vaidlerin, kendinle,

Gülümse, konuş, düşün, dinle … “8 1

47

Selekler’in Beyatlı’yı örnek aldığı noktalardan biri de şiirlerindeki ahenk unsurlarıdır. İki şair de şiirde ahenk unsurunu şiirlerinin en temel unsurlarından saymıştır. Selekler’in, “Çay” adlı şiirindeki

“Şeklalır semaverde

Gümüşten şeffaf bir sır.

Porselen kadehlerde,

Süzülmüş renk ve ıtır.

Kıvrık kirpikleri yaş,

İki çift göz, iki baş

Odada tatlı, yavaş

Bir sesle fısıldaşır.” 

82 mısraları, ile Beyatlı’nın “Endülüs’te Raks” şiirindeki,

“Ziı şal ve gül. Bu bahçede raksın bütün hızı …

Şevk akşamında Endülüs üç defa kırmızı. ..

80 BEYATLI, “Vuslat”, Kendi Gök Kubbemiz, s. 128

81 SELEKLER, “Eylül 1955”, İyilik, s. 30

82 SELEKLER, “Çay”, Sulh ve Diğer Şiirler, İstanbul, 1944, s. 84

48

Aşkın sihirli şarkısı yüzlerce dildedir. İspanya neş’ esiyle bu akşam zildedir.”83 mısraları, her iki şairin de şiirde ahengi sağlayan en önemli unsurlardan olan aliterasyon ve asonans sanatlarını kullandıklarını gözler önüne serer.

Selekler’in örnek aldığı ve hürmet ettiği bir diğer sanatçı da Namık Kemal’dir. Ankara’da Hukuk Fakültesi’nde öğrenci iken, yine kendisi gibi Hukuk Fakültesi’nde okuyan arkadaşları ile birlikte kurdukları “Genç Türk Edebiyat Birliği” adındaki grup, 28.ll.1930’da Türk Ocakları merkez binasının salonunda Namık Kemal’i anarak Namık Kemal’in şahsiyetine ve sanatına duydukları hayranlığı gözler önüne sermişlerdir. Selekler, “San’at Hadisesi” adıyla andığı konferanstan şu sözlerle bahseder:

“Ankara gençliği 28-11-1930 Cuma günü 15,30 da başlıyan bir merasimle büyük vatanperver, ihtilalci şair “Namık Kemal’in” aziz hatırasını yadetti. Ankaranın en münevver zümresinin, vekillerin, meb’uslann, muallim ve talebelerin büyük ekseriyeti karşısında birliğin heyecanlı gençleri bu ihtifalde üzerlerine düşen vazifeyi muvaffakiyetle başardılar, alkış ve takdir kavmdılar. “84

Şair, Varlık dergisinin “Şiir Ölüyor mu?” konulu anketine verdiği cevapta da Namık Kemal’e derin bir hürmet beslediğini belirtmektedir.85

Hamit Macit Selekler’in oğlu Ferit Selekler, kendisi ile yapılan görüşmede şairin Divan şiirine hayran olduğunu; özellikle Fuzuli, Bakı, Nedim, Şeyh Galip gibi Divan edebiyatının önemli şairlerini ve bu şairlerin şiirlerini çok iyi bildiğini ve sık sık bu şairlerden beyitler söylediğini söylemektedir.86 Şairin şiirlerinden yola çıkarak Divan şairleri arasında Bakı’ den çokça etkilendiğini anlamaktayız. Bakı’ nin,

“A vazeyi bu alemde Davud gibi sal

Bakı kalan bu kubbede bir hoş seda imiş” beyti Selekler’in “Bir Harika Millet” şiirinde,

83 BEY A1LI, “Endülüs’te Raks”, Kendi Gök Kubbemiz, s. 157

84 Hamit Macit, “Büyük Vatanperver Namık Kemal”, Servet-i Fünun Dergisi, 18 Kanun-ı Evvel 1930,

C. 69-5, S. 1792-107, s. 39

85 SELEKLER, “Şiir Ölüyor mu?”, Varlık Dergisi, 01.02. 1938, S. ll0, s. 595

86 Şair.in oğlu Ferit Selekler ile 18.06.2004 tarihinde Antalya’daki hukuk bürosunda yapılan görüşme.

“Tarihi onun başlar asırlar ötesinde,

Tarihi asırlar boyu kudret dolu, zinde.

Hep şan ve şereften örülen hatıralardır,

49

Gök kubbede bakı kalan avazesi vardır.” 87 şeklinde, Kanuni Mersiyesi’ndeki,

“Dest-i fenada merg-i heva durmayup döner

Tiğın Hüda yolunda sebil etti canları

Şemşır gibi rily-i zemine taraf taraf

Saldın demir kuşaklı cihan pehlivanları.” mısraları, “Mazi” adlı şiirde,

“Geçmiş bir okyanos gibi, kalbim sedef gibi,

Kalbimde gizlidir sanırım geçmişin var’ı.

Bazan dalar da gözlerim ufkumda canlanır,

Onlar; Demir kuşaklı cihan pehlivanları.”88 şeklinde zikredilmiştir. Divan şairlerinden olan Naili ve Nedim de Selekler’in şiirlerinde adı geçen şairlerdendir. Bu da Selekler’in bu şairlerden etkilendiğini gösterir.

Semaya kubbelerle Mimar Sinan yükselir

Mükemmel bir şiirle Naili gelir

Her yandan hulyamızı dolduran ıssız şehir

Üstüne solan akşam kapanır perde perde

Emirgan korusunda bir yaz akşamı, Boğaz,

Şad olmayan aşkların yadiyle dolu mevsim

Gül koynunda pervasız büyütülen mest-i naz,

İnce bir İstanbullu, rindane şair Nedim. ,,89

87 SELEKLER, “Bir Harika Millet”, Sulh ve Diğer Şiirler,İstanbul, 1944, s. 49

88 SELEKLER, “Mazi”, a.g.e., s. 40 89 SELEKLER, “Akşam Saati”, a.g.e., s. 36

50

Fransız şairlerden de Paul Geraldy’nin “Dualisme” adlı şiiri Çığır’ın 29-30. sayısında Hamit Macit tarafından tercüme edilmiş olınası, Hamit Macit’in Geraldy’den etkilendiğinin açık bir göstergesidir.

“Sen; ‘benim piyanom, benim güllerim.’

‘Senin kitapların, senin köpeğin.’

Diye söylüyorsun, sevgilim, niçin?

Bakışların iki ışıktan damla ..

Gün olur dersin ki; ‘kendi paramla

Bunları kendime almak isterim.’

Nem varsa senindir. Bu, böyle iken

Neden bu çarpışma sözlerdeki:

Benimki, seninki, seninki, benimki.

Sevseydin sen eğer beni derinden?

O zaman ‘kitaplar ve köpek’ derdin.

‘Bizim güllerimiz’ diye söylerdin.”90

Selekler, şiirde şekil unsurlarına sıkı sıkıya bağlı kalan bir sanatçıdır. Örnekleri çok olınasa da şairin serbest vezinle de yazdığı şiirlere de şahit olmaktayız. Şairin “Sulh ve Diğer Şiirler” adlı eserinde yayımlanan “Dağlılar” adlı şiir, öncülüğünü Nazım Hikmet’in yaptığı kırık mısra tekniği ile kaleme alınmıştır. Bu da Selekler’in Nazım Hikmet’ten etkilendiğini akla getirebilir:

“Babam benim iri,

dipdiri

babam:

Ayağı çarıklı,

burma bıyıklı.

90 SELEKLER, “İkilik”, Çığır Dergisi, Mayıs-Haziran 1935, S. 29-30, s. 12

Anam, bağrı yanık, sazbeniz anam.

Ben bahtı dağlarda,

tahtı dağlarda

Bilinmez bir utkun

uzun, upuzun

Hasretini çeken, akşamın bir tunç

Turunç

gibi yanan,

yanıp paslanan

Güneşine vurgun dağlı çocuğum.

Her duygum çok buruk bir tat gibidir.

Ve

ufuk neş’ eme dar bir çerçive

Yel, uzun yeleli bir at gibidir.

Koşar,

koşanmda bir yol beklerim.

Geçerler oradan o sevdiklerim!

Gömleği yırtmaçlı;

çift örgü saçlı

Göz ela, dal ince, dağlı bacılar,

Şalvarı topuktan bağlı bacılar.”9 1

 2.3. ŞİİRLERİ

51

Hamit Macit Selekler, Ziya Osman Saba’nın ifade ettiği gibi “velud”92 bir şairdi. İki şiir kitabındaki ve çeşitli dergilerde yayımlanıp da eserlerinde yer almayan şiirlerinin sayısı yüzün üzerindedir. 

91 SELEKLER, “Dağlılar”, Varlık Dergisi, 15.08.1933, C.1, S. 3, s. 40

92 Ziya Osman, “Bir Genç Şfilr Hakkında”, a.g.d., 1. II. Teşrin. 1936, S. 80, s. 124

52

Çalışmamızın bu bölümünde Hamit Macit’in şiirlerini, içerik, şekil, ahenk, dil ve üslup gibi yönlerini incelemeye çalışılacaktır.

 2.3.1. İçerik

“Muhteva” adı da verilen içerik kavramı, genel olarak, şairin şiirde ne söylediği, ne anlattığı, ne demek istediği, şiirin, hangi unsurları içerdiğinin karşılığıdır. 93 İçerik, tema, duyg u ve anlam gibi belli başlı birkaç unsurdan oluşur.

 2.3.1.1. Tema

Tema, şairin şiirde işlediği konuya yaklaşımına, konuyu yorumlayışına ve değerlendirişine verilen addır. 94 Selekler’in şiirlerindeki insan olg u su, şiirin ana dinamiğidir. Dolayısı ile insan olg u su çevresinde şekillenen olaylar ve duygular, geniş bir yelpazede şiirlere konu olmuştur. Ancak, genel bir değerlendirme yapacak olursak Selekler’in şiirinde en çok işlediği temaları, aşk, II. Dünya Savaşı, vatan, tarih, cumhuriyet, Antalya olarak sıralamak mümkündür. Bu temaları, Atatürk, İsmet İnönü, , ölüm, mazi ve çocuk gibi sayısı daha az olan temalar izler.

 2.3.1.1.1. Aşk Temalı Şiirler

Selekler’in şiirlerinde en çok işlediği tema, onun şiir anlayışına uygun olarak aşktır. Aşk teması, evrensel bir temadır ve tüm dünya edebiyatında en çok işlenen temadır. Aşk teması, Selekler’in şiirlerinde, şehevi, ilahı ya da yüzeysel bir şekilde değil, bu temanın özüne uygun olarak romantik bir şekilde ele alınmıştır. Aşkın, ayrılık, hasret, acı çekiş, aşkı kutsama, vuslat isteği, sevgiliyi her şeyin üzerinde görme çeşitli halleri Selekler’in aşk temalı şiirlerinde ustalıkla işlenmiştir.

93 Nurullah ÇETİN, Şürde Çözümleme Yöntemi, Ankara, 2003, s. 15

94 ÇETIN, a.g.e., s. 17

“İçimde ben seni -su gibi durgun

Hislerin hazzile- eritiyorum;

Ruhunla; renk gibi, ruha dolduğun

Her an “Sen benimsin; benim!”diyorum.

Sensin kulağımda kalan hece sen,

Böyle damla damla süzüldükçe sen

Akseder bir seda içten içe: “Sen”

53

Adını her yerde işitiyorum.”95 mısralarında sevgiliyi her yerde gören, her zaman sevgilinin sesini duyan bir aşığın hislerine,

“Günün havasında genlik ve baysal,

Gözlerinde, ‘Gitme, biraz daha kal!’

Diyen bir anlamın güzelliği var.

Diyorum: ‘Üzüyor bizi ayrılık.’

Diyorum: ‘Başımda senin aydınlık

Gözlerin parlayacaklar.’

Diyorsun, -en güzel deyişle sen,

Sesinde ürperiş, titreyişle sen-

‘Seni seviyorum gözlerim kadar.”‘

96 mısralarında ayrılmak üzere olan ve birbirini seven iki sevgilinin sevgi dolu fısıldaşmalarına şahit olmaktayız.

“Yollar, upuzun yollar, eşkin kır atlarım yok.

Gökler, hasretim dolu gökler, kanatlarım yok.

Yerim her zamankinden toprağa daha yakın

Ve içten duygularım seslerin örgüsünde

Ve başım, ümitsizce, yer arıyor göksünde

Olsa bile o anı bir sonbahara yakın.”97 ve

95 SELEKLER, “Sen”, Sulh ve Diğer Şiirler, İstanbul. 1944, s. 87

96 SELEKLER, “Dönüş Il”, Varlık Dergisi, 01.03.1935, C. 2, S. 40, s. 95

97 SELEKLER, “Sunuş”, İyilik, İstanbul, 1956, s. 10

“Zamanı o kadar içten severek,

İçimizden sesler ‘Geçme!’ diyecek

Gibiydi aydınlık geçen günlere

Bu yazı bambaşka düşündük; zaman

Vefasız çıktı, sen odanda uzan

Birkaç cümle kaydet küçük deftere.

54

Ele ne geçer ki umulanlardan … “98 mısraları ile de şairin içindeki sonsuz vuslat isteğini görmekteyiz. Bazen de şair aşkın verdiği acıdan haz almakta ve bu durumdan memnuniyet duymaktadır:

“Kıskan beni, darıl, öfkelen bana

Ve sana aşkımı söylerken bana

Yüz çevir yahut da kaşlarını çat.

Sonra bir dağınık gül gibi uzat

Beyaz ellerinde affedişini.

Göstermeden gözlerinin içini

Seni sevmiyorum, sevmedim ki de.

Ebedilik sırrı vardır sevgide

Gerçi gönül azap çeker bunalır

Dünya defterinde adımız kalır.”99,

“Beyaz gündüzlerimden siyah gecelerim.den

Sevinçlerle, acılarla, heyecanlarla derlenen

Nem varsa mısra mısra ona getirdim.

Attım önüne, bilmem aşkımı öğrendi mi?

Ben ki yanarken bile ferahlardım, kendimi

Ateşi gülzar olan ‘Nebi’ye benzetirdim.” 100

98 SELEKLER, “Öyle Değil mi?”, Varlık Dergisi, 15.08.1934, C. 1, S. 27, s. 390

99 SELEKLER, “Dünya Defterinde Kalan Adımız”, İyilik, s. 18

ıoo SELEKLER, “Kaybettim”, a.g.e., s.19

55

Selekler, bazen de “Aşka aşık olan” bir kişi kimliğine bürünür ve rindane bir eda ile şu mısraları terennüm eder:

“Bırakalım acı düşünceleri

Sona ermek üzere yaz geceleri

Aşk’ a doyma, aşka daima susa.

Aşk uzun yolculuk, ömrümüz kısa.” 101

2.3.1.1.2. il. Dünya Savaşı Temalı Şiirler

Hamit Macit Selekler’in sanat dünyasında aktif olarak yer aldığı zamanlarda, dünyada II. Dünya Savaşı’nın rüzgarı esmekte idi. Kendi vatanı dışında olan bu savaş, duygusal bir yapıya sahip olan Selekler’i derinden etkilemiştir. Vatanını savunan Finlandiyalı, savaşlarda yakınları şehit düşenler, Selekler’i derinden etkileyebilmektedir:

“1940 yılı, 13 Mart; saat on bir …

Etrafımda mavi gök, ılık cenup, Akdeniz.

İlkbahar bahçelerde gonca vermek üzredir.

İlkbahar insanların tasasından habersiz.

Vipuıri kalesinden inen bir sancak gibi-

Rüzgar: kanat çarpıyor .. kalbim kopacak gibi:

Şu anda can evime giriyor bıçak gibi

Finlandiyalı asil ve mukaddes derdiniz.

Acısız mı, kinsiz mi? Nasıl diner bu sızı?

Bu acı acıların, belki, en insafsızı.

Anneler yavrunuzu, kızlar nişanlınızı

Kalbinizden sökerek toprağa verdiniz.” 102

101 SELEKLER, “Eylül 1955”, İyilik, s. 30

102 SELEKLER, “Galip Sayılır Bu Yolda Mağlup”, Sulh ve Diğer Şiirler, s. 33

Selekler, kimi zaman da savaşı olanca canlılığı ile gözler önüne sermiştir:

“Gece, ay, yaprak yaprak denizlere dökülen

İri bir çiçek gibi ağustos semasında.

Bize haber veriyor, bir ses, bilmem nereden:

‘Doksan dört uçak düştü hava çarpışmasında .. ‘

Bir fırtına çıldırtmış gibi engin-suları

Göklerde motorların hırçın oğultuları.

Alevler, kıpkırmızı, mavi, turuncu, sarı.

Ve çelikten kartallar ateşin ortasında.” 103

56

Türklük ve vatan şuuru son derece güçlü bir yapıya sahip olan Selekler, sınırlarımız dışında gelişen savaşta mücadele edilenlerin acılarına,

“Yeniden düşüyorum bir onulmaz aşka ben,

Damarlarımdaki kan alev alev yanıyor,

Atalarımdan miras bir ruhla canlanıyor

İçimde bir başka ben.

Vatan ve namus diye orda dövüşen benim.

Üç çocuk babası genç, otuz iki yaşında

İki kurşun yarası alarak dağ başında,

Toprağa düşen benim.” 104 mısraları ile ortak olmuştur.

Bu savaş sonunda oluşturulacak bir barış, şairin en büyük arzusudur:

“Kanlar, gözyaşları dökülmeksizin,

Gün geçsin, gönüller örselenmesin,

Sevgiler, sulh için sonsuz sevgiler.” 105

103 SELEKLER, “Harbe Dair Ill”, Sulh ve Diğer Şürler, s. 32

104SELEKLER, “Harbe Dair IT’, a.g.e., s. 31

105 SELEKLER, “Sulhf’, Varlık Dergisi, 01.02.1934, C.1, S.14, s. 218

57

Savaş sırasında şair, içindeki barış özlemine sevdiği ile teselli bulmaya çalışır:

“Sulh, üstüne kalbin kanat gerdiğ

Sesin titrediği en güzel fecir.

Sulh, ümitle dolu gönül demektir,

Sulh ılık saatler; hatıra, sevgi.

Bir gül yaprağını suya at, eğil,

Yüzünün gül gibi aksine seslen,

Sulh için bir sır ver bana sesinden … ” 106

2.3.1.1.3. Tarih ve Vatan Temalı Şiirler Hamit Macit, geçmışıne, tarihine, vatanına tutku derecesinde bağlı bir şairdir. Bu tutku şiirlerine de olanca samimiyetiyle yansımıştır:

“Biz ki tarihlerin ve destanların

Fevkinde zaferler yaratmışlarız.

Zalimlere karşı burada biz varız.

Dünya yalnız bizim; hür insanların.

Sevgide, duyguda, düşüncede hür.

Her Türk hür doğar, hür yaşar, hür ölür.”107

Osmanlı zamanı ve Balkan coğrafyası Yahya Kemal’in şiirlerinde olduğu gibi Selekler’in şiirinde de sıkça kullanılmıştır:

106 SELEKLER, “Sulh ITI”, Varlık Dergisi, 15.02.1934, C.1, S. 15, s. 236

107 SELEKLER, “Biz”, Sulh ve Diğer Şiirler, s. 34

“Tarihi okurken diyorum ki:

‘Gönlümde bu hasret, bu alev ne?’

Sarmış beni daussılasile

Niş, Kovsa, Mohaç, Yama, Plevne!” 10

8

“Tuna’yı görmedim fakat tanırım,

Bir Ümit önünde koştuğum zaman,

Geçmişi anarak coştuğum zaman,

Kendimi Budin’in Bey’i sanırım

Hulyamda Vistol’ e dek uzanırım:

Atım eğilerek içer o sudan.

Avucumda gibidir Eflak ve Buğdan,

Erde Basarabya, Azak ve Kırım.”109

58

“Vatan” redifli şiiri, Selekler’in vatan sevgisini en güzel anlatan şiirlerdendir:

“Bir yaz sabahı goncalaşan fecir vatan

Altın parıltılarla doğan bir şehir Vatan.

Toprak, deniz, sema açılırken ufukda gün,

Hulyama doğru yükseliyor şanlı bir Vatan.

Ben şimdi sanki hatıralar enginindeyim,

Bir beste, bir fetih günüdür, bir şiir Vatan.

Mısraların içinde yanar en büyük zafer

Mısraların içinde yanan şuledir Vatan.

Uğrunda can metaını verdikçe her şehid,

Kudsileşir, güzelleşir, ulvileşir Vatan.”110

108 SELEKLER, ”Tarih I”, Sulh ve Diğer Şiirler, s. 37

109 SELEKLER, ”Tarih Il”, a. g. e., s. 38

ııo SELEKLER, “Bir Yaz Sabahı”, İyilik, s. 37

59

Anadolu ve Türkiye sevdasının anlatıldığı “Nisan 1971” adlı şiirden aldığımız şu mısralar, Selekler’in vatanını aşk derecesinde sevdiğinin göstergesidir:

“Türkiye’m baharın öz çocuğudur,

Sen varsın, biz varız, umutta beyaz,

Bir çağrı sesi var; sevginde huzur

Ve bakışlarında gülüveren yaz!

Andolsun sularda ışıyan güne,

Sabaha, öğleye, akşam üstüne,

Kaderimsin, düşüncemsin, duygumsun!

Güzelliğin için sana andolsun!

Toprağım, vatanım, yurdum, sevgilim,

Acım, tatlım, sarışınım, yeşilim!”ııı

Bayrak, Hamit Macit için hayattaki en kıymetli değerdir:

“Gözler dalar gider de

Yaş titrer kirpiklerde

Engin maviliklerde

Bayrak dalgalanırken ..

Nen varsa yoluna ser,

Başını, gönlünü ver,

Bir günde bürünüver

Ebediyet istersen.” 112

Sevgilinin, şair için ne kadar kıymetli olduğunu gösterecek en kıymetli değer, yine bayraktır:

m SELEKLER, “Nisan 1971”, Hisar Dergisi, Temmuz 1971, C. 11, S. 91, s. 4 112 SELEKLER, “Bayrak”, Varbk Dergisi, 1 II. Kamın 1935, C.2, S. 36, s. 172

“Bayrağım gibisin, aşk öylesine.

Seninle dopdolu olup da yine –

Sıcak hasretini duymak, derinden.”113

Ölüm, ancak ve ancak, bayrak yere düşürülmediği sürece güzeldir:

“Son defa haykırarak-bir arslan narasile-

Sağ kaşının üstünden aldığı yarasile,

Kalbinde bir sevginin sıcak hatırasile

Ölmek.fakat bayrağı, bayrağı düşürmemek!..”114

2.3.1.1.4. Cumhuriyet Temalı Şiirler

60

Cumhuriyet ilan edildiğinde Hamit Macit Selekler, 14 yaşında idi. Şair, Cumhuriyet’in ilanının öncesinde ve sonrasında dirilen genç Türkiye Cumhuriyeti’nin her anına şahit olmuştur. Vatan ve milliyetçilik şuuru yüksek bir kişi olan Selekler, Cumhuriyet’e gönülden bağlı bir şairdir.

“Bir harika millet ki bugün yürmi yaşında;

Bir harika millet ki kılıçlar gibi kında.

Doğduk yeni bir ruh ile biz yirmi yıl önce.

Nurdan bir elin çizdiği bir yol görününce,

Bir başka ufuk, başka sema fethine koştuk,

Açtık gelecek günleri coştuk yine koştuk.

Doğmakta bizimçin yeni bir nfır ile her gün.

Şükran, ebedi ruhuna, şükran Atatürk’ün.”115

113SELEKLER, “Kırmızı Beyaz”, İyilik, s. 13

114SELEKLER, “Ölmek”, Sulh ve Diğer Şiirler, s. 103

115 SELEKLER, “Bir Harika Millet”, a.g.e., s. 49

61

Cumhuriyet’in ilan edilme serüveni, Selekler’in şiirinde şu dizelerle dile getirilir:

“Bir sofra başında, akşam, sekiz baş

O gün geçenleri konuşuyorlar ..

Birbiri üstünden geçen günlerin,

Sesini gizliyen Birinci Teşrin,

Yarınki gün, ayın yirmi dokuzu

“İçerde işte o, sevilen baş

Onun sofrasında yedi arkadaş ..

Dışarıda bir şehir bekliyor, sessizi..

Söylüyor, sevinçle haber veriyor,

Söylüyor inanlı sesiyle diyor:

‘Yarın Cumhuriyet iylan edeceğiz!.'” 116

“Ne <lisem, ne <lisem o neye benzer:

O mu ki baharı yaratan mevsim!

Cumhuriyet: iyi, doğru ve güzel,

Cumhuriyet: Sevgim, bakışım, sesim!

On yıldan beridir, ki tanıyorum

On yıldan beridir inanıyorum;

Ona inanışla dolu varlığım .. ” 1 17

Cumhuriyet’in ilanını hazırlayan Kurtuluş Savaşı mücadelesi de Selekler’in şiirine konu olmuştur:

116 SELEKLER,”Dokıız Oğuz f’, Çığır Dergisi, Şubat 1934, S.10, s. 185

117 SELEKLER, “Dokuz Oğuz IT’, a.g.d., Mart 1934, S. 11, s. 205

“Şişlideki evinde hazırlandıktan sonra-

Yüreği sızlıyarak atladı bir vapura,

Mustarip ve ağlıyan İstanbul’dan ayrıldı.

19 mayıs’taydı karaya bastı ayak.

19 mayıs. Mayıs 19 .. Samsun günü

19 mayıs bugün tek parça yurdun günü.

Bugünden sonra yazdı takvim öbür günleri.

Bugünden sonra İzmir-Lozan-Sivas .. ileri ..

Ve daima ileri Gazi’ye varmak için.”11

8

2.3.1.1.5. Akdeniz ve Antalya Temalı Şiirler

62

Antalya şehri, şairin tutkuyla bağlı olduğu bir şehirdir. Selekler, yurdun çok farklı yerlerinde görevi dolayısıyla bulunmuş ancak Antalya, şairin gönlünde her zaman var olmuştur. Antalya öncelikle çeşitli yönleri ile tasvir edilir:

“Toros ötesinde bozkır-yayla’dan

Sahile inerek birkaç kahraman,

Burada yurtlarını kursalar gerek:

Kıyı, birdenbire denizden yüksek!

Kayaları, derin uğultuları,

Yeşil bahçeleri, düşer-suları,

Dut ve portakal ağaçları var.

Şimdi de bir ipek kozası kadar

Beyaz pırıltılar içinde şehir-

Sabahla açılıp çözülmektedir.”11

9

118SELEKLER, “19 Mayıs”, Sulh ve Diğer Şürler, s. 51

119 SELEKLER, “Işıklar ve Sesler Memleketinde”, Varlık Dergisi, 11 I. Teşrin 1934, C. 2, S. 30, s. 420

“Sağda saplanmada yüksek dağlar

Solda düşmekte sular mavi suya

Gün açık, mevsim ılık, bahçe yeşil

Güz’ü Nisanlara eş Antalya” 120

Antalya’nın köylüleri de “Dağlılar” şiirinde işlenmiştir:

“Babam benim iri,

dipdiri

babam:

Ayağı çarıklı,

burma bıyıklı.

Anam, bağrı yanık, sazbeniz anam.

Gömleği yırtmaçlı;

Çift örgü saçlı

Göz ela, dal ince, dağlı bacılar,

Şalvarı topuktan bağlı bacılar.” 121

63

Şair, Antalya’yı o kadar sevmektedir ki, Antalya’yı kutsal saymaktadır. Kur’ an-ı Kerim’ deki “Tin Suresi” 122 nden alıntı yaparak şair bu sevgisini aşikar bir şekilde gözler önüne sermiştir ve Antalya için “Anavatanım” demektedir:

“İncire zeytine yemin ederim

Andolsun yükselen hürdağlar size,

Ve Anadoluya ve Akdeniz’ e …

Ana vatanımın her parçasına,

Göğsümde sevgiler taparcasına,

Vatanım, varlığım, aşkım, kaderim.” 123

120 SELEKLER, “Güzü Nisanlara Eş”, a.g.e., s. 75

121 SELEKLER, “Dağlılar”,Varlık Dergisi, 15.08.1933, C.I, S. 3, s. 40

122 Kur’an-ı Kerim, Tin Suresi, Ayet 1

123 SELEKLER,”Ana Vatan Üstüne”, İyilik, s. 33

“Biliyoru biliyoru

Cevher değili çamurum;

Fakat, Akdenizin mavi

Sularında son alevi

Parıldayan gün bitince

Daha sonsuz, daha yüce

Ufku saran Beydağından

Ana vatan toprağından … “124

2.3.1.1.6. Atatürk Temalı Şiirler

64

Hamit Macit, Türkiye Cumhuriyeti’nin mimarı olan Mustafa Kemal’e sadakatle bağlı bir şairdir. Cumhuriyet’in ilanını takip eden günlerde Atatürk ilke ve inkılaplarını savunuculuğunu ve yayıcılığını sanatçı ve aydınlar üstlenmişti. Selekler, bu sanatçılardan biridir.

“Gazi ki bir hakikat erişemez her insan

Kainatı anlarsın Gazi’yi anlıyorsan.” 125

“Bir gündü bu şehre birinci kanun

Bir parıltı gibi verdi o eri.

Sesi inan dolu, tatlı ve olgun,

Ummandan bir damla gibi gözleri … “126

“Biz ki o varlığa gönül bağladık:

Senin de bu baştan doğacak ülkün

Böyle bir akşamda ne bahtiyarlık

Bir baş karşısında bulunmak düşün.!”127 mısralarında şairin Atatürk’e olan derin bağlılığını görmekteyiz. Şair, Atatürk’ e o kadar derin bir sevgiyle bağlıdır ki, Atatürk’ün ölümü onu perişan etmiştir:

124SELEKLER, “Çamur”, İyilik, s. 26 125SELEKLER, “19 Mayıs”, Sulh ve Diğer Şiirler, s. 51

126 SELEKLER, “27-12-1335”, Varlık Dergisi, 1 II. Kanun-ı Evvel 1934, C. 1, S. 12, s. 184

“Sarmıştı sevgisile bütün bir cihan O’nu,

Sevdikti Tanrılaştırarak her zaman O’nu,

Her şey feda-dı uğruna … Kalbimde kan O’nun.

Canan ve can O’ nun …

Sesler içimde haykırıyor; yan, kül ol, dağıl;

Sesler, derin; ölüm gibi, sesler çağıl çağıl-

Bir perde geldi görmüyor etrafı gözlerim,

Ben matem eylerim, yanarım, matem eylerim.

Gökler yıkılsın, istiyorum nerde sonbahar?

Yurdun semalrında, gönüllerde sonbahar.” 128

“Bayrağı yarıya çeken bayraktar!

O’nun cihan-değer kutlu naşını

Bizim bayrağımız sardığı zaman

An hicranlarını, dök gözyaşlarını.

Ve nemli sabahtan, solan akşamdan

Muhteşem çelenkler örsün sonbahar!” 129

“Bahçede solan güz, sen ölmeseydin,

Bu kadar sararıp solmayacaktı.

Şu yaşlı, bu genç yüz, sen ölmeseydin

Bu kadar sararıp solmayacaktı.

Kırılmış gönlümüz, sen ölmeseydin,

Bir anda perişan olmayacaktı.

Atam hayat mıydın, bahar mı, neydin?

127 SELEKLER, “Dokuz Oğuz f’, Çığır Dergisi, Şubat 1934, S. 10, s. 185

128 SELEKLER, “Mersiye”,a.g.d., Ocak-Şubat 1939, S. 74-75, s. 20

129 SELEKLER, “Yarıya Çekilen Bayrak f’, Sulh ve Diğer Şiirler, s. 44

65

Sen nasıl ölürsün anlıyamadık,

Bizi ta derinden yaktı ayrılık.

Atam sen ölmeseydin, sen ölmeseydin.” 130

2.3.1.1. 7. İnsan Temalı Şiirler

66

Selekler’in şiirinde insan teması farklı şekillerde ele alınmıştır. Örneğin,

“Doğmadan Ölen Mısralar” da çocuğu askerden dönmeyen bir ananın hali ve feryadı,

Köye giden yolların birleştiği bu yerde

Bir kadın doğruluyor kollarını açarak

Yüzü kan, üstü toprak

Ufuktan

Bir şey bekliyor gibi bakıyor uzun uzun;

Öbür ucunda yolun

Yorgun

Yaklaşan develerin önünde yürüyeni

Cenge gidip gelmiyen oğluna benzetince,

Yeni

Bir azap burgulandı beyninde keskin, ince;

Ve önce durdu kalbi

Kaskatı bir avuçta sıkılıyormuş gibi;

Sonra, boşandı sanki çelik bir zemberekte

Kısık

Bir ses

Uzadı çığlık .. çığlık .. “13 1 mısraları ile anlatılmıştır. “Dağlılar”da Antalya’nın ilk sakinleri ve yerli halkı olan yörüklerin tasvirlerini görmekteyiz:

130 SELEKLER, “Yarıya Çekilen Bayrak Il”, a.g.e., s. 45

131 SELEKLER, “Doğmadan Ölen Mısralar”, Resimli Uyanış Dergi.si, 13 Kanun-ı Evvel 1928, C. 65, S.

1687-2, s. 32

“Babam benim iri,

dipdiri

babam:

Ayağı çarıklı,

burma bıyıklı.

Anam, bağrı yanık, sazbeniz anam.

Gömleği yırtmaçlı;

Çift örgü saçlı

Göz ela, dal ince, dağlı bacılar,

Şalvarı topuktan bağlı bacılar.” 132

67

Selekler, “Şiir Ölüyor mu?” adlı ankete verdiği cevapta, XX. asırdaki gelişmelerle, XIX. asırdaki gelişmelerin kıyas kabul etmeyeceğinden, zamanın çok değiştiğinden ve insanın kendini makineye kaptırarak, azim bir velveleye düştüğünden bahsetmiştir. 133 Bu düşünce, insanların geleceği açısından şairi düşündürmekte ve üzmektedir. Bu durum, şairin şiirlerine de yansımıştır.

“Bilim’ in alaca karanlığında

Hakikata giden yol kaybolmada

Yolculuk nereye, hangi maksada,

Hangi güne kadar sormak istiyor.

Geldik sonra, gidiyoruz sonra,

Aşkımız, şevkimiz, ruhumuz sonra?

Şair, saçlarından tutup, taşlara-

Oyuncak zekayı vurmak istiyor.” 134

132 SELEKLER,”Dağlılar”, Sulh ve Diğer Şiirler, s.s. 79-80

133 SELEKLER, “Şiir Ölüyor mu?”, Varlık Dergisi, 01.02.1938, C.5, S. 110, s. 594

134 SELEKLER, “Sonra”, İyilik, s. 112

68

“Cebeci’de” de şairin yakın dostu olduğunu anladığımız, zamanının Milli Eğitim Bakanları’ndan olan ve genç yaşta vefat eden Doktor Reşit Galip’in vefatından duyduğu üzüntüye şahit olmaktayız:

“Ömür mü vefasız, dünya mı, gün mü?

Sabah mı karanlık, akşam mı hazin?

Seni seviyorduk, Benimsemiştik:

Doktor Reşit Galip şimdi nerdesin?” 13 5

Selekler, insan olgusuna hümanist bir yaklaşım sergilemektedir. Bu yaklaşım, “Mehmet Çınarlı’ya Mısralar”da şu şekilde ifade edilmektedir:

“Dağlarda, denizlerde, bulutlarda, şafakta,

Gözlerde, bakışlarda, duruşlarda, dudakta

Her gün beliren gonca güzellikleri dermek;

Kalbindeki öz cevheri insanlara vermek!” 136

İsmet İnönü, şairin fikir planında beğendiği bir liderdir. Mustafa Kemal’in atından sonra cumhurbaşkanı olan İsmet İnönü, Selekler’in şiirinde de kendisine yer bulmuştur. Bir tür övgü ifadesi olan bu şiirlerde şair, İsmet İnönü’den şu mısralarla bahseder:

“Bu seste bir sabah aydınlığından

Derin karanlığa doğru yükselen-

Mükemmel insanın, mükemmel Türk’ün

Kalbinin en asil heyecanı var.

Mağrur bir alemi getirip dize,

Sulh günlerini bahşetti bize.

O’nun eserile tarihimize

‘İzmir-Sivas’ gibi karıştı Lozan.

135 SELEKLER, “Cebeci’de”, Çığır Dergisi, Mayıs 1934, S. 13, s. 243

136 SELEKLER, “Mehmet Çınarlı’ya Mısralar”, Hisar Dergisi, Ağustos 1969, C. 9, S. 68, s. 11

On sekiz milyonun aziz varlığı!

On sekiz milyonun bahtiyarlığı!

On sekiz milyonun minnetdarlığıl

Sana yükseliyor büyük kahraman!

Sesin faziletin ve hakkın sesi.

Bu seste saadet ve sulh müjdesi.

İnönü bir ‘nur’ sun, nurun halesi

Yekpare bir millet, Yekpare Vatan” 137

En büyük Türk, ulu önder, yüce başbuğ, İnönü!

Sen güneşler gibi mihrak.ısın imanımızın.

Sunarız biz sana şükranını vicdanımızın” 138

2.3.1.1.8. Mazi Temalı Şiirler

69

Selekler, daha önce de belirtildiği gibi tarihine son derece bağlı bir şairdir. Osmanlı’nın parlak günlerinin şairin gönlünde müstesna bir yeri vardır ve şair, her fırsatta bu parlak günleri özler, anar:

“Doyum olmaz bir akşam semasının altında

Renkli kanatlar gibi gerilmiş ufka nisan

Anıyorum devirler açıp kapayanları,

Soruyorum, 23 yaşında serdar nerde?

Nerde, bahar gelince yedi iklim dört bucak

Yalın kılınçlar gibi akına giden erler,

Ridaniyede zafer kazanan başbuğ hani,

Beç kalesine dehşet salan şehsuvar, nerde?

137 SELEKLER, “İnönü Söyleyor”, Sulh ve Diğer Şiirler, s. 46-47

138SELEKLER, “19 Yıl”, a.g.e., s. 48

Nedimin yarım neş’e saydığı bahar nerde?

Engin denizler gibi coşan bestekar nerde?

Muhteşem kubbeleri yükselten mimar nerde?” 139

“Geçmiş bir okyanos gibi, kalbim sedef gibi,

Kalbimde gizlidir sanırım geçmişin var’ ı.

Hazan dalar da gözlerim ufkumda canlanır,

Onlar: ‘Demir kuşaklı cihan-pehlivanları.’ 140

2.3.1.1.9. Çocuk Temalı Şiirler

70

Selekler, şairin hayatını anlattığımız bölümde de anlatıldığı üzere, dört çocuk babasıdır. Rüştü adını verdiği oğlu ise üç yaşında vefat etmiştir. Çocuklar konusunda hassas bir yapıya sahip olan şair, şiirlerine de bu hassasiyeti taşımıştır:

“Bir gurup meydanın sol kenarında,

Gözleri pırıltı, yüzlerinde kir,

Dağınık saçları alınlarında

Çocuklar, perişan, sevimli, fakir ..

Çocuklar, yakından tanıdıklarım:

Birisi her akşam gazete satar,

Öbürü bir anne dizinde, yarım.-

Örtüler içinde arsada yatar.” 14 1

Özellikle, oğlu Rüştü Selekler’in vefat şairi derinden etkilemiştir:

139SELEKL ER, “Nerde”, İyilik, s.s. 38 39

140 SELEKLER, “Mazi”, Sulh ve Diğer Şiirler, s. 40

141 SELEKLER, “Çocuklar’, a.g.e., s.55

“Öldün, gören bilir o hazin anda halimi:

Çırpındım, ağladım, döğünüp düştüm, ağladım.

Öldün .. Yitirdim en özenilmiş hayalimi

Yavrum, benim güzel çocuğum, Rüştü’m ağladım.”142

“Gür, uzun ve kıvrık kirpiklerinin

Altında parlıyan, manası derin

Gözleri yeşildi, saçları sarı ..

Yüzü bir goncadan bile renkliydi,

Tükenmez neş’eli ve ahenkliydi

Her sabah odamda cıvıltıları ..

Bilmezdim, meğerse taze dal kuru,

Kuş susar, ceylanı yad-avcı vurur,

Gülü dağıtırmış hazan rüzgarı.

Görseniz ne kadar küçük ve hazin

‘Merkezefendi’ de kalan mezarı..” 143

2.3.1.2. Duygu

71

“His”, “Duygu değer”, “Ruhsal durum değeri”, “Duygusal anlam” gibi karşılıkları da olan şiirdeki duygu unsuru, dış dünyanın, olay ve olguların, durum ve varlıkların insanın iç dünyasında meydana getirdiği dalgalanmalar, doğurduğu etkileri ifade eden bir kavramdır. 144 Şair, olayları, olayların sonuçlarını duygularının eleğinden geçirerek şiirine yansıtan kişidir. Macit, gerek bireysel, gerek toplumsal anlamda çalkantılı bir hayatı iştir. Bireysel anlamda, yıllarca özlemini çektiği bir erkek çocuğu kaybetmek 142 SELEKLER, “K.albimIT’, Sulh ve Diğer Şiirler, s. 58

143 SELEKLER, “Rüştü Selekler”, a.g.e., s. 57

144 Nurullah ÇETİN, Şiir Çözümleme Yöntemi, Ankara, 2003, s. 61

72

şairin yaşamındaki en önemli psikolojik çök:üntülerdendir. Toplumsal anlamda, şair, yurdumuzu ve dünyayı kasıp kavuran bir savaş olan II. Dünya Savaşı’.n:ı yaşamış ve bu savaşın zararlarını görmüş biridir. Ancak bütün bu olumsuzluklara rağmen Selekler, olaylara iyimser duygularla yaklaşan, romantik yapılı bir şairdir. Onun şiirlerinde, kuş cıvıltıları, nisan ayı, güzel havalar, mutlu aile yaşantıları gibi tablolar okuyucunun gözleri önüne serilmiştir. Geçmişe duyulan özlem de insan psikolojisindeki iyimser duygulardandır. Şairin tutkunu olduğu Osmanlı’nın ihtişamlı günleri, Selekler’in şiirlerinde, ait olduğu yeri bulmuştur. Aşk duygusu, insan psikolojisindeki en iyimser duygulardandır. Selekler’in şiirlerini incelediğimizde karşımıza çıkan şiirlerin büyük bir çoğunluğunun aşk temalı olması, şairin iyimser yapılı bir şair olduğunun en temel göstergesidir.

Heyecan duygusu da Selekler’in şiirinde hakim olan ve üzerinde durulması gereken duygulardandır. Kişisel isteklerin ihtiras boyutuna ulaşması, bir kavrama, eşyaya veya kişiye duyulan aşırı bağlılık, arzu edilenlerin elde edilememesi gibi durumlar insanda heyecan duygusu oluşturan unsurlardandır. Osmanlı tarihi, Rüştü Selekler’in vefatı gibi unsurlar, Selekler’in en heyecanlı şiirlerini yazmasına vesile olmuştur.

2.3.1.3. Anlam

Doç. Dr. Nurullah Çetin, şiirde anlam kavramını şu şekilde tanımlar: “Bir göstergeler düzeni olan anlam, şairin nazım şekli içinde şiirin konusu, kelimeleri, mısra düzeni, imla anlayışı, ses, duygu, görüntü yapısı gibi gerekli unsurları kanalıyla okuyucuya iletmek, duyurmak istediği ileti ( mesaj ) dir.”145 Şiirdeki anlam kavramı, gerçek hayattaki gibi, salt beş duyu organımızla ve beynimizle algıladığımız değil, algılananların hislere ve duygulara dönüşmüş halini ifade eder.

Selekler’in şiiri hakkında “Açık bir anlama sahiptir.” şeklinde bir genelleme yapabiliriz. O, sanatın gayesinin sanat yapmak olduğunu savunan diğer şairler gibi okuyucunun zihnini yoran kapalı bir anlam kullanmak yerine açık bir anlamı tercih 145 Nurullah ÇETİN, Şür Çözümleme Yöntemi, Ankara, 2003, s. 114

73

etmiş, yaşadıklarını, hissettiklerini açık ve anlaşılır bir şekilde okuyucusuna vermiştir. Halk edebiyatı geleneğinden yararlanmış olması, onun şiirde açık bir anlamı tercih ettiğinin önemli bir göstergesidir. Farklı temaları işleyen şiirlerden alınan aşağıdaki alıntılar Selekler’in açık bir anlamı tercih ettiğinin anlaşılması adına yararlı olacaktır: 

“Sen ki, neyim varsa bir sabah vakti

Eğilip söylemek istediğimdin.

Sen anam, kardeşim, sen sevgilimdin.

Bir tek sözle olsun etmeden veda

Demek gittin, demek susuzluğumda

Bulduğum bir damla kumlara aktı.” 14 6

“Burada sonbahar altın akşamlar

İçinde körfez akseder, yanar ..

Şehrin tablosunu yer yer tamamlar

Hurma dalı, muz hevengi, portakal.” 147

“Ölmek; yare, sabaha ulaşmadan,

Ölmek; emel bağında gül goncası açmadan,

Ölmek; kırpmadan, düşünmeden, şaşmadan

Ölmek..fakat alnını eteklere sürmemek!..” 148

Selekler, bazı şiirlerinde bu genellemenin aksine – sayısı çok az da olsa – anlamı çok da belirgin olmayan şiirler kaleme almıştır:

“Çekerek imbiğinden

Yeşeren; filizlenen,

İçimin baharını

Bu tas’da topladım ben.

146 SELEKLER,”Resim”, Varlık Dergisi, 1 Teşrin-iEvvel 1933, C. 1, S. 6, s. 89

147 SELEKLER, “Antalya’da Sonbahar”, Sulh ve Diğer Şilrler, s. 78 148 SELEKLER, “Ölmek”, a.g.e., s. 103

Madem gelmiyen yaz’ın

Hasretile hastasın,

Yudumla kevserinden

Sunduğum gümüş tas’ın.” 149

“Sabır taşı, sabır taşı

Büyük iklimlerin kuşu.

Benteki aşk, bu sevgiye

Veriverdim ölesiye

Yaşamak: için hayatı

Sabır taşı, taş çatladı.”150

74

Bunun yanında şair, şiirinde anlamı çoğaltmak: ve zenginleştirmek için çeşitli yollara başvurmuştur. Örneğin, “Bir Türkü”151 şiirinde bir türküyü şiirin içinde kullanarak: metin ekleme tekniğinden yararlanmıştır. Telmih sanatından da yeri geldikçe anlamı zenginleştirme adına yararlanmıştır şair. Örneğin, “Ben ki yanarken bile ferahlardım, kendimi Ateşi gülzar olan ‘Nebi’ye benzetirdim.” 152 mısralarında Hz. İbrahim’in ateşe atıldığı kıssadan,

“Suya seccade atıp geçtiğimiz toprakta

Kardeşim, gürbüz atam, şanlı dedem yatmakta.” 153 mısralarında Osmanlı’nın Rumeli’ye geçişini anlatan bir menkıbeye telmih yaparak şirinin anlamını zenginleştirmiştir.

149 SELEKLER, “Tas”, Sulh ve Diğer Şürler, s. 83

150 SELEKLER, “Masal”, İyilik, s. 24

151 SELEKLER, “Bir Türkü”, a.g.e., s. 23

152 SELEKLER, “Kaybettim”, a.g.e., s. 19

153 SELEKLER, “Boğazın Rumeli Yakası”, Varlık Dergisi, 15.06.1937, C. 4, S. 95, s. 357

75

2.3.2. Şekil

Genel anlamıyla mısraların kümeleniş ve kafiyelerin sıralanış düzeni olan şekil, söz unsurlarını, mümkün olan en uygun bir biçimde şiirde yerleştirmek, düzenlemek, toparlamak ve yaymaktır. 154 Selekler, şiirde şekil unsurunun gerekli ve vazgeçilmez olduğunu düşünür. Bu konuda, “Şahsen şekle ehemmiyet veririm. ‘Şiirde aranılan mükemmeliyetin, zamana karşı koyacak metanet ve selabetin ancak şekil zorluklarile temin edilebileceğini’ söyliyenlere iltihak ediyorum.” şeklinde bir beyanını Varlık dergisi sayfalarında görmekteyiz. 155 Ancak Selekler, kimi zaman şekil unsurunu kullanmadan da şiirler yazmıştır. Bu şiirler, çalışmamızın ilerleyen bölümlerde ayrıntılarıyla incelenecektir.

2.3.2.1. Mısra

Bilindiği üzere nesri, cümleler, nazını, mısralar oluşturur. Şiirin en temel birimi olan mısralar, manzum metnin en küçük parçasıdır. Geleneksel Türk şiirinde, düşüncenin, tek veya en fazla iki mısrada söylenmesi esas idi. Batı edebiyatları etkisinde gelişen edebiyatta düşünceler, bir mısrada toplanabileceği gibi birden fazla mısraa, hatta bütün bir şiire yayılabilmektedir.

Selekler’in de kimi şiirlerinde geleneksel şiirimizin mısra yapısına uygun olmayan mısra düzenlerini görebilmekteyiz:

“Yalnız dudakların görünür. Yüzün

Gölgeye çekil de bana görünsün.” 156 mısralarında birleştirilmiş mısralara,

“Teşyi edeni yoktu. Gözlerinde parıltı

Gibi görünüyordu başındaki hakikat.” 157 mısralarında hem birleştirilmiş

hem de bölünmüş mısraları görmekteyiz.

154 Nurullah ÇETİN, Şiir Çözümleme Yöntemi, Ankara, 2003, s. 149

155 SELEKLER, “Şiir Ölüyor mu?”, Varlık Dergisi, 01.02.1938, C. 5, S. 110, s. 595

156 SELEKLER, “Işıklar ve Sesler Memleketinde”, a.g.d., 1 I. Teşrin 1934, C. 2, S. 30, s. 420 157 SELEKLER, “19 Mayıs”, Sulh ve Diğer Şiirler, s. 51

 76

2.3.2.2. Nazım Şekilleri

Hamit Macit’in şiirlerinde şekil unsuruna önem verdiğini belirtmiştik. Yerli ve yabancı pek çok nazım şekli Selekler tarafından kullanılmıştır.

2.3.2.2. 1. Geleneksel-Yerli Nazım Şekilleri

2.3.2.2.1.1. Halk Şiiri Kaynaklı Nazım Şekilleri

Edebiyatımızda, Fransız İhtilali’ni ve Il. Meşrutiyet’i takip eden yıllarda milliyetçilik akımının etkileri görülmeye başlanmıştır. Bu akımın etkisiyle bazı şairler, hece vezni ve sade dilin yanında halk şiirine özgü bazı nazım şekillerini de kullanmaya başlamışlardır. Hece vezni ve koşma nazım şekli Selekler’in şiirinin çıkış noktasıdır. Selekler, şiirlerinin büyük bir çoğunluğunu koşma nazım şekli ile dörtlükler halinde yazmıştır. Şairin tespit edebildiğimiz 132 şiirinin 125 tanesi millı ölçümüz olan hece ölçüsü ile, 60 tanesi dörtlük nazım birimi ile kaleme alınmıştır. Selekler, şiirlerinde hece ölçüsünün 7’li, 8’li, lO’lu, 11’1 12’1 13’lü ve 14’lü kalıplarını kullanmıştır.

Şairin şiirlerini incelediğimizde, 7’1i hece ölçüsünün 4+3 duraklı ve karışık duraklı şeklini 7, 8’li hece ölçüsünün 4+4 duraklı ve karışık duraklı şeklini 5, IO’lu hece ölçüsünün 5+5 duraklı ve karışık duraklı şeklini 8, 11 ‘li hece ölçüsünün 6+5 duraklı şeklini 63, karışık duraklı şeklini 4, 12’li ve 13’lü hece ölçüsünün karışık duraklı şeklini l’er, 14’lü hece ölçüsünün 7+7 duraklı şeklini 29, karışık duraklı şeklini 6 kez kullandığını görmekteyiz.

Ancak, halle şiiri geleneğinde yer alan koşmaların bazı özelliklerini Selekler’ in koşma nazım şekli ile kaleme aldığı şiirlerde görememekteyiz. Örneğin, şiirin son dörtlüğünde şair hiçbir zaman mahlas kullanmamıştır. Ayrıca, bu nazım şekli ile yazılan şiirlerinin hepsinin özel bir adı vardır. Koşma nazım şeklinin güzelleme ve koçaklama türlerini kullanan Selekler’in “Sen” şiiri, güzelleme şeklinde yazılmıştır:

“İçimde ben seni -su gibi durgun

Hislerin hazzile- eritiyorum.

Ruhunla; renk gibi, ruha dolduğun

Her an ‘Sen benimsein; benimi’ diyorum.

Sensin kulağımda kalan hece sen.

Böyle damla damla süzüldükçe sen

Akseder bir sada içten içe: ‘Sen’

Adını her yerde işitiyorum.

İçinde bir şeffaf damlasın diye,

Bir bahar geçince solmasın diye

Bu bir çiçek gibi açan sevgiye

Kalbimi verirken ben bitiyorum.” 158

“Harbe Dair III” şiiri de koçaklama türünün güzel bir örneğidir:

“Gece, ay, yaprak yaprak denizlere dökülen

İri bir çiçek gibi ağustos semasında.

Bize haber veriyor, bir ses, bilmem nereden

‘Doksan dört uçak düştü hava çarpışmasında .. ‘

Bir fırtına çıldırtmış gibi engin-suları

Göklerde mototrların hırçın oğultuları

Alevler, kıpkırmızı, mavi, turuncu, sarı.

Ve çelikten kartallar ateşin ortasında.

Her kanat kırıldıkça kaç gönül parçalanır,

Bu anda, bilmiyorum, kimler ağlamaktadır?

Çocuğumu göğsüme çekiyorum ağır ağır

Diyorum: ‘Senden önce Tanrım beni alsın da.’

158SELEKLER, “Sen”, Sulh ve Diğer Şiirler, s. 87

77

Kahramanlar geçerler en taze çağlarından,

Ümitlerinden, aşka dair hulyalarından,

Kanlı alınlarında göğe yükselir Vatan,

Düşer doksan dört uçak hava çarpışmasında.”ıs9

2.3.2.2.1.2. Divan Şiiri Kaynaklı Nazım Şekilleri

78

Selekler, şairin hayatını anlattığımız bölümde de bahsettiğimiz üzere Divan şiirini bilen ve bu edebiyattan yeri geldikçe yararlanan bir şairdir. Ancak ne yazık ki şairin şiirlerinin arasında aruz vezni ile kaleme aldığı şiirlerinin sayısı oldukça azdır.

Selekler’in şiirlerini incelediğimizde şairin aruz vezni ile sadece 4 şiir kaleme aldığını görmekteyiz. Aruz vezni ile kaleme alınmış şiirlerden üç tanesi Meffüü / Mera ‘ılü / Mefü’ılü / Fe’ulün vezni ile, bir tanesi Fe’ilatün / Fe’ilatün / Fe’ilatün / Fa’lün vezni ile yazılmıştır. Bunun yanında şair, Divan şiirinin nazım şekillerini kimi zaman bu gelenekte kullanıldığı şekilde, kimi zamanda bazı değişikliklere uğratarak kullanmıştır.

Örneğin,

“Duymak ve düşünmek ve tahayyül edebilmek.

Bir aşka tutulmak … O’nu sevmek ve sevilmek.

Bir gül gibi bir yüzde açan sevgiyi görmek.

İklimleri, mevsimleri mısralara örmek.

Toprakta tüten lezzeti buğday başağından.

Yaz günlerinin hazzını-almak-sarışından.

Dağlarda , denizlerde, bulutlarda, şafakta,

Gözlerde, bakışlarda, duruşlarda , dudakta

159 SELEKLER, “Harbe Dair ID”, Sulh ve Diğer Şiirler, s. 32

79

Her gün beliren gonca güzellikleri dermek; 

Kalbindeki öz cevheri insanlara vermek!” 160 mısralarından oluşan “Mehmet Çınarlı’ya Mısralar”ı aruz vezninin “Meffılü / Mera’ilü / Mera’ilü / Fe’fılün” kalıbı ile ve mesnevı nazım şekli ile Divan şiiri geleneğine uygun olarak yazmıştır. Mesnevıler, genellikle aruz vezninin kısa kalıplarıyla yazılır. Hacim bakımından geniş şiirlerdir.

Kafiye düzeni şöyledir: aa-bb-cc-dd-… 161 Selekler’in şiirlerinde, hece ölçüsüyle ve bent esası ile yazılmış şiirlerden bazılarının mesnevı gibi kafiyelendirildikleri görülür:

Kıskan beni, darıl, öfkelen bana

Ve sana aşkımı söylerken bana

Yüz çevir yahut da kaşlarını çat

Sonra bir dağınık gül gibi uzat

Beyaz ellerinde affedişini.

Göstermeden gözlerinin içini

Seni sevmiyorum, sevmedim ki de

Ebedilik sırrı vardır sevgide

Gerçi gönül azap çeker bunalır

Dünya defterinde adımız kalır.”162

2.3.2.2.2. Yabancı Edebiyatlardan Alınan Nazım Şekilleri

Osmanlı Devleti’nde Tanzimat’la başlayan yenileşme hareketleri edebiyatımızı da derinden etkilemiş ve şairlerimiz Batı edebiyatlarında kullanılan çeşitli nazım şekilleri ile şiirler yazmışlardır. Batı edebiyatı kaynaklı nazım şekillerini şiirlerinde kullanan şairlerden biri olan Selekler, mısra sayısı farklı bentlerden oluşan sone (sonnet) nazım şeklini çokça kullanmıştır. Sone nazım şekli, iki dörtlük ve iki üçlükten oluşan, dört bent ve on dört mısralık bir nazım şeklidir. 163 Selekler, bu klasik

160 SELEKLER, “Mehmet Çmarlı’ya Mısralar”, Hisar Dergisi, Ağustos 1969, C. 9, S. 68, s. 11

161 Nurullah ÇETİN, Şiir Çözümleme Yöntemi, Ankara, 2003, s. 159

162 SELEKLER, “Dünya Defterinde Kalan Adımız”, Sulh ve Diğer Şürler., s. 18 163 ÇETiN, a.g.e., s. 171

80

sone yapısını kullandığı gibi on bir mısralık bentlerden oluşan sone şeklini de kullanmıştır. Şair, 6+5 duraklı 11 ‘li hece ölçüsü ile 26, 7+7 duraklı 14’lü hece ölçüsü ile 5 ve 8+5 duraklı 13’lü hece ölçüsü ile 1 sone kaleme almıştır. Örneğin,

“Işık mesafelerde kurdu yapılarını,

Yuvadan uçtu serçem, dallarda kurudu nem,

Akdeniz sularını okşayıp gelen meltem

Açmak için zorluyor evin kapılarını.

Bulsam ebediyetin ışıktan pınarını

‘Kanatlar açabilsem, hicablar geçebilsen’

Hangi renk, hangi koku ve hangi bahçe bilsem

Yaşıyor fasılasız, solmayan baharını

Sabah, parıltılarla sulara dökülüyor.

Yine uçsuz bucaksız isteklerim içimde

Sen gine perdelerin loşluğu içindesin.

Söyle, rüyalarımı aydınlık günlere yor.

Söyle beni düşürsün yepyeni bir ümide

Bir teselli ahengi gibi dökülen sesin.” 164 mısralarından oluşan “Sabahleyin”, on dört heceli mısralardan oluşmuştur. Selekler, sone nazım şeklini kullandığı şiirlerde klasik sone yapısına uygun olmayan, on bir heceden oluşan mısralardan kurulu bir sone yapısını tercih etmiş ve sonelerinin büyük bir çoğunluğunu bu şekilde yazmıştır:

“Gün soldu, vakit geç, gitme bırak, kal,

Omuzlarında şal, başında örtü

Odama hulyalı gir, akşam üstü,

Gölgeler içinde renk ve dudak kal.

164 SELEKLER, “Sabahleyin”, Sulh ve Diğer Şiirler, s. 65

Gidersen sana da kırılacak, kal

-Gönlüm ki böyle her gidene küstü. –

Ve deme ‘Buradan bir akşam üstü

Giderken ardımda hıçkırarak, kal!’

Madem günlerimiz, sevgilim, kısa,

Madem dudaklarının yandığı lahzaİçin

ruhumuzda bir özleyiş var.

Kal, çizsin hulyamız mat ufkumuza

Gümüşlü sabahlar, altın akşamlar,

Soluk bir gül ıtn gibiyken bahar … “165

81

Kaynağı Fransız edebiyatı olan “Terza Rima” nazım şekli, 6+5 duraklı 11 ‘li hece ölçüsü ile Selekler tarafından iki kez kullanılmıştır:

“Bu yazı bambaşka düşünüyorduk:

Geniş bir bahçede biz iki çocuk-

Gibi dalacaktık geçen günlere

Günler damla damla altın demekti;

Günler eriyecek, süzülecekti

Dallar arasından, durduğun yere.

Şüphesiz şepnemler bırakır geçer,

Serperdi rengini aylı geceler

Ümitli huy lalar kurduğun yere ..

165 SELEKLER, “Kal”, Varlık Dergisi, 15.07.1933, C. 1, S. 1, s. 3

Zamanı o kadar içten severek,

İçimizden sesler ‘Geçme!’ diyecek

Gibiydi aydınlık geçen günlere.

Bu yazı bambaşka düşündük; zaman

Vefasız çıktı, sen odanda uzan

Birkaç cümle kaydet küçük deftere

Ele ne geçer ki umulanlardan … “166

82

Fransız edebiyatından alınan, “Yeni mesnevi” adı da verilen Couplet ( Düz kafiyeli nazım şekli) nazım şekli de Selekler tarafından kullanılmıştır. Divan şiirindeki mesnevi nazım şekline benzeyen bu nazım şeklinde mesneviden farklı olarak her beyit kendi içinde ayrı bir anlam bütünlüğüne sahip değildir. 167 “Hatıra”, düz kafiyeli nazım şekli ile yazılmıştır:

“Sen varsın kalbimde yalmz sen varsın

Tadımsın, tuzumsun, acımsın … yarsın.

Uykusuzum seni düşünüyorum

Susuzum da özlediğim pınarsın.

Yeşil yaprakları çiğler bezemiş

Sabahlar seninle dolu baharsın.

Ben yaşlı, sen nisan tazeliğinde

Gençlik günlerimden bir yadigarsın.

Belki yıllar sonra mısralarımı

‘O neler söylemiş’ der, hatırlarsın.”168

166 SELEKLER,”Ôyle Değil mi?”, Sulh ve Diğer Şiirler, s. 95

167 Nurullah ÇETİN, Şiir Çözümleme Yöntemi, Ankara, 2003, s. 159

168 SELEKLER, “Hatıra”, İyilik, s. 14

83

2.3.2.2.3. Serbest Nazım Şekilleri

Selekler, şiirde şekil unsurun önemli olduğuna inanan bir şairdir. Ancak, şairin, sayısı fazla olmasa da serbest nazım şekli ile yazılmış şiirlerine de rastlamaktayız. Ancak, ölçü ve kafiye unsuru serbest nazım şekli ile yazılan şiirlerde de varlığını göstermektedir.

2.3.2.2.3.1. Eşit Düzenli Serbest Şekiller

Mısra sayısı eşit bendler halinde yazılan bu düzenle şair 31 şiir kaleme almıştır. Bu şiirlerden 6 tanesi 3’lük bendler halinde, 4 tanesi 6’lık bendler halinde yazılmıştır.

“Gür uzun ve kıvrık kirpiklerinin

Altında parlıyan, manası derin

Gözleri yeşildi, saçları sarı.

Yüzü goncadan bile renkliydi

Tükenmez neş’eli ve ahenkliydi.

Her sabah odamda cıvıltıları.

Onunla verirdi hulyalarıma

Bu göklerden daha güzel bir sema,

Aydın ümitlerle dolu baharı.

,,169

“Beyaz gündüzlerimden, siyah gecelerimden,

Sevinçle, acılarla, heyecanlarla derlenen

Nem varsa mısra mısra bütün ona getirdim.

Attım önüne, bilmem aşkımı öğrendi mi?

Ben ki yanarken bile ferahlard ım, kendimi

Ateşi gülzar olan ‘Nebi’ye benzetirdim.

169 SELEKLER, “Rüştü Selekler”, Sulh ve Diğer Şiirler, s. 57

Göksümde yaralanmış bir kuş kanat çırpardı

Bir şeyim yoktu benim, sadece kalbim vardı.

Yolunda çekinmeden harcadım ve bitirdim.

Aslında kalbimi de dolduran yalnız oydu.

O benimçin hayatın kendisiyle doluydu.

Artık sonum demektir, gitti, onu yitirdim.” 170

2.3.2.2.3.2. Karışık Düzenli Serbest Şekiller

84

Her bendi değişik sayıda mısralardan oluşan bu nazım şeklini Selekler, 21 şiirinde kullanmıştır.

“Yok! İstemem, istemem artık onu çalmayın

Altında sarı ayın ..

O şarkıyı dinlerken onu ağlar görmüştüm,

Ben ondan ayn düştüm ..

O gülü göstermeyin, kalbim kopacak gibi ..

O dağılan bir goncadan düşen bir yaprak gibi

O göz kapaklarını, kapanırken öpmüştüm:

Ben ondan ayn düştüm.” 171

“Elveda ikinci çocukluğuma,

En iyi, en güze içli duyguma.

Kendimden ışıklar, renkler verdiğim

Bahçevam olup yetiştirdiğim

Y almz benim için açan çiçeğe,

İçten inandığım büyük gerçeğe,

170 SELEKLER, “Kaybettim”, İyilik, s. 19

171 SELEKLER, “İstemem”, Servet-i Fünun, Uyanış Dergisi, 27 Kanun-ı Evvel 1928, C. 65, S. 1689-4, s. 55

Bildiğim, gördüğüm, sevdiğim yüze,

Boğaz sularına vuran gündüze,

Yağmurlu sabaha, beyaz öğleye,

Elveda, elveda Çanak:kaleye.”ı72

85

Edebiyatımızdaki öncülüğünü Nazım Hikınet’in yaptığı “Kırık Mısra Düzeni” de Selekler tarafından bir kere denenmiştir. Selekler, hecenin on birli kalıbını Nazım Hikınet’in tekniğine benzer bir yapıda “Dağlılar” da denemiştir: ı 73

“Babam benim iri,

dipdiri

babam:

Ayağı çarıklı,

burma bıyıklı.

Anam, bağrı yanık, sazbeniz anam.

Ben bahtı dağlarda,

tahtı dağlarda

Bilinmez bir ufkun

uzun, upuzun

Hasretini çeken, akşamın bir tunç

Turunç

gibi yanan,

yanıp paslanan

Güneşine vurgun dağlı çocuğum.

Her duygum çok buruk bir tat gibidir.

Ve

ufuk neş’ eme dar bir çerçive

Ye uzun yeleli bir at gibidir.

Koşar,

172SELEKLER, “Çanakkale’ye”, Hisar Dergisi, Mart 1965, C. 5, S. 15, s. 5

173 Hakan SAZYEK, Cumhuriyet Dönemi Türk Şürinde Garip Hareketi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınlan, 1996, s. 22

koşarım.da bir yol beklerim.

Geçerler oradan o sevdiklerim!

Gömleği yırtmaçlı;

çift örgü saçlı

Göz ela, dal ince, dağlı bacılar,

Şalvarı topuktan bağlı bacılar.” 174

2.3.3. Dil ve Üslup

2.3.3.1. Dil

86

Şairin, şiirindeki en önemli malzemesi dildir. Ancak bu dil, milletin gündelik yaşantısında kullandığı ortak dilden farklı bir sanat dilidir. Şiirde görülen dil, dilin alışılmış düzeninden farklı bir yapı arz eder. Şiirde dil, insanlar arasında iletişim kurmaya yarayan araç değildir. Şairler, şiirlerde soyut ve duygusal yanı ağır basan bir dil kullanırlar.175

Selekler, şiirinde kullandığı dil üzerinde itina göstermiş bir şairdir. Daha önce de bahsedildiği üzere O, Avni Givda’nın ifadesi ile “Yeni Türk Şiiri’nin AbideŞair” i 176 Yahya Kemal’i kendine model alan bir şairdir. Ancak bunun yanında, Selekler’in şiirinde de bir takım dil kusurları vardır.

2.3.3.1.1. Dil Sapmaları

Kelime ifade ya da cümle yapılarında bilinen kurallara ve alışılmış yapılara aykırı olarak bazı değişiklikler, bozmalar, türetmeler, uydurmalar yapmak, genel olarak kurallar sabit dile aykırı sapmalar olarak değerlendirilir.177

174 SELEKLER, “Dağlılar”, Varlık Dergisi, 15.08.1933, C.1, S. 3, s. 40

175 Nurullah ÇETİN, Şiir Çözümleme Yöntemi, Ankara, 2003, s. 191

176 Avni GİVDA, “Şaire, Şiire ve Bu Kitaba Dair”, Sulh ve Diğer Şiirler’e ön Söz, İstanbul, 1944,s.s. 17-21 177 ÇETİN, a.g.e., s. 192

87

2.3.3.1.1.1. Yazım Sapmaları

Kelime, ifade ya da cümle yapılarında bilinen kurallara ve alışılmış yapılara aykırı olarak bazı değişiklikler, bozmalar, türetmeler, uydurmalar yapmak, genel olarak kuralları sabit dile aykırı sapmalar olarak değerlendirilir. 178 

Örneğin, bir mısram büyük harfle başlaması geleneksel bir imla özelliğidir. Selekler, “Dağlılar” da bu kuralın aksine bazı mısraların ilk harflerini yazarken bu kurala aykırı hareket etmiştir:

“Babam benim iri,

dipdiri

babam:

Ayağı çarıklı,

burma bıyıklı.” 179

“Bir Yaz Sabahı”nda da küçük harfle başlayarak yazılması gereken “vatan” sözcüğünün anlamına işaret etmek için, ısrarla büyük harfle başlayarak yazıldığına şahit olmaktayız:

“Bir yaz sabahı goncalaşan fecir vatan

Altın parıltılarla doğan bir şehir Vatan.

Toprak, deniz, sema açılırken ufukda gün,

Hulyama doğru yükseliyor şanlı bir Vatan.

Ben şimdi sanki hatıralar enginindeyim,

Bir beste, bir fetih günüdür, bir şiir Vatan.

Mısraların içinde yanar en büyük zafer

Mısraların içinde yanan şuledir Vatan.

Uğrunda can metaını verdikçe her şehid,

Kudsileşir, güzelleşir, ulvileşir Vatan.” 180

178 ÇETİN, Nurullah ÇETİN, Şiir Çözümleme Yöntemi, Ankara, 2003, s. 192

179 SELEKLER, “Dağhlar”, Varlık Dergisi, 15.08.1933, C.l, S. 3, s. 40

180 SELEKLER , “Bir Yaz Sabahı”, İyilik, s. 37

88

2.3.3. 1. 1.2. Ses Sap malan

Selekler kimi şiirlerinde sözcük ve ifadelerin seslerinde bazı değişiklikler yapmış, içinde yetiştiği toplumun yöresel konuşma dilini, yerel ağızda kullanılan cükleri şiirine taşımıştır. 

“Urumkuş bahçesine bu sabah erken,

Biyol varasım geldi, varıp göresim geldi;

,,ısı

Yine uçsuz bucaksız isteklerim içimde

Sen gine perdelerin loşluğu içindesin.” 182

“Nen varsa yoluna ser,

Başını, gönlünü ver.” 183

“Doğruyu söylemek sana yaraşmaz,,

Sen mısralarımı aydınlatan yaz,

,,184

Yukarıdaki örneklerde gördüğümüz, “Biyol”, “gine”, “nen”, “yaraşmaz” gibi Antalya yöresinin ağız özelliklerin yansıtan sözcükler, Selekler’in şiirlerinde sıkça kullanılmıştır.

Bu örneklerden başka, Selekler’in şiirlerinde “Ses Sapmaları” bağlamında ünlü düşmelerine de sıkça rastlamaktayız. Bu ünlü düşmelerinin, genellikle mısraı vezne uydurma zorunluluğundan kaynaklandığını tahmin ediyoruz:

181 SELEKLER, “Bahara Girerken”, Sulh ve Diğer Şü.rler, s. 104

182 SELEKLER, “Sabahleyin”, a.g.e., s. 65

183SELEKLER, “Bayrak. a.g.e., s. 42

184 SELEKLER, “İyilik”, İyilik, s. 9

O benimçin hayatın kendisile doluydu

Artık sonum demektir, gitti, onu yitirdim.”185

“Şeklalır semaverde

Gümüşten, şeffaf bir sır.

,;186

“İçimde ben seni – su gibi durgun

Hislerin hazzile – eritiyorum;

,,187

89

Selekler, bazen dilbilgisi kurallarına aykırı olarak, fiil çekimlerinde ve diğer dilbilgisel yapılarda değişiklikler yapmıştır. Kanaatimizce, bu dilbilgisi kurallarına aykırı kullanımlar, şairin doğup yetiştiği toprakların ağız özelliklerini şiirine yansıtma isteğinin sonucudur.

“Her şey bana, dönmiyecek günleri,

Yenilgilerimi hatırlatıyor.

,,188

“Harikulade mert bir sesle, ılık

Bir şarkı söyleyor biri sokakta.

n189

Makus bir talihi yendiği gündü,

Silahlarnındı kanlı bir meydan” 190

185 SELEKLER, “Kaybettim”, İyilik, s. 19

186 SELEKLER, “Çay”, Sulh ve Diğer Şiirler, s. 84

187 SELEKLER, “Sen”, a.g.e., s. 87

188 SELEKLER, “Sen ve Ben”, İyilik, s. 16

189 SELEKLER, “Çocuklar”, Sulh ve Diğer Şiirler, s. 55

190 SELEKLER, “İn.önü Söyleyor”, a.g.e., s. 46

90

Selekler’in şiirlerinde kimi zaman da kelimelerin yanlış yazımına şahit olmaktayız:

“Dalmış seyrediyordum baharı pençeremden;

Gün, pançurlara konan iki kuşun sesiydi,

Onu çerçiveliyor dört uzun hurma dalı.”191

Yer yer mısra içinde “mu’terize” adı da verilen parantez içi cümleciklere ve ifadelere yer vermek Selekler’in nadiren düştüğü bir hatadır:

“Gidersen sana da kırılacak, kal

-Gönlüm ki böyle her gidene küstü. –

Ve deme ‘Buradan bir akşam üstü

Giderken ardımda hıçkırarak, kal! “‘ 192

“Ulusal savaşı yaparken ordu,

Cephe gerisinde, – sıcak bir günde –

Cephane taşıyan bir kağnı önünde

Sekiz yaşında bir kız gidiyordu.” 193

2.3.3.1.1.3. Ödünç Metinlere Yer Verme

Selekler, kimi zaman şiirin anlamım güçlendirmek için halk türkülerinden, başka şairlerin şiirlerinden mısralara yer vermiştir. Örneğin, “Yaralı” da, Firdevs!’ den bir iktibasa şahit olmaktayız:

“Artık gözlerime karanlık perde:

Tufu bert ü, ey çerhi gerden tufu

,,194

191 SELEKLER, “Bahar Sabahı”, Sulh ve Diğer Şiirler, s. 68

192 SELEKLER, “Kal”, Varlık Dergisi, 15.07.1933, C. 1, S. 1, s. 3

193 SELEKLER, “Bir Savaş Hikayesi”, a.g.d., 1 Nisan 1935, C. 2, S. 42, s. 274

194 SELEKLER, “Yaralı”, İyilik, s. 35

91

Bakı, şairin en beğendiği Divan şairlerindendir. Bu sebepten dolayıdır ki Bakı’ye ait bazı mısraları Selekler’in şiirlerinde görebilmekteyiz:

“Tarihi onun başlar asırlar ötesinde,

Tarihi asırlar boyu kudret dolu, zinde.

Hep şan ve şereften örülen hatıralardır,

Gök kubbede bakı kalan avazesi vardır.”195

Halk şiiri geleneği de Selekler’in şiir anlayışını besleyen önemli bir kaynaktır. Bu sebepten dolayı halk şiiri geleneğimizden alıntıları da Selekler’in şiirleri arasında görebilmekteyiz. Örneğin, “İzin Verilirse f ‘ de, bir halk türküsünden alıntıyı görmekteyiz:

“‘Eğil dağlar eğil, üstünden aşam!’

Diyen gönül coşar ve kanatlanır.”196

“Bahar Sabahı” nda da Erzurumlu Emrah’ın bir koşmasından esinlenilerek

oluşturulmuş bir mısraya şahit olmaktayız:

“Çıktı, bütün çiçekler ona, sanki, baş eğdi

Dalların arasından akar gibi geçerken.”197

2.3.3.1.2. Cümle

Şiir cümlesi, nesir cümlesinden farklı olarak ahenkli bir söyleyişe imkan veren, anlamı kendi içerisinde tamamlanmış bir yapıdadır. Selekler, şiirlerinde klasik, ahengi sağlayan; kısa cümlelerden oluşan şiir cümlelerini tercih etmiştir. Örneğin, 

“Antalya’da Sonbahar” dan alınan aşağıdaki mısralarda düşünce tek mısrada anlatılmıştır:

195 SELEKLER, “Bir Harika Millet”, Sulh ve Diğer Şiirler, s. 49

196 SELEKLER, “İzin Verilirse f’, a.g.e., s. 98

197 SELEKLER, “Bahar Sabahı”, Varhk Dergisi, 01.06.1937, C. 4, S. 94, s. 347

“Saksılar çiçekle dolup taşıyor.

Gün, ılık bir çiçek gibi açıyor.

Deniz mav kırlar yeşi dağlar mor.

Güller yazdan bir hatıra gibi al!” 198

92

“İşte Camlarda Sabah” tan alınan aşağıdaki mısralarda anlatılmak istenen düşünce iki mısrada kısa ve öz biçimde verilmiştir:

“İşte camlarda sabah, ancak ben

Hastayım, alnım alev, bağrım ateş.

Bir yalın kanlı çelikten kılıcın

Çizgisinden doğuyor sanki güneş.

Ellerimden düşüyor şimdi kitap

Eski bir günde uyanmış gibiyim.

Eski günler, Tuna, Balkan, Nemçe ..

Sanki ben Sektuvar’ın salıibiyim.” 199

Cumhuriyet dönemine kadar Türk şiirinin cümle yapısı derli toplu bir yapıdaydı. Cumlıuriyet’in ilanını takip eden yıllarda geleneksel cümle yapısında zulmalar görülmeye, nesre özgü cümle yapısı şiirin içerisinde yer bulmaya başladı.

Nesir cümlesinin en temel özelliği bir hüküm ve yargı bildirmesidir. Şiir cümlesi ise ahengi esas alan bir yapıya sahiptir. Dolayısıyla nesre özgü şiirin içerisinde kullanmak şiirin ahengini ortadan kaldıran bir unsurdur. Özellikle hüküm cümlelerini şiir içerisinde kullanmak ahengi yok eder.200 Selekler’in şiirlerinin bazılarında sayısı çok az olmakla birlikte heyecan unsuruna bağlı olarak hüküm bildiren cümleleri görmekteyiz:

198 SELEKLER, “Antalya’da Sonbahar”, Sulh ve Diğer Şiirler, s. 78

199 SELEKLER, “İşte Camlarda Sabah”, Varlık Dergisi., 01.02.1936, C. 3, S. 62, s. 227

200 Nurullah ÇETİN, Şiir Çözümleme Yöntemi, Ankara, 2003, s. 215

“Su üstüne kalbin kanat gerdiği,

Sesin titrediği en güzel fecir.

Sulh, ümitle dolu gönül demektir.,

Su ılık saatler; hatıra , sevgi.,.”20 1

“Biz ki tarihlerin ve destanların

Fevkinde zaferler yaratmışlarız.

Zalimlere karşı burada biz varız.

Dünya yalnız bizim; hür insanların;

Sevgide, duyguda, düşüncede hür.

Her Türk hür doğar, hür yaşar, hür ölür.”202

93

Fransız şiirinde kullanılan ve “enjambement” adı verilen cümleyi mısralara yayma unsuru Selekler’in neredeyse hiç rağbet etmediği bir yöntemdir. Ancak, nazım rimi dörtlük olan şiirlerde bu olguyu görmekteyiz. Anlatılmak istenen düşünce dört mısraya yayılmıştır:

“Seninçin ceylanlar su başlarında ,

Seninçin inciler gözyaşlarında ,

Seninçin şiirler yazıyorum da

Sözüm canlanıyor, ben sihirbazım.

Sen, geçen günlerde, sen gelecekte,

Her zaman, her yerde, düşte, gerçekte,

Temiz soframdaki sıcak ekmekte

Sen varsın, seninle doluyor tasım”203

201 SELEKLER, “SulhIII”, Varlık Dergisi, 01.04.1934, C. 1, S. 18, s. 287

202 SELEKLER, “Biz”, Sulh ve Diğer Şiirler, s. 34

203 SELEKLER, ”Tasım Seninle Dolu”, İyilik, s. 22

94

2.3.3.1.3. Dilde Tasarruf Yollan

Şiir ve nesır, birbirinden farklı yapıda ifade tarzlarıdır. Nesir alanında geçerli olan dilbilgisi kuralları çoğu zaman şiir için geçerli değildir. Bunun en temel sebebi de şiir ve nesrin söz dizimlerinin farklı olmasıdır. Şair, şiirde söylemek istediğini en kısa ve öz biçimde anlatmak zorundadır. Bu sebepten dolayı şairler çoğu zaman ifadelerinde tasarruf yoluna gitmişlerdir. Selekler, eksiltili ifade, ortak kullanım, özel adların çağrışımlarından yararlanma gibi yollarla şiirin söz diziminde tasarruf yoluna gitmiştir.

Eksiltili ifade adı verilen yöntemle şairler, söylemek istediklerini yarım bırakıp sözü okuyucunun tamamlamasını isteyerek onun dikkatini dinç tutma yoluna gitmişlerdir. Kimi zaman da gereksiz kelimeleri veya ekleri söylemeyerek şiirin şiirsel gücünü artırma yoluna gitmişlerdir. Selekler’in şiirlerinde de bu yönteme rastlamaktayız:

“Ne ben anlatayım, artık ne sen sor,

Sevilmiyenlerin acılarını … “204 mısralarında Selekler, okuy u cunun çekilen acıları hissetmesi için son mısraı eksiltili bırakmıştır.

Kelime ve ek eksikliği yoluyla ifadenin eksiltili halde okuyucuya sunulması Selekler’in başvurduğu diğer dilde tasarruf yollarıdır. Örneğin,

“İşte altınını eritti suda” 205 mısraında “güneş” sözcüğü zikredilmemekte

ancak sözcüğün varlığı hissedilmektedir.

“Sonra bir dağınık gül gibi uzat Beyaz ellerinde affedişini.”206

Dünya Defterinde Kalan Adımız’dan alınan bu mısralarda da affedişini sözcüğünden önce “Beni” sözcüğünün varlığı hissedilmekte ancak sözcük, mısram içinde zikredilmemektedir.

204 SELEKLER, “Nisan Sabahı”, Sulh ve Diğer Şiirler, s. 64

205 SELEKLER, “İzin Verilirse II”, a.g.e., s. 99

206SELEKLER, “Dünya Defterin.de Kalan Adnnız”, İyilik, s. 18

95

Selekler, örneğine pek fazla rastlamasak da kimi zaman ek eksikliği yoluyla dilde tasarruf yoluna gitmiştir.

“O bakış, o duruş ve o dudaklar;

Loş mesafelerde açtı gündüzün”207 

mısralarında, gündüzün şeklinde verilen sözcükte ın. Tekil iyelik eki zikredilmemekte ancak varlığı hissedilmektedir.Or tak kullanım metodu, birden fazla ögeyi, tek bir öge ile ilişki içerisinde bulundurma esasına dayanan bir metottur. Örneğin, 

“Tasım Seninle Dolu”dan alınan

aşağıdaki mısrada iki cümleciğin nesnesi ortaktır.

“Seni anlatayım, kimse bilmesin”208

Özel adların çağrışımlarından yararlanma metodu, Selekler tarafından kullanılan bir diğer dilde tasarruf metodudur:

“Şu anda can evime giriyor bıçak gib

Finlandiyalı, asil ve mukaddes derdiniz.”209 mısralarında Finlandiyalı,

“Kanlı alınlarında göğe yükselir Vatan,

Düşer doksan dört uçak hava çarpışmasında.” 210 mısralarında da ‘düşer doksan dört uçak hava çarpışmasında’ sözcükleriyle II. Dünya Savaşı hatırlatılmıştır.

2.3.3.2. Üslup

En genel anlamıyla “İfade yolu” 211 anlamına gelen üslup kavramı, bir konuyu, kavramı, algılama, ifade etme, işleme, dile getirme tarzını ifade eder. Şiir sanatı için ayrı bir tanım yapacak olursak karşımıza şöyle bir tanım çıkar: Üslup, şairin 207 SELEKLER, 

“Bir Mektup”, Sulh ve Diğer Şürler, s. 97

208 SELEKLER, ”Tasını Seninle Dolu”, İyilik, s. 22

209 SELEKLER, “Galip Sayılır Bu Yolda Mağlup”, Sulh ve Diğer Şiirler, s. 33

210SELEKLER, “Harbe Dair III”, a.g.e., s. 32

211 FeritDEVELLİOĞLU, Osmanlıca-TürkçeAnsiklopedikLôgat, 14. B., Aydın Kitabevi Yayınları,

Ankara, 1997, s. 1129

96

kendine has duygu, düşünce ve hayallerini sözle ya da yazıyla kendine has bir tarzda dile getiriş, ifade ediş biçimidir. Bir şairin kendine özgü tutumu, deyiş söyleyiş biçimi

onun üslubunu belirleyen unsurlardır. Üslup, sanatçının eserine yansıyan kişiliğidir. Bu kavram, başkası tarafından taklit edilemeyecek kadar özgün bir kavramdır. 212

Selekler, üslup konusunda farklılıklar gösteren bir şairdir. Onun şiirlerinde çok farklı üslupları görebilmekteyiz.

Lirik üslup, Selekler’in en çok kullandığı üslup tarzıdır. Lirik kavramı konusunda karşımıza şu tanımlar çıkar: ” Duygu, coşkunluk ve ses ahengi kuvvetli şiir, gına1″ 2 13

, “Üslubu kıvrak, teşbihleri boı ahengi renkli şiirlere lirik şiir adı verilir.”2 14 , “Lirik şiir, her şeyden önce şiirin konusuna göre aldığı bir ad değildir. Bu, bir söyleme ve terennüm tarzı; yani üsluptur. Bu üslupla birbirinden farklı pek çok konuda şiir yazılabilir. . . Lirizm, şairin coşkun duygularını yalın ve çıplak bir şekilde, uzun uzun tasvirlere yer vermeyen, kısa, içten, samimı, bir üslupla ortaya koymasıdır, duyuş ve deyişteki samimıliktir. Öznelliğin ağır bastığı ve müziksel olan lirik şıır, ınsanın evrensel boyutu ve daha çok bireysel zenginliği üzerine yoğunlaşır.” 2 15

Selekler, duygusal anlamdaki coşkunluklarını lirik üslupla kaleme almıştır. Şair, aşkı, tarını duyarlılıkları, çocuklara olan sevgisini, Atatürk’ü, Cumhuriyet’i vb. konu aldığı şiirlerin büyük bir çoğunluğunda lirik üslubu kullanmıştır:

“Var lığın ellerime bıraktığın ellerde,

Yine sesin sıcaktı, hulyalı yüzüne aktı,

Bilmiyordun, gelişim artık son olacaktı.

Nerde eski sabahlar, o kalb, o ateş nerde?

212 Şerif AKTAŞ, Türk Edebiyatı’nda Üslup ve Problemleri, Diriliş Yay., İstanbul, 1986, s.75

213 D.MehmetDOĞAN, Büyük Türkçe Sözlük, İz Yayıncılık, 10. B., s. 718

214 Seyit Kemal KARAALİOĞLU, Türkçe ve Edebiyat Sözlüğü, Okat Yayınevi, 2. B., İstanbul, 1967,

s.s. 98-99

215 Nurullah ÇETİN, Şiir Çözümleme Yöntemi, Ankara, 2003, s.s. 239-240

Kaçtım .. Bilmem ardımdan nasıl baktı o gözler.

Şimdiyse geliyorum. Barış, affediver de

Fakat eski sabahlar, o kalb, o ateş nerde?”216

“Sonsuz saygı duyacak tarih bu Destan için

Siz ki hürriyet için, hak için, vatan için

Medeniyet uğruna, namus, şeref, şan için

104 gün kahramanca hasma göğüs gerdiniz.

Milletimin erdiği mertebeye erdiniz.”217

“Bir sonbahar sabahı, Ata’m, kainata eş,

Sonsuz ve muhteşem ATATÜRK etti irtihal …

Bir millet arkasında O’nun kaldı pürmelal.

Sarmıştı sevgisile bütün bir cihan O’nu,

Sevdikti Tanrılaştırarak: her zaman O’nu,

Her şey feda dı uğruna … Kalbimde kan O’nun.

Canan ve can O’nun … “218

“Doğduk yeni bir ruh ile biz yirmi yıl önce,

Nurdan bir elin çizdiği bir yol görününce,

Bir başka ufuk, başka sema fethine koştuk,

Açtık gelecek günleri coştuk yine koştuk.”219

Diyalog üslubu da Selekler’in kullandığı üslup tarzlarındandır:

216 SELEKLER,”O Kalb, O Ateş Nerde?”, Sulh ve Diğer Şiirler, s. 69

217 SELEKLER, “Galip Sayılır Bu Yolda Mağlup”, a.g.e., s. 33

218 SELEKLER, “Mersiye”, Çığır Dergisi, Ocak-Şubat 1939, C. 7, S. 74-75, s. 20

219SELEKLER, “Bir Harika Millet”, a.g.e., s. 49

97

“Diyorum: ‘Üzüyor bizi ayrılık.’

Diyorum: ‘Başımda senin aydınlık

Gözlerin kalacak parlıyacaklar.’

Diyorsun, – en güzel bir deyişle sen,

Sesinde ürperiş, titreyişle sen –

‘ Seni seviyorum gözlerim kadar. “‘ 2 20

“Gidersen sana da kırılacak, kal

– Gönlüm ki böyle her gidene küstü. –

Ve deme ‘Buradan bir akşam üstü

Giderken ardımda hıçkırarak, kal! “‘ 22 1

98

Şairin iç dünyasına yönelerek kendisiyle yaptığı konuşmaların ifade tarzı olan monolog üslubu, Selekler tarafından sıkça kullanılan üslup tarzlarındandır:

“Tarihi okurken diyorum ki:

‘Gönlümde bu hasret, bu alev ne?’

Sarmış beni daussılasile

Niş, Kovsa, Mohaç, Varna, Plevne!” 222

“Değil mi ki sevdiğim unutacak adımı

Elimi çabuk tutup bari son hasadımı

Olgun demetleriyle yapsam diyorum.

Yaşamak istiyorum mısralarımda, belki

Şi’rime hayat verir beni öldüren sevgi

Yabancı dudaklara bir dokunsam diyorum. “22 3

220 SELEKLER, “Dönüş IT’, Varlık Dergisi, 01.03.1935, C. 2, s. 40

221 SELEKLER, “Kal”, Sulh ve Diğer Şürler, s. 69

222 SELEKLER, “Tarih’, a.g.d, 01.07.1935, C.2, s. 48

223 SELEKLER, “Sunuş”, İyilik, s. 10

99

Selekler, genellikle belirli bir düşünce yapısına, siyası düşünceye bağlı şairler tarafından kullanılan hitabet üslubunu, hamasi duygularını anlattığı şiirlerinde yer yer kullanmıştır:

“Biz şerefli insanlar olarak yaşayacak:

Ve şerefli insanlar olarak öleceğiz.

Adına yemin ettik şanlı mukaddes Bayrak

Seni yaşatmak: için ölmeyi bileceğiz.”224

“Ölmek; yare, bahara, sabaha ulaşmadan,

Ölmek; emel bağında gül goncası açmadan,

Gözlerini kırpmadan, düşünmeden, şaşmadan

Ölmek.. fakat alnını eteklere sürmemek! ..

Son defa haykırarak: – bir arslan narasile –

Sağ kaşının üstünden aldığı yarasile,

Kalbinde bir sevginin sıcak hatırasile,

Ölmek; fakat bayrağı düşürmemek!..”225

“On sekiz milyonun aziz varlığı!

On sekiz milyonun bahtiyarlığı!

On sekiz milyonun minnetdarlığı!

Sana yükseliyor büyük kahraman!”226

Çeşitli mekan ve insan betimlemeleri Selekler’in şiirlerinde karşımıza sıkça çıkan bir unsurlardır. Bu da, O’nun tasvırı üslubu kullandığının bir göstergesidir:

224 SELEKLER., “Günler Il”, İyilik, s. 110

225SELEKLER., “Ölmek”, Sulh ve Diğer Şiirler, s. 103

226 SELEKLER., “İnönü Söyleyor”, a.g.e., s. 46

“Senenin sonbahar günleri, fakat

Sanki ilkbahara erdi tabiat;

Bahçede havuzun üstünde kanat

Gibi geriliyor yemyeşil bir dal ..

Saksılar çiçekle dolup taşıyor.

Gün, ılık bir çocuk gibi açıyor.

Deniz mavi, kırlar yeşil, dağlar mor,

Güller yazdan bir hatıra gibi ali

Burada sonbahar altın akşamlar

İçinde körfeze akseder, yanar ..

Şehrin tablosunu yer yer tamamlar

Hurma dalı, muz hevengi, portakal.”227

“Gür, uzun ve kıvrık kirpiklerinin

Altında parlıyan, manası derin,

Gözleri yeşildi, saçları sarı ..

Yüzü bir goncadan bile renkliydi,

Tükenmez neş’ eli ve ahenkliydi

Her sabah odamda cıvıltıları .. “228

2.3.4. Ahenk

100

“Uyum”, “armoni” sözcükleri ile de ifade edilen ahenk kavramı, şiirin işitme duyumuza hitap eden boyutudur. Ahenk unsurunun olduğu bir şiirin mısralarını oluşturan sözcükler, ideal bir şekilde kendi içlerinde ve şiirin bütününde uyumlu bir halde olmalıdır. Ahenk unsurunu, şiirin olmazsa olmazlarından sayan A. Hamdi Tanpınar, şiiri şu şekilde tanımlar: 

“Bizim şiirden anladığımız mana, kelimelerin

227 SELEKLER, “Antalya’da Sonbahar”, Sulh ve Diğer Şürler, s. 78

228 SELEKLER, “Rüştü Selekler”, a.g.e., s. 57

101

terkibinden doğan ritm, ahenk vs. vasıtalarla alelade lisanla ifadesi kabil olmayan derun haletlerimizi, heyecanlarımızı, istiğraklarımızı, neş’ e ve kederimizi ifade eden ve bu suretle bizde bedii alaka dediğimiz büyüyü tesis eden sanat olmasıdır.”229 Ahenk, bir anlamda şiirin müzikal boyutudur. Şiir ile müzik, insanın işitme duyusuna hitap eder.

Ahenkli şiir, sözün müzikal bir ifadeye kavuştuğu metindir. Ahenk, şiirin hafızalarda kalıcı olması için gereken en önemli unsurlardandır. Şiirde ahenk, ses tekrarları, kelime tekrarları, ifade tekrarları, mısra tekrarları, ses dalgalanması gibi unsurlarla sağlanır. Selekler, vezin, kafiye, ses tekrarları; aliterasyon, asonans gibi şiirinde ahengi sağlayan unsurlara sıkça başvurmuş bir şairdir. Ahenk, Selekler’in şiirinin vazgeçilmez unsurlarındandır. Avni Givda, “Sulh ve Diğer Şiirler”e yazdığı ön sözde şairin şiirlerindeki ahenk unsurlarından şu sözlerle bahseder:

“Kitap basıldı; şimdi elinizdedir. İlk edineceğiniz umumi intiba bir büyük simfoni konserinden çıkarken duyduğunuz aydınlık huzura benzeyen bir yükselme duygusu olacaktır… 

Şair, şiirin okunurken bir zaman sanatı ve yazılınca bir saha sanatı olduğunu; hecelerin dizilişinde sadece göz kararının değil, kulağın da büyük nazımlık vazifesi bulunduğunu o kadar iyi biliyor ve bu kaideyi öyle sadıkça tatbik ediyor ki parçalarını ister sadece gözlerinizle okuyun ister yüksek sesle inşad edin; ahenkte hiçbir değişiklik, hiçbir aksama olmadığını hayretle göreceksiniz “230

2.3.4.1. Ses Tekrarları

Şiirde aliterasyon, asonans ve kafiye gibi unsurlar iç ahengi meydana getiren ses tekrarlarıdır. Seslerin bir yada birkaç mısrada düzenli olarak tekrar edilmesiyle oluşturulan ahenk sistemini, Selekler’in şiirlerinde sıkça görmekteyiz.

2.3.4.1.1. Ünsüz Ahengi

Aliterasyon adıyla da bilinen ünsüz ahengi, bir yada birden fazla mısrada aynı ünsüz seslerin birkaç kez kullanılmasıdır. Şiirin akılda kalıcı olmasını sağlayan unsurlardan olan aliterasyon sanatının kullanımına Selekler’in şiirlerinden şu örnekleri verebiliriz:

229 Ahmet Hamdi TANPINAR, Edebiyat Üzerine Makaleler, Milli Eğitim Bakanlığı Devlet Kitapları,

İstanbul, 1969, s. 5

230 Avni GİVDA, “Şaire, Şiire ve Bu Kitaba Dair”, Sulh ve Diğer Şürler’e ö n Söz, İstanbul, 1944, s. 20

102

“Duymak ve düşünmek ve tahayyül edebilmek. Bir aşka tutulmak … O’nu sevmek ve sevilmek.”231 Aşk temasının genel anlam içeriğinin ‘sevmek’, ‘sevilmek’ ve ‘aşk’ kelimeleri üzerinde yoğunlaştığını düşünürsek, “k, m, s, d” ünsüzlerinin sesiyle anlamsal çağrışımı arasında doğru bir paralellik görebiliriz.

“Akdeniz kıyısına vardım, kendiliğimden,

-Neden varasım geldi, neyi göresim geldi,

Bilemiyordum. – Ancak işte o, mevsim geldi,

Vardım, suda bahara dalmak istediğimden. 

“232 dörtlüğünde de “m, k, d, n” ünsüzlerinin sıkça tekrarlarına rastlamaktayız.

2.3.4.1.2. Ünlü Ahengi

“Ünlü kafiyesi”, “sessel kafiye” ve “asonans” adlarıyla da bilinen ünlü ahengi, bir yada birden fazla mısrada aynı ünlü seslerin birkaç kez tekrarıdır. Şiirin ahengini sağlamada en önemli unsurlardan olan ünlü ahengini Selekler sıkça kullanmıştır. Örneğin,

“Bu şehir yeniden kuruldu yavrum,

Bu da hepsi gibi onun eseri.

Bilseniz ne kadar çok seviyorum

Bozkırda yükselen bu güzel yeri.

” 233 mısralarında “e” ünlüsünün 11, “i” ünlüsünün 1 O, “u” ünlüsünün 8 kez tekrarlandığını görmekteyiz.

“Dağlarda, denizlerde, bulutlarda, şafakta,

Gözlerde, bakışlarda, duruşlarda, dudakta.”234 beytini oluşturan 28 ünlünün 15’i “a”, 5’i “u” ve “e” sesleridir.

231 SELEKLER,”Mehmet Çınarlı’ya Mısralar”, Hisar Dergisi, Ağustos 1969, C. 9, S. 68, s. 11

232 SELEKLER, “Güneşe Doğru”, Varlık Dergisi, Ol. 06. 1934, C. 1, S. 22, s. 342

233 SELEKLER, “27-12-1335, a.g.d., 1 II. Kanun-ıEvvel 1934, C. 1, S. 12, s. 184

234 SELEKLER, “Mehmet Çınarlı’ya Mısralar”, Hisar Dergisi, Ağustos 1969, C. 9, S. 68, s. 11

103

2.3.4.1.3. Kafiye

“İki ya da daha fazla mısram veya vezinli sözlerin sonunda anlam ve görevleri hakımından birbirine benzemeyen aynı sesin birbirlerine uygun olarak tekrarı” 235 olarak tanımlanan kafiye unsuru, Selekler’in şiirlerinde sıkça kullanılan ahenk unsurlarındandır. Hemen tüm şiirlerinde kafiyeyi kullanan Selekler, yarım, tanı, zengin ve tunç kafiyeyi çokça kullanmıştır ancak en çok rağbet ettiği kafiye çeşidi tam kafiyedir:

“Şeklalır semaverde

Gümüşten şeffaf bir sır.

Porselen kadehlerde,

Süzülmüş renk ve ıtg:.

Kıvrık .kirpikleri Y.M,

İki çift göz, iki b,M

Odada tatlı, yav_M

Bir sesle fısıldaşır.” 236

“Yurdun semalarında gönüllerde sonbahar,

Her yerde yas ve gözyaşı, her yerde sonbahar … “237

Zengin kafiye Selekler’in rağbet ettiği kafiye çeşitlerindendir.

“Yüzü goncadan bile renkliydi,

Tükenmez neş’eli ve ahenkliydi.” 238

“Sana ne oldu diye soruyorlar muttasıl,

Gönlümün kitabında açılan yeni fası1″ 239

235 Nurullah ÇETİN, Şiir Çözümleme Yöntemi, Ankara, 2003, s. 274

236 SELEKLER, “Çay”, Sulh ve Diğer Şiirler, s. 84

237 SELEKLER, “Mersiye”, Çığır Dergisi, Ocak-Şubat 1939, C. 7, S. 74-75, s. 20

238 SELEKLER, “Rüştü Selekler”, a.g.e., s. 57

239 SELEKLER, “Sunuş”, İyilik, s. 10

104

Yarım ve tunç kafiye, Selekler’in şiirlerinde çok fazla örneğini göremediğimiz kafiye çeşitleridir:

“Kalbim diliyor kanatlar aç_mak

Uçmak, uçmak .. bahara UQmak.”240

” – Gönlüm ki böyle her gidene küstü. –

Ve deme ‘Buradan bir akşam üstü”24 1

2.3.4.2. Kelime Tekrarlan

Şairler, şiirde aynı kelimeleri birden fazla olarak tekrar edilmesiyle ahenk sağlama yoluna giderler. Okuyucunun dikkatini belirtilmek istenen düşünceye çekilmesi yoluyla vurgu unsurunun da sağlandığı kelime tekrarları bazen şiire canlılık bazen de tekdüzelik vermektedir. Kelime tekrarları, Selekler’ in başvurduğu ahenk sağlama yollarındandır. Selekler, kelime tekrarına farklı şekillerde başvurmuştur. kelimelere,

“İyilik, seninçin, sendendir, sensin,

İyilik, duruşun, bakışın, sesin … “242

“.fuill!, üstüne kalbin kanat gerdiği,

Sesin titrediği en güzel fecir.

Sulh, ümitle dolu gönül demektir,

Sulh, ılık saatler; hatıra, sevgi .. 

“243 mısralarında mısra başında tekrarlanan 

240 SELEKLER, “Kalbim”, Sulh ve Diğer Şiirler, s .. 58

241 SELEKLER, “Kal”, a. .e., s. 61

242 SELEKLER, “İyilik”, iyilik, s. 9

243 SELEKLER, “Sulhlll”, Varlık Dergisi, Ol. 04. 1934, C. 1, S. 18, s. 287

“Ve içten duygularım seslerin örgüsünde

105

Ve başım, ümitsizce, yer arıyor göksünde.”244 mısralarında “ve” bağlacının tekrarına,

“Biliyorum, biliyorum

Cevher değil, çamurum.” 

245 mısralarında bütün bir mısram aynı sözcüklerden oluştuğuna,

“On sekiz milyonun aziz varlığı!

On sekiz milyonun bahtiyarlığı!

On sekiz milyonun minnetdarlığı!”246 mısralarında üç kelimelik mısra başı tekrarına Selekler’in şiirlerinde rastlamaktayız. Ancak şair, kelime tekrarlarını en çok ikileme ve redif şeklinde kullanmaktadır.

“Yüce yüce, duman duman

Mor dağlardan geçirdiğim

Boz bulanık sularından

Kana kana içirdiğim”247

“Sol, damla daml sen, rengini ver, sol!

İçimde alev, sol! Gözümde fer, sol!

Değince bu titrek eller sol!

Ki asla visale ermiyeyim.”248

2.3.4.3. Mısra Tekrarları

Nakarat adı da verilen mısra tekrarlan ahenk sağlamak için Selekler’in pek rağbet etmediği bir yoldur; ancak nadiren de olsa O’nun şiirlerinde nakaratlara rastlamaktayız.

244 SELEKLER, “Sunuş”, İyilik, s. 10

245 SELEKLER, “Çamuf’, a.g.e., s. 26

246 SELEKLER, “İnönü Söyleyor”, Sulh ve Diğer Şiirler, s. 46

247 SELEKLER, “Deneme”, İyilik, s. 23

248 SELEKLER, “Sol”, Sulh ve Diğer Şiirler, s. 86

“Sabır taşı, sabır taşı,

Billur bir su, işte karşı.

Sabır taşı, sabır taşı,

Kıyasıya bir savaşı

Sabır taşı, sabır taşı

Büyük iklimlerin kuşu.”

249 mısralarında nakaratın bent başlarında,

“Bahçede solan güz, sen ölmeseydin,

Bu kadar sararıp solmayacaktı.

Şu yaşlı, bu genç yüz, sen ölmeseydin,

106

Bu kadar sararıp solmayacaktı.” 

250 mısralarında nakaratın bendin farklı yerlerinde kullanıldığını görmekteyiz.

2.3.4.4. Vezin

“Metrum” ‘ “ölçek” ‘ “ses ölçu· sü” ‘ “alet” , “alet-i tebligv” ‘ ”usfıl-i nazın” ve “ölçü” kelimeleri ile de karşılanan vezin kavramı, şiirin mısralarını ayrı birer parça kabul ederek belirli sayıda hece sayısı ve ahenk ölçüsü içine alan bir kalıptır. Şiirin dış ahengini vezin sağlar. 251

Selekler, şiirin şekil unsurlarına ve ahenge önem veren bir şairdir. Şairin şiirlerini incelediğimizde, “Dağlılar” ve ” Doğmadan Ölen Mısralar” ve “Menekşe” adlı şiirleri hariç tüm şiirlerin vezinle yazılmış olduğunu görmekteyiz. Selekler, hece veznini de, aruz veznini de kullanmıştır. Ancak, şiirlerinin büyük bir çoğunluğu millı veznimiz olan hece vezni ile kaleme alınmıştır. Selekler, şiirlerinin büyük bir çoğunluğunu koşma nazım şekli ile dörtlükler halinde yazmıştır. Şairin tespit edebildiğimiz 132 şiirinin 125 tanesi millı ölçümüz olan hece ölçüsü ile, 60 tanesi dörtlük nazım birimi ile kaleme alınmıştır. Selekler, şiirlerinde hece ölçüsünün 7’li, 8’li, lO’lu, 11 ‘li, 12’li, 13’lü ve 14’lü kalıplarını kullanmıştır. Şairin şiirlerini incelediğimizde, 7’li hece ölçüsünün 4+3 duraklı ve karışık duraklı şeklini 7, 8’li hece ölçüsünün 4+4 duraklı ve karışık duraklı şeklini 5, lO’lu hece ölçüsünün 5+5 duraklı ve karışık duraklı şeklini 8, 11 ‘li hece ölçüsünün 6+5 duraklı şeklini 63, karışık duraklı şeklini 4, 12’li ve 13 ‘lü hece ölçüsünün karışık duraklı şeklini l’er, 14’lü hece ölçüsünün 7+7 duraklı şeklini 29, karışık duraklı şeklini 6 kez kullandığını görmekteyiz.

6+5 duraklı, 11 ‘li hece ölçüsü şairin en çok kullandığı ölçüdür.

“O, bir çocuk gibi kaldı aklımda;

Gözleri yaşlı ve titrekti.

Ben ona yaklaşıp ederken veda,

Bir şey diyemedi, içini çekti.

Yalda kumlu beyaz taşlı bir kaynak

Önünde su içtim onu anarak.

Daha yanındayken susuzdum, ancak

Demedim, söylesem içlenecekti. “2 52

Selekler’in 11 ‘li hece ölçüsünden sonra en çok rağbet ettiği ölçü 14’lü hece ölçüsüdür. Şair, 14’lü hece ölçüsünü kullandığı şiirlerinde bu ölçünün karışık duraklı şekline nazaran, 7+7 duraklı şeklini tercih etmiştir.

“Sana ne oldu diye sorulmıyacak artık,

Yolun sonu yakındır ve Dünya bir tadımlık,

Ömrümün kitabında açılıyor son bölüm …

252 SELEKLER, “O, Bir Çocuk Gibi”, Varlık Dergisi, Ol. 07. 1934, C. 1, S. 24, s. 380

Bir şafak vakti verdim kalbimi açıp da kan

Ben’ im bu ilkbaharı hazırlı yan bahçıvan;

Gözleri kamaştıran bir parıltıdır, gülüm.

Halbuki güz’ e erdi kadri hiç bilinmemiş

Hudutsuz bir sevgiye açık, engin ve geniş

Bir fatih gururile göklere dalan gönlüm.”253

4+4 duraklı, 8’li ve 3+4 duraklı, 7’li hece ölçüsü, şairin az da olsa kullandığı bir ölçüdür.

“Yavrucuğum, iki gözüm;

Ona söyle, ona küsüm.

Yüce yüce, duman duman

Mor dağlardan geçirdiğim

Boz bulanık sularından

Kana kana içirdiğim,

Ve bir sabah yuvasından

Şahin edip uçurduğum

Gönül kuşum ona varmış,

O da kanadını kırmış … “254

“Çekerek imbiğinden

Yeşeren; filizlenen,

İçimde baharını

Bu tas’ da topladım ben.

Eriyen bir alevdir

İçimde sanki fecir;

Buğusundan bir ılık

Gül kokusu yükselir.”255

253 SELEKLER, “Bahçıvan”, İyilik, s. 28

254 SELEKLER, “Deneme”, a.g.e., s. 23

Selekler, şiirlerinin büyük bir çoğunluğunu kullandığı veznin kurallarına ve kalıplarına uyarak yazmış bir şairdir. Ancak şairin bazı şiirlerinde durakların düzensiz olduğunu görmekteyiz. Örneğin, 14’lü hece ölçüsü ile yazılmış “Mazi” karışık duraklı dır.

“Geçmiş bir okyanos gibi, kalbim bir sedef gibi,

Kalbimde gizlidir sanırım geçmişin var’ ı.

Bazan dalar da gözlerim ufkumda canlanır,

Onlar: ‘Demir kuşaklı cihan- pehlivanları”‘ 256

7’li hece ölçüsü ile kaleme alınmış “Çay” da karışık duraklıdır.

“Şeklalır semaverde

Gümüşten şeffaf bir sır.

Porselen kadehlerde,

Süzülmüş renk ve ıtır.

Kıvrık kirpikleri yaş,

İki çift göz, iki baş

Odada tatlı, yavaş

Bir sesle fısıldaşır.” 257

Selekler’in şiirlerinin bir bölümünde de hece ölçüsünün şekilsel kurallarına tam anlamıyla uyulmayarak aynı şiirde hece ölçüsünün iki farklı çeşidine rastlamaktayız. Örneğin, “Güzü Nisanlara Eş” de hece ölçüsünün l0’lu ve 11 ‘li kalıpları birlikte kullanılmıştır.

255 SELEKLER, “Tas”, Sulh ve Diğer Şiirler, s. 83

256 SELEKLER, “Mazi”, a.g.e., s. 40

257 SELEKLER, “Çay”, a.g.e., s. 84

“Sağda saplanmada yüksek dağlar

Solda düşmekte sular mavi suya

Gün açık, mevsim ılık, bahçe yeşil

Güz’ü Nisanlara eş Antalya … 

“Uğurlarken” de de hece ölçüsünün 7’li ve 8’li kalıpları birlikte kullanılmıştır.

“Yolun açık olsun Ferit,

Güle güle git, tez gel,

Ilık bir eylül sabahı,

Alabildiğine güneş,

Sular, sular ufuk boyu,

Nakış nakış ve güzel”259

Selekler, örneğini sadece dört şiirinde tespit ettiğimiz aruz veznini de kullanmış bir şairdir. Aruz vezni ile yazılan bu şiirlerden üç tanesi Meffılü – Mera ‘ilü – Mefa’ılü – Fe’fılün vezni ile, bir tanesi de Fe’ilatün – Fe’ilatün – Fe’ilatün – Fa’lün vezni ile yazılmıştır. “Bir Harika Millet” ve “Mehmet Çınarlı’ya Mısralar” ve Azmi Güleç’e ithaf ettiği şiiri Meffılü – Mefa’ılü- Me:fa’ılü – Fe’fılün vezni ile,

“Duymak ve düşünmek ve tahayyül edebilmek.

Bir aşka tutulmak. … O’nu sevmek ve sevilmek.

Bir gül gibi bir yüzde açan sevgiyi görmek

İklimleri, mevsimleri mısralara örmek.”260

“Yekpare vatan toprağı, yekpare bir ordu

Bayraklarının gölgesi baştan başa bir yurdu

258 SELEKLER, “Güzü Nisanlara Eş”, Sulh ve Diğer Şiirler, s. 75

259 SELEKLER, “Uğurlarken”, İyilik, s. 27

260 SELEKLER, “Mehmet Çınarlı’ya Mısralaf’, Hisar Dergisi, Ağustos 1969, C. 9, S. 68, s. 11

Sarmakta bugün penbe şafaklar gibi şanla

Coşmakta sevinmekte yürekten heyecanla.”261

“Boğazın Rumeli Yakası”, Fe’ilatün / Fe’ilatün / Fe’ilatün / Fa’lün vezni ile kaleme alınmıştır.

“Suya seccade atıp geçtiğimiz toprakta

Kardeşim, gürbüz atam, şanlı dedem yatmakta.

Yatıyorlar o muazzam ve muhalled ölüler,

Yatıyorlar unutumuş da mı bilmem, yer yer.”262

Selekler, şiirin şekil ve içerik unsurlarına riayet eden bir şairdir. Ancak, şairin, Servet-i Fünun dergisinin 1928 yılında yayımlanan 1687-2 numaralı sayısında yayımlanan “Doğmadan Ölen Mısralar”, 1691-6 numaralı sayısında yayımlanan “Menekşe” ve Varlık dergisinin 40. sayısında yayımlanan “Dağlılar” adlı şiirleri vezinsiz bir şekilde kaleme alınmıştır. Bu durum, şairin, zaman zaman sanat anlayışının dışında da şiirler kaleme aldığını göstermektedir.

“Boşanan bir zenberek..

Sabah .. ince bir çığlık yükseldi kümeslerde ..

Köye giden yolların birleştiği bu yerde

Bir kadın doğruluyor kollarını açarak

Yüzü kan, üstü toprak

Ve

Dağılan bir çerçive

Gibi şimdi açılan

Ufuktan

Bir şey bekliyor gibi bakıyor uzun uzun;

Öbür ucunda yolun

Yorgun

Yaklaşan develerin önünde yürüyeni

261 SELEKLER, “Bir Harika Millet”, Sulh ve Diğer Şiirler, s. 49

262 SELEKLER, “Boğazın Rumeli Yakası”, Varlık Dergisi, 15.06.1937, C. 4, S. 95, s. 357

Cenge gidip gelmiyen oğluna benzetince,

Yeni

Bir azap burgulandı beyninde keskin, ince;

Ve önce durdu kalbi

Kaskatı bir avuçta sıkılıyormuş gibi;

Sonra, boşandı sanki çelik bir zemberekte

Kısık

Bir ses

Uzadı çıglık .. çığlık … ,,263

“Kaşanelerinden ..

Ay tenli güzeller, bu diyarda,

– Zümrütle bezenmiş bir ipek tül sarınırlar

Issız gece kaşanelerinden, Mehtaba çıkarlar da bahar da,

Aşkın sesi çınlar gibi, kırlar

Çınlardı derinden …

Gözlerde menekşe,

Güller açılır sanki dudakta.

Hep neş’ e, sevinç, kahkahalardan

Bir nağme öıülmüş …

‘Şen şarkılar’ın aksi uzakta …

Bir damla düşerken üzerinden

Bir kızdaki hisler gibi titrer de menekşe

Bir neş’e sayıklar

Z.u. mru·· tı·u· bahard an … “264

263 SELEKLER, “Doğmadan Ölen Mısralar”, Servet-i Fünun Dergisi, 13 Kanun-ı Evvel 1928, C. 65, S.

21664 87-2, s. 32 SELEKLER, “Menekşe”, a.g.d., 10 Kanun-ı Sani 1929, C. 65, S. 1691-6, s. 89

“Babam benim iri,

dipdiri

babam:

Ayağı çarıklı,

burma bıyıklı.

Anam, bağrı yanık, sazbeniz anam.

Ben, bahtı dağlarda,

tahtı dağlarda

Bilinmez bir ufkun

uzun, upuzun

Hasretini çeken, akşamın bir tunç

Turunç

gibi yanan

yanıp paslanan

Güneşine vurgun dağlı çocuğum.

Gömleği yırtmaçlı;

Çift örgü saçlı

Göz ela, dal ince, dağlı bacılar,

Şalvarı topuktan bağlı bacılar.”265

265 SELEKLER, “Dağlılar”, Varlık Dergisi, 15.08.1933, C.l, S. 3, s. 40


ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ESERLERİ

Hamit Macit Selekler, yalnızca şiir alanında değil, hukuk alanında da eserleri olan bir sanatçıdır. Selekler, 1927 yılından 1967 yılına kadar çeşitli alanlarda eserler vermiştir. Selekler’in eserlerini incelemeden önce O’nun bütün eserlerinin bir yayınevi tarafından değil, kendi imkanları ile bastırıldığını belirtmekte fayda görmekteyiz.

Şairin eserleri bahsinde deyinmeıniz gereken bir önemli nokta da şudur:

Araştırmamız esnasında yazarının Hamit Macit Selekler olduğunu gördüğümüz Antalya ile ilgili “Antalya’da Çeltik Ekimi”, “İzmir 1936 Fuarı Antalya Paviyonu”, “İzmir 1937 Fuarı Antalya Paviyonu”, “Yarımasnn Arkasından”, “Antalya’nın Sorunları” adlarında beş eser tespit ettik. Şairin oğlu Ferit Selekler, bu eserlerin babası Hamit Macit Selekler’e değil, dedesi Abdülmacid Tevfik Efendi’ye ait olduğunu belirtmiştir.264

3.1. ŞİİR KİTAPLARI

Selekler’in matbu iki adet şiir kitabı vardır. Çalışmamızın bu bölümünde şairin şiir kitaplarını kronolojik sıraya göre bir incelemeye tabi tuttuk.

3.1.1. Sulh ve Diğer Şiirler

1944 yılında İstanbul Hüsnütabiat Basımevi’nde basılan 104 sayfalık Sulh ve Diğer Şiirler, şairin ilk şiir kitabıdır. Kitabın ön sözünden önce yer alan “Dedem ve Oğlum Rüştü Selekler (1858-1938, 1940-1943) Hatıralarına H.M.S.”ifadesinden şairin bu kitabı dedesine ve aynı adı taşıyan, vefat eden oğlu Rüştü Selekler’ e ithaf ettiğini anlıyoruz. Kitabın ön sözü, “Şaire, Şiire ve Bu Kitaba Dair” başlığı ile, şairin yakın dostu ve meslektaşı Avni Givda tarafından yazılmıştır. Givda , on yedi sayfalık uzunca bir ön söz olan yazısına Arthur O’Shaughnessy’in “Biz musiki yapıcılarıyız; ruyaların ruyasını kurarız; cihanlar kaybeder, cihanlardan vazgeçeriz; fakat dünyayı ebediyen sarsan ve harekete getirenler de bizleriz.” sözü ile başlamıştır. Bir tahlil ve tenkit yazısı karakteri taşıyan bu ön sözde Givda, kendisinin ve şair dostu Selekler’ in şiire dair 264 Şairin oğlu Ferit Selekler ile 18.06.2004 tarihinde Antalya’daki hukuk bürosunda yapılan görüşme ve  görüşlerinden bahseder ve benimsemediği bir şiir anlayışı olan Garip şiirine eleştirilerde bulunur:

” … Terbiyeli bir mecliste konuşılmayacak meseleleri Çöpçü Aguş’un yahut Hamanı natırı 

Alyanak Halimenin ağzıyla önfunüze seriyorlar ve adına şiir diyorlar … Yer altında akan

lağımlan, yoğurtlu tatar böreğine olan hasret ve -yüzüne güller – basur memesinden nasıl

ölündü.ğün.ü anlatıyorlar; adına yine şiir diyorlar.. . Acayiplikte kadın şapkacılariyle

yarışarak ortaya koydukları vezinsiz, kafiyesiz, renksiz, şekilsiz, ahenksiz, manasız, iyi

nesir arasında dahi yer alına1anna imkan olmayan abuk sabuk sayıklamalara şiir diyorlar.

Hepsi heyecanlan ve iJbamlan uç, bucak, sınır ta:mmaz bir coşku.nlukta olduğu için, vezin,

kafiye, ahenk gıbi kayıtlarla bağlanamıyacaklarım anlatmak isteyen bir eda takınmışlardır.

O halde niçin şiir yazmak israrında ve yazdıkları iddiasındadırlar? Neden ellerine baltayı

alıp odun yarmıyorlar ve hudut tanımayan coşkunluklarına kayıtsız, şartsız, nanıütenabi bir

tatmin imkanı vermiyorlar?”265

Şairin altmış üç şiirin yer aldığı Sulh ve Diğer Şiirler, yedi bölümden meydana gelmiştir.

Kitabın ilk bölümü olan “Sulh ve Diğer Şiirler”, sekiz şiirden oluşur. Kitaba adını veren “Sulh” şiirleri kitabın bu bölümündedir. Bölümdeki şiirlerin tamamı; “Sulh I”, “Sulh II”, “Sulh III”, “Harbe Dair P’, “Harbe Dair IT’, “Harbe Dair III”, “Galip Sayılır Bu Yolda Mağlup”, “Biz”, II. Dünya Savaşı’ru konu almaktadır.

Sulh ve Diğer Şiirler’in ikinci bölümü “Tarih Şiirleri” başlığını taşır. “Tarih I”‘ “Tarih II”‘ “Bog.., azın Karşı Yakası” ‘ “Mazi” ‘ “İşte Camlarda Sabah” ‘ “Bayrak” , “Yitik”, “Yarıya Çekilen Bayrak P’, “Yarıya Çekilen Bayrak II”, “İnönü Söyleyor”,  Yıl”, “Bir Harika Millet”, “19 Mayıs”, “Bir Savaş Hikayesi” adlarını taşıyan on dört şiirin yer aldığı bölümdeki şiirlerin konusu adından da anlaşılacağı gibi şairin hassas olduğu millı duygular ve tarihtir.

Duygusal bir yapıya sahip olan Selekler kitabın üçüncü bölümüne “Çocuklar” adını vermiş ve bu bölümde çocuklar hakkındaki duygu ve düşüncelerini ve bebek yaşta vefat eden oğlu Rüştü Selekler’ e olan samimi duygularından bahseder. Bölümde dört şiir vardır. Bu şiirler, “Çocuklar”, “Rüştü Selekler”, “Kalbim I”, “Kalbim II” adlarını taşır.

“Aşk Şiirleri”, kitabın dördüncü bölümüdür. Ana teması aşk olan on şiirin bulundugu bu bölümdeki şiirler ‘ “Kal” ‘ “Bekle” ‘ “Resim” ‘ “Nisan Sabahı” ‘ 265 Avni GİVDA, “Şaire, Şiire ve Bu Kitaba Dair”, Sulh ve Diğer Şürler’e ô n Söz, İstanbul, 1944, s.s.

“Sabahleyin”, “Nisan Şiiri”, “Senin İçin”, “Bahar Sabahı”, “O Kalb, O Ateş Nerde?”,

“Yaş Gerek” adlarındadır.

Selekler, kendisinin sanatından bahsettiğimiz bölümde de bahsedildiği gibi Antalya’ya ve Akdeniz’e kelimenin tam anlamıyla tutkun biridir. “Işıklar ve Sesler Memleketi”, “Güzü Nisanlara Eş”, “Antalya’da Kışın İlk Günü”, “Antalya”, “Antalya’da Sonbahar” ve “Dağlılar” adlı şiirlerinden oluşan, Antalya’yı, Akdeniz’i ve Akdeniz insanını anlattığı “Nisan Sabahı’na Yemin Ederim” adlı bölüm, altı şiirden oluşmaktadır.

“Tas” adlı bölüm, şairin aşk ve sevgi içerikli şiirlerini topladığı bir diğer bölümdür. Dokuz şiirin yer aldığı bölümde, Selekler’in şöhretini sağlayan “Tas”, “Çay”, “Ol” “Sol” “Sen” “Geç Kalan” “Yabancı” “Bahçede” “Ögwl ‘ ‘ ‘ ‘ ‘ ‘ e Vakti” gibi şiirleri bulunmaktadır.

Kitapta yer alan son bölüm, “O, Bir Çocuk Gibi” adını taşımaktadır. Bu bölümde tarih, aşk gibi çeşitli konularda kaleme alınmış on iki şiir yer almaktadır. Bu bölümdeki şiirlerin adları şöyledir: “O, Bir Çocuk Gibi”, “Evimiz”, “Öyle Değil mi?”, “Bununla Beraber” , “Bir Mektup” ‘ “İzin Verirlerse I” ‘ “İzin Verirlerse II” ‘ “Dönüş I” ‘ “Dönüş II”, “Bizimkiler”, “Ölmek”, “Bahara Girerken”. Selekler, kitaptaki şiirlerin – “Bir Harika Millet” ve “Boğazın Karşı Yakası” ve “Dağlılar” hariç – tümünü hece vezni ile kaleme almıştır. “Bir Harika Millet”, Mefulü / Mefii’ılü / Mefii’ilü / Fe’ftlün vezni ile; 

“Yekpare vatan toprağı, yekpare bir ordu.

Bayraklarının gölgesi baştan başa yurdu

Sarmakta bugün penbe şafaklar gibi şanla

Coşmakta, sevinmekte yürekten heyecanla

Bir harika millet ki bugün yirmi yaşında

Bir harika millet ki kılıçlar gibi kında …

Tarihi onun başlar asırlar ötesinde,

Tarihi asırlar boyu kudret dolu, zinde

Hep şan ve şereften örülen hatıralardır.

Gök kubbede baki kalan avazesi vardır.

Alnında ışıklar gibi parlar ebediyet..

Bir harika millet.. bir mucize millet…

Doğduk yeni bir ruh ile biz yirmi yıl önce,

Nurdan bir elin çizdiği yol görününce,

Bir başka ufuk, başka sema fethine koştuk,

Açtık gelecek günleri coştuk yine koştuk.

Doğduk bizimçin yeni bir nur ile her gün

Şükra n , ebedi ruhuna, şükran Atatürk’ün.

“Boğazın Karşı Yakası”, Fe’ilatün / Fe’ilatün / Fe’ilatün / Fa’lün vezni ile yazılmıştır:

“Suya seccade salıp geçtiğimiz toprakta

Kardeşim, gürbüz atam, şanlı dedem yatmakta.

Yatıyorlar o muazzam ve muhalled ölüler,

Yatıyorlar unutulmuş da mı bilmem, yer yer.

Sanırım, hazan, o yerlerde yatan bir tek ölü.

Bir tek insan o büyük çevrede yalnız gömülü:

Başı sesler duyarak dinleniyorken Tuna’ dan,

Ayağı Akdeniz üstündeki bir fırtınadan

Serpilen dalgayı duymuş gibi ürperse gerek

Ne zaman bilmiyorum burada yatan silkinecek

Açacak toprağın altında kalan kollarını,

Tutacak eski sipahiler akın yollarını;

Ne zaman sam yeli esmiş gibi yaprak yaprak

Bu diyardan kaçacaklar cüceler haykırarak.”267

266 Hamit Macit SELEKLER, “Bir Harika Millet”, Sulh ve Diğer Şiirler, İstanbul, 1944, s. 49


“Dağlılar”, serbest nazım şekli ile; öncülüğünü Nazım Hikmet’in yaptığı kırık mısra tekniği ile kaleme alınmıştır:

“”Babam benim iri,

dipdiri

babam:

Ayağı çarıklı,

burma bıyıklı.

Anam, bağrı yanık, sazbeniz anam.

Ben bahtı dağlarda,

tahtı dağlarda

Bilinmez bir ufkun

uzun, upuzun

Hasretini çeken, akşamın bir tunç

Turunç

gibi yanan,

yanıp paslanan

Güneşine vurgun dağlı çocuğum,

Her duygum çok buruk bir tat gibidir.

Ve

ufuk neş’eme dar bir çerçive

Yel, uzun yeleli bir at gibidir.

Bu çamlı, meşeli dağlarda her gün,

Ta içinden gelir gibi gönlümün

Güneş doğuyorken altın ufuktan

İçimden bir ceylan istekle coşar.

Koşar,

koşarım da bir yol beklerim.

Geçerler oradan sevdiklerim!

Gömleği yırtmaçlı;

267 SELEKLER, “Boğazın Karşı Yakası”, Sulh ve Diğer Şiirler, s. 39

Çift örgü saçlı

Göz ela, dal ince, dağlı bacılar,

Şalvarı topuktan bağlı bacılar.”268


Eserde ‘ “Sulh f ” “Sulh II” ‘ “Sulh fil” ‘ “Biz” ‘ “Tarih II” ‘ “Yitik” ‘ “Yarıya Çekilen Bayrak f’, “Yarıya Çekilen Bayrak II”, “Bir Savaş Hikayesi”, “Kal”, “Resim”, “Sabahleyin”, “Bahar Sabahı”, “O Kalp, “O Ateş Nerede?”, “Evimiz”, “Bahara Girerken” adlan ile, sone (sonnet) nazım şekli ile yazılmış 16, “Öyle Değil mi?” adı ile terzarima (terza rimma)nazım şekli ile yazılmış 1, dörtlük nazım şekli ile yazılmış 36 şiir vardır. Dörtlüklerle yazılan şiirlerden 2’şer tanesi dört, beş ve altı dörtlükten oluşmuştur. Tek dörtlükten oluşan şiir sayısı 6, 2 dörtlükten oluşan şiir sayısı 5, üç dörtlükten oluşan şiir sayısı 19’dur. Bend nazım şeklinin esas alındığı şiir sayısı 9’dur.

Şairin, bu eserindeki, Kal (15.07.1933), Dağlılar (15.08.1933), Resim (1 Teşrin-i Evvel 1933), Sulh I (01.02.1934), Sulh .II (15.02.1934), Yitik (15.03.1934), Sulh III (01.04.1934), Bir Savaş Hikayesi (01.04.1934), Nisan Sabahı (15.04.1934), O, Bir Çocuk Gibi (15.06.1934), Evimiz (01.07.1934), Bir Mektup (15.07.1934), Öyle Değil mi? (15.08.1934), Işıklar ve Sesler Memleketinde (1 !.Teşrin 1934), İzin Verirlerse (1 II. Teşrin 1934), Bununla Beraber (15 II. Teşrin 1934), Yaş Gerek (15 İlkkanun 1934), Bayrak (1 II. Kanun 1935), Dönüş (15.02.1935), Bahçede (15.04.1935), Bizimkiler (15.06.1935), Tarih I (01.07.1935), Seninçin (15.09.1935), Tarihi Okurken (15.11.1935), Sabahleyin (15.06.1936), O Kalb, O Ateş Nerede? (15.06.1936), Antalya (1 İlkkanun 1936), Antalya’da Kışın İlk Günü (01.02.1937), Bekle (01.05.1937), Geç Kalan (15.05.1937), Bahar Sabahı (01.06.1937), Boğazın Rumeli Yakası (15.06.1937), Nisan Şiirleri (15.05.1938), Yarıya Çekilen Bayraklar (lİlkkanun 1938) adlı şiirleri Varlık dergisinde, Çay, Kal ve Sonra adlı şiirleri Nisan 1974’te şairin vefatı üzerine Behçet Necatigil’in yazısının ardından Hisar dergisinde yayımlanmıştır.

268 SELEKLER., Sulh ve Diğer Şiirler, s.s. 79-80

3.1.2. İyilik

İstanbul Gün Matbaası tarafından 1956 yılında basılan “İyilik”, şairin ikinci şiir kitabıdır. 112 sayfadan oluşan kitapta şairin 78 şiiri vardır. Selekler, “Sulh ve Diğer Şiirler”de yer alan 47 şiirine “İyilik”te de yer vermiştir. Kitabın baş sayfalarında Samuel Butler’ in “Eserinize düşmanınız tarafından meydana getirilmiş gibi bakınız, onu hayranlıkla seyrederseniz mahvolursunuz.” sözü ve “Sulh ve Diğer Şiirler”de de yer verdiği Arthur O’Shaughnessy’in “Biz musiki yapıcılarıyız; ruyaların ruyasını kurarız; cihanlar kaybeder, cihanlardan vazgeçeriz; fakat dünyayı ebediyen sarsan ve harekete getirenler de bizleriz.” sözü bulunmaktadır.

Selekler, İyilik’teki şiirlerinin hepsini hece vezni ile kaleme aldığı şiirleri arasından seçmiştir. Şiirlerin tümü, geleneksel ve yabancı edebiyatlardan aldığı nazım şekillerini ile kaleme alınmıştır. İyilik dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm, “İyilik – Şiirler” başlığını taşır. Yirmi şiirden oluşan bu bölümde şairin aşk ve insan temalı şiirleri bulunmaktadır. “İyilik”, “Sunuş”, “Nisan 1955”, “Cömerdim”, “Kırmızı Beyaz”, “Hatıra”, “Yemin”, “Sen ve Ben”, “Dünya Defterinde Kalan Adımız” ‘ “Kaybettim” ‘ “Eski Şarkı” ‘ “Bir Türkü” ‘ “Tasım Seninle Dolu” ‘ “Deneme” ‘ “Masal” ‘ “Oyuncak” , “Çamur” ‘ “Ugu darken” ‘ “Bahçıvan” ‘ ” Eylül 1955″, bu bölümdeki şiirlerdir.

Kitabın ikinci bölümü, şairin milliyetçi duygularla kaleme aldığı altı şiirden oluşan “Anavatan Üstüne 1945-1955” adını taşır. Bölümdeki tüm şiirlerin ortak teması vatandır. Bu bölümdeki şiirler şunlardır: “Anavatan Üstüne”, “Yaralı”, “Akşam Saati”, “Bir Yaz Sabahı”, “Nerde”, “Sene 1927”, “Nisan Sabahına Yemin Ederim” “Sulh ve Diğer Şiirler”de de yer verilen 47 şiir, “Nisan Sabahı’na Yemin Ederim 1928-1944” başlığı ile “İyilik”te yer bulmuştur. Şairin aşk, vatan, insan ve çocuk temalı şiirlerinden seçilen 47 şiir, “İyilik”in üçüncü bölümünü oluşturur.

Kitabın son bölümü, “Cumhuriyete, Yurda, Ankara’ya Dair … 1933 Günler 1945, Sonra 1947” başlığı ile “İyilik:”te yer bulmuştur. Bu bölüm başlığından sonra, kitabın 103. sayfasında Nutuk’tan alınan şu satırlarla karşılaşırız:

“28 Teşrinievvel günü geç vakitte, içtima halinde bulunan Fırka idare heyeti tarafından davet olundum …

Yanlarından ayrıldım. Gece olmuştu. Çankayaya gitmek üzere meclis binasını terk ederken,

koridorlarda bana intizar etmekte olan Kemalettin Sami ve Halid paşalara tesadüf ettim …

Akşam yemeğine gelmelerini Milli Müdafaa Vekili Kazını paşa vasıtasile tebliğ ettim.

İsmet paşa ile Kazını paşaya ve Fethi Beye de Çankayaya benimle gelmelerini söyledim.

Çankayaya gittiğim w:nan orada, beni gönnek üzere gelmiş Rize meb ‘usu Fuat,

Afyonkarahisar meb’usu Ruşen Eşref beylere tesadüf ettim. Onları da yemeğe alıkoydum.

Yemek esnasında, yarın Cümlnıriyet ilan edeceğiz dedim.”

Altı soneden oluşan “O’nun Eserine ile beraber bu bölümde dört şiir vardır.

“İyilik”te “O’nun Eserine” başlığı ile verilen şiir, “Dokuz Oğuz f’, “Dokuz Oğuz If’ ve

“Dokuz Oğuz ID” başlıkları ile Çığır dergisinin 1934 yılının mart, nisan ve haziran

sayılarında neşredilmiştir. Bölümü oluşturan diğer şiirler, “Günler”, “19 Mayıs”,

“Sonra” adlarını taşır.

Şair, “İyilik”teki şiirlerin tümünü hece vezni ile kaleme almış, aruz veznini hiç kullanmamıştır. Eserde, vezinsiz şiir de bulunmamaktadır. Eseri incelediğimizde karşımıza sone (sonnet) nazım şekli ile yazılmış “İyilik”, “Kırmızı Beyaz”, “Onun Eserine I”, “Onun Eserine IT’, “Onun Eserine ıır’, “Onun Eserine iV”, “Onun Eserine V” ve “Onun Eserine v r• adlarında 8 şiir karşımıza çıkar. Dörtlük nazım şekli ile kaleme alınmış şiir sayısı 11 ‘dir. Bu şiirlerden 7 tanesi 3 dörtlükten, 2 tanesi 2 dörtlükten, 1 ‘er tanesi de 7 ve 8 dörtlükten oluşur. Selekler, “İyilik”te en çok karışık düzenli bend nazım şeklini kullanmayı tercih etmiştir. Bu düzenle kaleme aldığı şiir sayısı 18 ‘dir.

3.1.3. HAMİT MACİT SELEKLER’İN ÇEŞİTLİ DERGİ VE GAZETELERDE YAYIMLANAN ŞİİRLERİ

Hamit Macit Selekler’in şiirleri, yayımlanan iki şiir kitabındaki şiirlerle sınırlı değildir. Şairin şiirleri, ilk kitabının yayımlanma tarihi olan 1944 yılından on yedi yıl önce; lise çağlarında iken Konya’ da çıkartılan Babalık adlı yerel gazetede yayımlanmaya başlamıştı. Daha sonra Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde öğrenci iken ve çalışma hayatına atıldıktan sonra şairin eserlerinde yer alan ve almayan bazı şiirleri çeşitli dergilerde yayımlanmıştır. Çalışmamızın bu bölümünde, şairin çeşitli dergilerde var olup da eserlerinde olmayan şiirlerini araştırmacılara yardımcı olması temennisi ile vermeyi uygun gördük.

Şairin ilk şiirleri Konya’ da çıkartılan yerel bir gazetede olan Babalık’ta yayımlanmıştır. Şiirlerin orijinal metinleri, çalışmamızın “Ekler” bölümünde verilmiştir.

“Yaşamak istiyorum hayat denen bu yerde,

O yalçın makamları devirerek kırarak.

Yaşamak istiyorum hayat denen denize,

Azmimin gemisine vursa da şırak şırak,

Bağrıma içten vuran kalp benzeri dalgalar.

Zevk alırım ondan ki neyi uğraştırıp da,

Nakis meyvelerini zorluklarla devşirtesin.

Zevk alırım ondan ki fikrimi taşırıp da,

Dimağımı işletip ciğerimi şişirtsin.

Ve desinler: ‘Bu onun zaferi!’ dalgalar.” 269

“Bir yol ki üstünden geçiyor rüzgar,

Saçarak ölümün korkularını.

Bir yol ki gösterir geriye bahar,

Zayıf işlerin soğuk kadını.

Bir yol ki soluyor acı bir yudum

Gibi ızdırabı yolcularına.

Bir yol ki önünde bin bir uçurum,

Çekiyor geçeni ürkünç karnına.

269Hanıit Macit SELEKLER, ”Yaşamak İstiyorum”, Bababk Gazetesi, 27 Mart 1927, s. 2

Bir yol ki boğar kudretsiz denizleri,

Ve gözler dikerler yaş yerine kan.

Bir yol ki görünür sayılı izler,

Buradan geçmiş gibi sayısız insan.

Bir yol ki, yol değil ince bir sırat,

Gay y aya düşürür bir sendeleme.

Bir yol ki, adına diyorlar ne hayat.

Ey yolcu dikkat et, düşme eleme!”270

“Yangınlara sahne olup yandı güzel yurd.

Sonsuz acı dertler ile çalkalandı güzel yurd.

Toprak bu buhar kaldı da yağmura hasret,

Bir dilbere gösterdi hazin hali: Sefalet.

Duy matemi matem dolu binlerce dudaktan,

İnler, çekerek ah! Yine yandık da kurakdan.

Kaldık eli bağrında, diyor her ova köyler,

Yaşlar ise gözlerde şikayetli bir örtü ..

Bir sen taşan kalbde ve ruhlarda keder var.

Bak dön daha rahat karın tok yaşayanlar.

Tanırım! Ne safalet ki, bugün hepsi susuz aç.

Muhtaç yaşıyorlar kuru bir lokmaya muhtaç.

Kabus gibi itmiş bu köyün üstüne açlık

Açlık yine açlık, yine açlık, yine açlık

Binlerce teşekkür dinecek artık o yaşlar,

Elbet onu,elbet onu bir kurtaracak var:

Milletle hükümet yürürüm şimdi başım dik

Atide de hürmetle mechüz yüce gençlik!”271

270 SELEKLER, “Sırat”, Babalık Gazetesi , 23 Mayıs 1928, s. 2

“Kalplerin ye’sini alınış gibi hıçkırdı sesim,

Aldı bir damla zehir kalbe, düğümlendi hüzün.

Zillet inmekde karanlıkta kısılınış sesim.

Bütün hislerim artmış olarak bitdi bugün.

Hıçkırıklar kırılırken dolu bir kase gibi,

Gece seslendi derinden dedi sus ağlama sus.

-Kuru bir sesdi bu ses çok müthiş aksi.

Ve o an çökdü karanlıkdan urulmuş kabus. “272

“Bir isteyen o hürmetle tutuşmuş kıvılcımı,

Gergin sinirlerim.de yanarken alev alev.

Haykırmalarla susturamam ben de hıncımı,

Derim, derim, bu bağrıma nasıl girdi diye.

Bazen düğümlenir de elemler bu pek hoş,

Kalbe vurur “ölüm” diye günlerce durmadan.

Bazen de der, “hayır” bu yamaçlarda bir aks,

Çarpar nabızlarımda sıcak dalgalarla kan.

Tırnaklarım açar yine bağrımda bir yara,

Bir kanlı gözyaşıyla bu ‘Mor mor çürük kapı’

Hicranla yandı ağladı çürük dağlar.”273

“Sevda başımda ateş, içimde düğüm.”

Sanki bu ölüm için ağlıyor şimdi gönlüm.

Bin bir hatırasile dünyada geçen günler,

Buğulu hayalde belirdi birer birer.

Yaşadım rüya gibi arda geçen her anı,

Yine duydum içimde en derin heyecanı.

271 SELEKLER, “Köylünün Derdi”, Babalık Gazetesi, 4 Temmuz 1928, s. 2

Z72 SELEKLER, “Gece”, a. g. g., 10 Temmuz 1928, s. 2

273 SELEKLER, “Her Yerde On1ar”, a. g. g., 13 Ağustos 1928, s. 2

Hatıralar uzaktan görünüp silindiler,

Hatıralar gözümden yaş olup indiler.

Onları mümkün olsa ifade edebilsem,

Hayallerim kırık dökük hayallerim çok müphem.

Y alruz ufuklarımda parlayan bir yıldız var.

Bir kumral çehredir bu yeşil göz ince hayaller

Ruhum doldu ve taştı

Enginlerde dolaştı.

Nihayet ayrıldığım ana takıldı kaldı.

Lokomotif vagonlar, uzayan bir karaltı,

Sesler boğuk boğuk, bağrımda kızgın alev.

Göğe bir ah sütunu uzanup kaldı, o diye,

Onda uğulduyordu sanki sesi rüzgarın

Çarpardı sanki kalbi sanki ayrılanların.

Dan! Dan! Kanayarak çaldı. ..

Lokomotif vagonlar, uzayan bir karaltı.

Ayrılık gününün bu en son hatırasıdır,

“Onlar”ın yadı artık bağrımda bir sızıdır.

Ufukta kalplerini döküp ölürken bugün

“Konya” gözümde tütdü,”Konya” gözümde tütdü.”274

“Dekor

Bütün etrafa sıcak alev alev iniyor

Etrafdaki dağların renkleri siliniyor.

Bir orman yangınının göklerde gölgesi var.

Hiçbir yanda yığılmış o gözler hasta, yorgun

Döğen altında saplar ağlıyor uzun uzun,

Yamaçlarda hıçkıran bir kağnının sesi var.

Kadınlar

Toplanmış bütün kuvvet nasırlı ellerine,

274 SELEKLER, “Ayrılırken”, Babalık Gazetesi, 15 Ağustos 1928, s. 2

O yaşlı etekleri dolanmış bellerine

Şu susuz toprak gibi tabanları çatlamış,

Kocalarına yardım ediyor bu kadınlar!

Ağızlarında yanık laflı bir türkü var.

Zayıf vücutlarında zayıf bir dalgalanış.

Çocuklar

Dutlar arasında yok olur bir kırık ses.

Demetler gibi dolgun, kağnı gibi tek nefes.

Çocuklar oynaşıyor o sap sarı yığında

Kadid başlar üstüne kimi böyle meşin girmiş.

Soluk dudaklarını kırıyor iki diş

Simsiyah bir donukluk var göz çukurlarında.

Erkekler

Görünür kollarında kudret kıvrımlanarak

Ensesini yarın da böylece taşıyacak

Bir gurur veriri ona almndan sızan ter

Lakin gölün yüzüne bir hüzün işler kışın

“Her gün saban başında topladığı kederler.”

Ben

Kadın erkek ve çocuk didinen beş on yaşla

Son anda bir gözünü kaybetmiş arkadaşla

Sonra kof başaklara bandım, ruhum daraldı.

Bir istekle uzandım mera denen engine

Hiç gözyaşı dökmedim köylünün bu haline

Vah! Senin de kalbini bir güzel yüz mü çaldı?”275

275 SELEKLER, “Hannan”, Babalık Gazetesi, 5 Eylül 1928, s. 2

Selekler’in şiirleri Babalık gazetesinden sonra Servet-i Fünun-Uyanış dergisinde yayımlanmıştır. Dergideki şiirlerin isimleri yayımlanma sırasıyla şu şekildedir: Doğmadan Ölen Mısralar, Dağ Başında Türküler, İstemem, Menekşe.

” Boşanan bir zemberek ..

Sabah .. ince bir çığlık yükseldi kümeslerde …

Köye giden yolların birleştiği bu yerde

Bir kadın doğruluyor kollarını açarak

Yüzü kan, üstü toprak

Ve

-Dağılan bir çerçive

Gibi şimdi açılan

Ufuktan

Bir şey bekliyor gibi bakıyor uzun uzun;

Öbür ucunda yolun

Yorgun

Yaklaşan develerin önünde yürüyeni

Cenge gidip gelmiyen oğluna benzetince,

Yeni

Bir azap burgulandı beyninde keskin, ince;

Ve önce durdu kalbi

Kaskatı bir avuçta sıkılıyormuş gibi;

Sonra, boşandı sanki çelik bir zemberekte

Kısık

Bir ses

Uzadı çığlık .. çığlık … “276

7:76 SELEKLER, “Doğmadan Ölen Mısralar”, Resimli Uyanış Dergisi(Servet-i Fünun Yerine), 13

Kanun-ı Evvel 1928, C. 65, S. 1687-2, s. 32

“Türkümü bırakmış ilerliyorum ..

İçimde çatlıyan bir damar var da

Türkümü bırakmış ilerliyorum ..

Ve ayak seslerim karşıdaki yarda

İçimden geçeni gene yok bilen;

O bile bilmemiş, hissetmemişti;

Buna aşinayım yalnız burada ben.

Haykırmak isterim! Fakat ne, niçin?

Bestesi manasız bir çığlık olur

Bağrıma dağ olan bu içlenişin ..

Durmadan dağları aşsam diyorum ..

Gözümün yettiği yerlere kadar

Durmadan dağları aşsam diyorum ..

Onlar bu isteği anlayamazlar … “277

“Yok! İstemem, istemem artık onu çalmayın

Altında sarı ayın ..

O şarkıyı dinlerken onu ağlar görmüştüm,

Ben ondan ayn düştüm ..

O gülü göstermeyin kalbim kopacak gibi ..

O dağılan bir goncadan düşen bir yaprak gibi

O göz kapaklarını, kapanırken öpmüştüm;

Ben ondan ayrı düştüm … “278

277 SELEKLER, “Dağ Başında Türküler”, Servet-i Fünun Dergisi, 20 Kanun-ı Evvel 1928, C. 65, S.

1688-3, s. 48

278 SELEKLER, “İstemem”, a.g.d., 27 Kanun-ı Evvel 1928, C. 65, S. 1689-4, s. 55

“Kaşanelerinden ..

Ay tenli güzeller, bu diyarda,

-Zümrütle bezenmiş bir ipek tül sanırlar

Issız gece, kaşanelerinden,

Mehtaba çıkarlar da baharda,

Aşkın sesi çınlar gibi, kırlar

Çınlardı derinden …

Gözlerde menekşe,

Güller açılır sanki dudakta.

Hep neş’ e, sevinç, kahkahalardan

Bir nağme örülmüş …

‘Şen şarkılar’ın aksi uzakta …

Bir samla düşerken üzerinden

Bir kızdaki hisler gibi titrer de menekşe

Bir neş’e sayıklar

Zu.. mru·· tı·u· ba h a r da n … “279

Selekler’in şiirleri, Servet-i Fünun dergisinden sonra Çığlık dergisinde yayımlanmaya başlamıştır. Derginin 10., 11. ve 14. sayılarında Dokuz Oğuz I, Dokuz Oğuz il ve Dokuz Oğuz III isimleri ile yayımlanan şiirler, şairin Sulh ve Diğer Şiirler adlı eserinde Onun Eserine I, Onun Eserine il ve Onun Eserine 111 isimleri ile yayımlanmıştır. Selekler’in, zamanın Milli Eğitim Bakanı ve şairin yakın dostu Reşit Galip’ in vefatı üzerine ve Atatürk’ün ölümünden duyduğu acı ile yazdığı şiirler ve de Fransız şair Paul Geraldy’ nin Dualisme adlı eserinin çevirileri bu dergide yayımlanmıştır.

279 SELEKLER, “Menekşe”, Servet-i Fünun Dergisi, 10 Kanun-ı Sani 1929, C. 65, S. 1691-6, s. 89

“Toprağa seslenip ‘Şimdi nerdesin?’

Diye soruyoruz, işitmez misin?

Yürek çarpıntılı, gönül tasalı,

Düşünce, mustarip, ‘Şimdi nerdesin?’

Sesimiz dönüyor, bize geliyor

Uzaktan elenip ‘Şimdi nerdesin?’

Bu ses dağılmada, bölünmededir

Yasla örselenip; ‘Şimdi nerdesin?’

Ömür mü vefasız, dünya mı, gün mü?

Sabah mı karanlık, akşam mı hazin?

Seni seviyorduk, benimsemiştik:

Doktor Reşit Galip şimdi nerdesin?”280

“Yurdun semalarında gönüllerde sonbahar,

Her yerde yas ve gözyaşı, her yerde sonbahar ..

Bir sonbahar sabahı üful etti bir güneş,

Bir sonbahar sabahı, Ata’m kainata eş,

Sonsuz ve muhteşem Atatürk etti irtihal …

Bir millet arkasında O’nun kaldı pürmelal.

Sarmıştı sevgisile bütün bir cihan O’nu,

Sevdikti Tanrılaştırarak her zaman O’nu,

Her şey fedaydı uğruna … Kalbimde kan O’nun,

Canan ve can O’nun …

Sesler içimde haykırıyor; yan, kül dağıl;

Sesler, derin; ölüm gibi, sesler çağıl çağıl

Bir perde geldi görmüyor etrafı gözlerim,

Ben matem eylerim, yanarım, matem eylerim.

Gökler yıkılsın, istiyorum nerde sonbahar?

Yurdun semalarında, gönüllerde sonbahar.”281

280 SELEKLER, “Cebeci’de”, Çığır Dergisi, Şubat 1934, S. 10, s. 185

“Sen; ‘benim piyanom, benim güllerim.’

‘Senin kitapların, senin köpeğin.’

Diye söylüyorsun, sevgilim, niçin?

Bakışların iki ışıktan damla ..

Gün olur dersin ki; ‘kendi paramla

Bunları kendime almak isterim.’

Nem varsa senindir. Bu, böyle iken

Neden bu çarpışma sözlerdeki:

Benimki, seninki, seninki, benimki.

Sevseydin sen eğer beni derinden?

O zaman ‘kitaplar ve köpek’ derdin.

‘Bizim güllerimiz’ diye söylerdin.”282

Varlık dergisinde Selekler’in 1933-1938 yılları arasında otuz altı şiiri yayımlanmıştır. Bu şiirlerden ikisi hariç hepsi “Sulh ve Diğer Şiirler”de bulunmaktadır.

“27-12-1335” ve “Güneşe Doğru” adlı şiirler, Varlık’ta yayımlanıp da şairin eserlerinde olmayan şiirlerdir:

“Akdeniz kıyısına vardım, kendiliğimden,

-Neden varasım geldi, neyi göresim geldi,

Bilemiyordum.- Ancak işte o, mevsim geldi,

Vardım, suda bahara dalmak istediğimden.

Sular haber getirir, dedim, başka iklimden:

Bir şey sorasım geld enginden sesim geld

Sesleri uzun saçlar gibi öresim geldi;

Ahenginin içinde kalmak istediğimden …

281 SELEKLER, “Mersiye”, Çığır Dergisi, Ocak-Şubat 1939, C.7, S. 74-75, s. 20 282 SELEKLER, “İkilik”, a.g.d., Mayıs-Haziran 1935, S. 29-30, s. 12

Deniz, sesler, ilkbahar … yeniden doğuyorum,

Yahut, geçmiş içimde taze filiz veriyor.

Suda güneş, kanımda eski günler eriyor.

Deniz, sesler, ilkbahar .. varlığımda, bir tohum;

Akıncı ataların bıraktıkları duygu:

Yeniye ve güzele, güne, güneşe doğru .. “283

“Bu şehir yeniden kuruldu yavrum,

Bu da hepsi gibi onun eseri.

Bilseniz ne kadar çok seviyorum

Bozkırda yükselen bu yeri.

Bir gündü bu şehre birinci kanun

Bir parıltı gibi verdi o eri.

Sesi inan dolu, tatlı ve olgun,

Ummandan bir damla gibi gözleri. ..

Bu şehir ondaki sırra ererek,

Bütün sevgisiyle gönül vererek,

Koynunda görmeğe canatıyordu.

Aydınlık ümitler vardı sesinde,

Gözleri parlıyor, düşüncesinde

Yepyeni bir cihan yaratıyordu. “284

Hisar dergisi Hamit Macit Selekler’ in şiirlerinin yayımlandığı bir diğer dergidir. Şairin, “Çanakkale’ye”, “Sone”, “Sabah”, “Mehmet Çınarlı’ya Mısralar” ve “Nisan 1971” gibi şiirleri bu dergide yayımlanmıştır:

283 SELEKLER, “Güneşe Doğru”, Varlık Dergisi, 01.06.1934, C.l, S. 22, s. 342

284 SELEKLER, “27-12-1335”, a.g.d., 1 II. Kanun-ıEvvel 1934, C. 1, S. 12, s. 184

“Elveda ikinci çocukluğuma,

En iyi, en güze içli duyguma.

Kendimden ışıklar, renkler verdiğim

Bahçevam olup yetiştirdiğim

Y almz benim için açan çiçeğe,

İçten inandığım büyük gerçeğe,

Bildiğim, gördüğüm, sevdiğim yüze,

Boğaz sularına vuran gündüze,

Yağmurlu sabaha, beyaz öğleye,

Elveda, elveda Çanakkale’ye”285

“Fatih’te Hüsambey mahallesinde-

Odamda yalnızım, pencerem açık,

Gündüz: Pınarlardan boşalan ışık,

İstanbul: Bir sıcak yaz öğlesinde.

Zaman bir kır atın gür yelesinde

Dünya, bana göre bir kaç adımlık.

Sen varsın yaşamak için, tadımlık

Y almz seni duysun kalp, özlesin de

Buruşmuş gül gibi parmaklarımda

Gündüzler, geceleri ümit ve keder

Her şey hasretinle başlar ve biter.

Odamda senenin sekiz temmuzu,

Tükrüğünün tadı, terinin tuzu,

Kanının ekşisi dudaklarımda. “286

285 SELEKLER, “Çanakk:ale’ye”, Hisar Dergisi, Mart 1965, C. 5, S. IS, s. 5

286 SELEKLER, “Sone”, a. g.d. , Ocak 1965, C. 5, S. 13, s. 7

“Duymak ve düşünmek ve tahayyül edebilmek.

Bir aşka tutulmak … O’nu sevmek ve sevilmek.

Bir gül gibi bir yüzde açan sevgiyi görmek

İklimleri, mevsimleri mısralara örmek.

Toprakta tüten lezzeti buğday başağından.

Yaz günlerinin hazzını almak sarışından.

Dağlarda, denizlerde, bulutlarda, şafakta,

Gözlerde, bakışlarda, duruşlarda, dudakta.

Her gün beliren gonca güzellikleri dermek;

Kalbindeki öz cevheri insanlara vermek! “287

“Nisan, dalda yeşil, bulutta beyaz,

İzmir’ de renklerin coşkunluğudur.

Mersin’ de ansızın geliveren yaz;

Erciyes dağında tüten buğudur.

Türkiye’m baharın öz çocuğudur,

Sen varsın, biz varız, umutta beyaz,

Bir çağrı sesi var; sevginde huzur

Ve bakışlarında gülüveren yaz 1

Andolsun sularda ışıyan güne,

Sabaha, öğleye, akşam üstüne,

Kaderimsin, düşüncemsin, duygumsun!

287 SELEKLER, “Mehmet Çmarlı’y a Mısralar”, Hisar Dergisi, Ağustos 1969, C. 9, S. 68, s. 11

Güzelliğin için sana an.dolsun!

Toprağım, vatanım, yurdum, sevgilim,

Acım, tatlım, sarışınım, yeşilim!”288

“Anıttepe, Ar sokağı, Gençlik caddesi,

Sabah .. kuşlar kanat kanat, bir çocuk ses

Ak bir bulut, penceremde bir tü4 incecik,

Sonra serin, sonra yeşi4 sonra mavilik.

Bir tomurcuk açar gib içimde bir hal,

Bir yavru kuş uçar gibi, içimde bir hal.

Yine eski günler olsa, bir çocuk olsam

Ve geçmişte sevindiğim günü bulsam.

Hatıramda o g ü n asla solmayan nakış

Akdeniz’ e ulaşılmış, İzmir alınmış,

Yine eski günler olsa seninle birlik,

Sevinirdik, sevinirdik, çok sevinirdik.

Bir noktada birleşseydi gerçekler hayaı

Bir noktada birleşseydi dün, bugün, yarın.

Yine ince, yine güze4 yine sarışın,

Karşı yoldan çıkıverse MUSTAFA KEMAL.”289


Kemal Hayam Dağlıoğlu’nun Ankara’da yayımlanan Çaba Dergisi’nde yayımlanan “Hamit Macit Selekler ve (iyilik)” adlı yazısında şaire ait olduğunu belirttiği “Dört Yön”, “İyilik” ve adı belirtilmeyen şiirler de Selekler’in eserlerinde bulunmayan şiirlerdir:

288 SELEKLER, “Nisan 1971”, a.g.d., Temmuz 1971, C. 11, S. 91, s. 4 289 SELEKLER, “Sabah”, Hisar Dergisi, Kasım 1967, C.7, S. 47, s. 9

“Doğuda sen varsın, aydınlığım sen

Batı ufkundaki renkler de senden.

Kuzeyden fırtına olup da esen,

Güneyden kıblem sen, tapdığım sen.”290

“Sabah dua yerine

Dilimde şarkı sensin

Her şey iyilik için

İyilik üzerine

Her an her yerde yine

Yüzümüzün akı sensin

Her şey iyilik için

İyilik üzerine

Ve derinden derine

Kalbimin aşkı sensin

Kalbim iyilik için

İyilik üzerine.”291

“Besbelli bir cadı bana ilenmiş

Elli üç yıl önce doğduğum sabah

Önümde duruyor, büyük ve geniş:

Öldürdüğüm bahar, boğduğum sabah.”292


Bütün bu dergilerde yayımlanan şiirlerden başka, Selekler’in çeşitli yazarlara ait bazı kitaplarda yayımlanmış şiirleri vardır. Halil Soyuer, aşağıda 29° Kemal Hayam DAĞLI OĞLU, “Hamit Macit Selekler ve (iyilik)”, Çaba Dergisi, Haziran 1968, S. 20, s. 5

291 DAĞLIOĞLU, “Hamit Macit Selekler ve (iyilik)”, a.g.d., s. 5

292 DAĞLIOĞLU, “Hamit Macit Selekler ve (iyilik)”, a.g.d., s. 6

verdiğimiz şiirin ortaya çıkış hikayesinden şöyle bahseder: “Hamit Macit Selekler Antalya’lıydı… Kendisini tanıyışım, Ankara’ da Yüksek Hakimler Kurulu Üyesi bulunduğu zamana rastlar. Sık sık ziyaretine giderdim … Yine bir gün, Yüksek Hakimler Kurulu’ndaki odasına gitmiştim. Camdan dışarıyı seyrediyordu. Bir şeyler mırıldanır gibiydi. Dostça uzatmıştı elini ve dinle demişti:

Gözlerin, gözlerim ve gözlerimiz

Anlaşırlar derin bakışlarla

Görünür her bakışta, sen, ben, biz …

Parlayan solmayan nakışlarla.

Aşkı duymakta terleyen derimiz,

Sönmüyor hiç dudaklarının ateşi

Yanıyor değdiğinde her yerimiz

Kanımız bir limon kadar ekşi.

Akdeniz sahilinde bir bahçe

Güneş altında işveyle yanar

Portakallar ve hurmalar, narlar,

Sımsıcak gündüzün sonunda gece.

Meyvalar süt beyaz, büyük, tatlı,

Mevsimin sönmüyor bakır rengi

Bedenin ak, köpük köpük tatlı

Fildişinden omuzların sanki.

Gözlerin hep zafer kazanmışlar

O bakışlar yenilmemiş asla

Benim ömrümde başlıyor kışlar

Senin ömrün baharda Mandubala”293

293 Halil SOYUER. “Hamit Macit Selekler”, Anılarla Şairler Albümü I, Ankara, 1982, s. 117

Halil Soyuer, aruzla yazılmış aşağıdaki şiirin yazılma hikayesinden şu şekilde bahseder: ” Bir gün, Çaba dergisi yönetim yerine gelmişti. Derginin o ayki sayısında şair Azmi Güleç’in aruzla yazılmış bir şiiri vardı. Öylesine beğenmişti ki bu şiiri, Azmi’yi tanımak istiyordu. İki gün sonra Azmi’yle Selekler’i karşı karşıya getirmiştim. Selekler, bu buluşmaya aruzla yazdığı ve Azmi Güleç’ e ithaf eylediği yepyeni bir şiiriyle gelmişti:

Ufkunda şafaklar tutuşurken suya indim

Dün Barbaros’un gezdiği sahile indim.

Coşmuştu deniz, rengi parıldardı solardı,

Coşmuştu da üstünde bütün heybeti vardı.

Baktım ona hürmetle durup bir kenarından

Sandım yine Türk-Akdeniz’in mor sularından.

Geçmekte şeref mevkibi, kalyon ve kadırga,

Bayraklarının gölgesi vurmuş gibi utka.

Bir konca sabah aktı semadan yere doğru,

Kuşlar da kanatlandı hemen göklere doğru.

Kuşlar, ebedi gökte şehitler gibi hürdü

Ecdadıma kuşlar da selam sevgi götürdü. “294

Halil Soyuer, Selekler’in aşağıdaki şiiri yazış hikayesinden şu şekilde bahseder: “Bir bahar öğlesiydi. Ankara taptaze bir baharın kollarındaydı. Ziyaretine gitmiştim. Birlikte yemeğe çıkmıştık. O gün bir başka sevinç vardı halinde. Uçacakmış gibiydi. Dallarında yepyeni bir baharın tünediği iri yapraklı bir ağacın altına çekilmiştik. Bir şiir okumaya başlamıştı. Doğadaki bu taptaze uyanış kanlardaki bu kaynama coşturmuştu onu:

294 SOYUER, “Hamit Macit Selekler”, Anılarla Şairler Albümü I, Ankara, 1982, s. 119

Zeytin yaprağı yeşil aman bir yar elinden

Vatan toprağı yeşil, aman bir yar elinden.

Baktıkça başım döner gözlerinin rengine

Zümrüt kaynağı yeşil, aman bir yar elinden.

Dağın gümüş buğusu, denizin laciverdi

Fidan, tomurcuk, filiz ve sevilmek ümidi

Sen insanı bilirsin, aman bir yar elinden

Nisan .. çocukluğumuz bu sabah geliverdi.”295

“Bize her gün onunla neşe gelir

Daima şen, şirin ve neşelidir.

Bazı süssüz kıyafetiyle onu

Sanırız bir demet hanım elidir.

İki kalp her zaman baharı anar

Gibi meftun o ismi anmadalar.

Samed’ in düşmüyor dilinden adı,

Haınid’in daima dilinde o var.

Bizi bir demde sarmış olsa hüzün,

Kalsa bir lahza kalbimiz üzgün

Biz onun isteriz tebessümünü

O gülüşler şifası gönlümüzün.

“Yapraklara düşen güneşteydi yaz

On iki haziran sabahı ve sen …

Ellerinde çiçek, gülerek beyaz,

Bir sevinç içinde girdin eve sen.

295 SOYUER, “Hamit Macit Selekler”, Anılarla Şairler Albümü 1, Ankara, 1982,s. 120

296 Samet AĞAOĞLU, İlk Köşe ( Edebiyat Hatıraları), Ağaoğlu Yayınevi, İstanbul, 1978, s. 64

Varlığım dopdolu yine seninle

Dünyamı kuşatan tek çerçeve sen.

Sen de yalnız beni duy, beni dinle,

Yaşa yalnız beni, seve seve sen … “297


3.2. HUKUK ALANINDAKİ KİTAPLARI

Hamit Macit Selekler, Ankara Üniversitesi Hukuk Fak:ültesi’ni bitirdiği 1931 yılından, vefat ettiği 1974 yılına kadar hayatını bir hukukçu olarak kazanmıştır.

Şiir alanında sanat yapma amacını, “Sanat için sanat” şeklinde özetleyebileceğimiz Selekler, toplumsal faydayı düşünerek de eserler vermiştir. Şairin oğlu Ferit Selekler, babası Hamit Macit Selekler’ e ait “Suçlu Sanılan” adlı bir eserden bahsetmektedir. Ferit Selekler, bu kitapta, bir dilci hassasiyetiyle, eserin basıldığı zamanlarda kullanılan “Maznun” sözcüğü yerine “Suçlu Sanılan” sözcüğünün kullanıldığını ve Hamit Macit Selekler’in, günümüzde kullanılan şekli ile kimlere sanık veya suçlu denebileceği açıkladığını belirtmiştir.

3.2.1. İzahlı Milli Koruma Kanunu

Daha önce de belirtildiği gibi Selekler, 10.04.1942 – 8.01.1948 tarihleri arasında İstanbul Millı Korunma Asliye Mahkemesi Müdde-i Umumi Muavinliği görevinde bulunmuştur. Bu görevde bulunduğu süre zarfında meslektaşı Tahsin Okur ile birlikte kaleme aldığı ilk eseri olan “İzahlı Milli Koruma Kanunu”, İstanbul Kenan Matbaasında basılmıştır ve eser 207 sayfadır. Kitabın yazarları kitabın yazılma amacını kitabın başında “Maksat” başlığı ile şu cümlelerle belirtmişlerdir:

“Bizi yakından tanıyan arkadaşlann gösterdikleri arzu ve devamlı ısrarları üzerine, mesaimizden tasarruf edebildiğimiz zamanlarda bu kitabı yazmak mecburiyetini hissettik. Milli Korunma Kanumı’nun halen mes’i olan maddelerini tertipleyerek mucib sebepler layihalannı, müesser temyiz içtihat ve kararlarını ve tatbikatı göz önüne alarak, kendi görüş ve anlayışımızla izaha çalıştık.

Bununla beraber, 3780 sayılı Milli Korunma Kanunu ile bunu tadil eden diğer kanunları kitaba almayı faydalı bulduk”

297 SOYUER, “Hfunit Macit Selekler”, a.g.e., s. 119


3.2.2. Anayasa ve Üzerinde Bir Deneme ile Yeni Terimlerin İzahı

Selekler’in 1945 yılında kaleme aldığı eser, İstanbul Cihan Kitaphanesi’nde basılmıştır ve 53 sayfadır. Tahsin Ok:ur’a ithaf edilen eser, anayasada yer alan ve kökeni Arapça ve Farsça olan sözcüklere Türkçe karşılıkların teklif edildiği bir sözlük mahiyetindedir. Eserin ön sözünde şu cümleler, Selekler’in bu eseri kaleme alma sebebini anlatır mahiyettedir: “Dil devrimi, Türk aydınlarının, yazarlarının ülkülerinden idi. Bugün anayasa ile devlet bu devrimin temel taşını koydu. Başarısını, zaferini ilan etti.” 299 Kitapta yabancı kökenli sözcüklere önerilen Türkçe karşılılara şu örneklerive rebiliriz. Örneğin, “celse” sözcüğü için “oturum”, “salahiyet” sözcüğü yerine “yetki”, “rey” sözcüğü yerine “oy” sözcüğü, “tahsisat” sözcüğü yerine “ödenek” sözcüğü Selekler tarafından kamuoyuna teklif edilmiştir.

Selekler’in bu çalışması, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve Türk Dil Kurumu tarafından takdirle karşılanmıştır.

3.2.3. Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu ve Üzerinde Düşünceler, Açıklamalar

Selekler’in İstanbul Millı Korunma Savcı Yardımcısı sıfatı ile keleme aldığı eser, İstanbul İktisadi Yürüyüş Matbaası ve Neşriyat Yurdu tarafından 1945 yılında neşredilmiştir. 79 sayfalık eserde Selekler’in, TBMM tarafından Ol. 06. 1945 tarihinde  olunan 4753 kanun numaralı Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu ile ilgili düşüncelerini görmekteyiz.

298 Tahsin OKUR, Hamit Macit SELEKLER, İzahh Milli Koruma Kanunu, İstanbul, 1944, s. 4

299 Hamit Macit SELEKLER, Anayasa ve Üzerinde Bir Deneme ile Yeni Terimlerin İzahı, İstanbul,

1945, s. 3


SONUÇ

1909-1974 yılları arasında altmış beş yıllık bir hayat süren Hamit Macit Selekler, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı içerisinde hak ettiği yeri bulamamış birsa natçıdır. Eserlerinde, Doğu ve Batı kültürlerinin bir sentezini yapan Selekler, gerek anlam alanında gerekse de şekil alanında iki kültürün edebiyatlarının karakteristik unsurlarını, insan olgusunu sanatının merkezine alarak kaynaştırmasını bilmiştir. Bu yönüyle, medeniyetlerden beslenen bir sanatçı olan ve şiirinin mükemmeliyetini, taraflı fsız tüm otoritelerin kabul ettiği Yahya Kemal Beyatlı’nın çizgisinde eserler vermiştir.

Sanat yapma amacını “sanat yapmak” olarak özetleyebileceğimiz Selekler, zamanında revaçta olan şiirden toplumsal bir fayda bekleme anlayışının dışında kalmış ve hiçbir ideolojik görüşün etkisinde kalmadan eserlerini vermiş ve yeri geldikçe savundukları ideolojiyi sanat sahasında bahis unsuru yapan sanatçıları da eleştirmiştir.

Döneme hakim olan hükümetin yanında tavırları eserlerinde hissedilse de bu tavır bir beğeniden öteye gitmemiş ve propagandaya dönüşmemiştir. Lirik üslupla her konuda şiirler yazması Selekler’in en dikkat çekici yönlerindendir. Lirik üslubu çokça kullanan şairin, sevecen, ağır başlı, mütevazı ve duygusal bir yapıya sahip olması bunun en önemli sebebidir. Hamasi konuları bile lirik bir üslupla kaleme alan şair, bu konuda son derece başarılıdır. Asıl mesleği hukukçuluk olan şair, düşünceyi ve aklı esas alan mesleği ile duyguları esas alan şairliğini birbirine karıştırmadan dönemi içerisinde son derece başarılı eserler vermiştir. İnsan olgusuna ait hemen her konuda şiirler kaleme almış olan Selekler, bu konuları yerli ve yabancı nazım şekilleri ile şiire kendine has üslubunu katarak şiirlerini okuyucusunun beğenisine sunmuştur. Samimiyet, Selekler’in bütün şiirlerinin ortak unsurudur. Geleneği şiirinin içerisine ustalıkla kaynaştırmış bir şair olan Selekler’in, Osmanlı’ya olan derin bağlılığını Fransız edebiyatından alınmış bir nazım şekli olan “Sonnet” ile işlemesi Selekler’i dönem içerisindeki farklı kılan özelliklerindendir. Sone türü, şairin en çok kullandığı nazım şekillerindendir. Ahmet Muhip Dranas’a göre, Türk Edebiyatı’nda, tam anlamı ve disiplini ile “sone”ler yazmış şair, Hamit Macit’tir. Şiirlerinin büyük bir çoğunluğu, şiirin şekil unsurlarını son derece dikkatli bir şekilde kullanarak kaleme alınmıştır. Dil konusunda da son derece hassas olduğunu bildiğimiz Selekler, Türk şiir diline yeni katkılarda bulunmak için sürekli çalışmalar yapmış bir sanatçıdır. Bütün bu özellikleri ile Selekler, Yahya Kemal Beyatlı’nın en önemli takipçilerindendir.

Ek 7.1: Hamit Macit Selekler ve ailesi İsmet İNÔNÜ ailesi ile birlikte.

Ek 7.2: Hamit Macit Selekler, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi birinci sınıf öğrencisi iken.

Ek 7.3.: Hamit Macit Selekler, babası Abdülmacid Tevfik Efendi, kardeşleri Adnan ve Vacid Selekler ile.

Ek 7.4.: Hamit Macit Selekler, dedesi Mebmed Rüşdi Efendi, babası Abdülmacid Tevfik Efendi ve oğlu Ferit Selekler ile.

Ek 7.5: Hamit Macit SELEKLER’in Antalya Büyükşehir Belediyesi Andızlı Mezarlığı’ndaki kabri.

Ek 7. 6: Şairin oğlu Ferit SELEKLER ile 18.06.2004 tarihinde yaptığınıız görüşme.

KAYNAKÇA

Kitaplar

1. Edebiyat Tarihleri , Ansiklopediler ve Sözlükler

BEHRAMOĞLU, Ataol, Son Yüzyıl Büyük Türk Şüri Antolojisi, C. il, Sosyal Yayınlar, İstanbul, 1997 

GEÇER, İlhan, Cumhuriyet Döneminde Türk Şüri, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 1987 

IŞIK, İhsan, Yazarlar Sözlüğü, Risale Yayınları, İstanbul, 1990 

KAPLAN, Mehmet, Şür Tahlilleri I, (Tanziınat’tan Cumhuriyete), Dergah Yayınları, 9. B., İstanbul, 1985

Şür Tahlilleri i l (Cumhuriyet Devri Türk Şiiri), Dergah Yayınları, 4. B., İstanbul, 1988

Cumhuriyet Devri Türk Şiiri, Başbakanlık Kültür MüsteşarlığıCumhuriyetin 50.yıldönümü Yayınları, İstanbul, 1975

Kültür ve Dil, Dergah Yayınları, 8. B., İstanbul, 1983 

KAPLAN, Mehmet, ENGİNÜN, İnci ve Diğerleri, Atatürk Devri Türk Edebiyatı, C.II, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1979

 KURDAKUL, Şükran, Çağdaş Türk Edebiyatı 3, Cumhuriyet Dönemi I, Şiir, Evrensel Basım Yayın, 4. B., İstanbul, 2000 

KURNAZ, Cemal, Türküden Gazele, Halk ve Divan Şiirinin Müşterekleri Üzerine Bir Deneme, Ak.çağ Yayınları, Ankara, 1997 

Memet Fuat, Çağdaş Türk Şiiri Antolojisi, Adam Yayınları, 5. B., İstanbul, 1991 

NECATİGİL, Behçet, Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü, Varlık Yay., İstanbul 1980 

ÖZKIRIMLI, Atilla, Türk Edebiyatı Ansiklopedisi, Dergah Yayınları, C.II, İstanbul, 1992

Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, İstanbul, 1985-86 

Türk Dili, Türk Şiiri Özel Sayısı IV (Çağdaş Türk Şiiri), Sayı:481-482,Ocak-Şubat 1992

Türk Şiiri Özel Sayısı m (Halk Şiiri), Sayı: 445-450, Ocak-Haziran 1989


Diğer Kitaplar

AĞAOĞLU, Samet, İlk Köşe (Edebiyat Hatıraları), Ağaoğlu Yayınevi, İstanbul, 1978, ss. 62-63

AK.SAN, Doğan, Şür Dili ve Türk Şür Dili, Ankara, 1993

BELGE, Murat, Edebiyat Üstüne Yazılar, İletişim Yayınları, İstanbul, 1998

BEYATLI, Yahya Kemal, Kendi Gök Kubbemiz, İstanbul Fetih Cemiyeti, 15. B., İstanbul, 2001

BOZKURT, Nejat, Sanat ve Estetik Kuramları, Sarmal Yayınevi, 2. B., İstanbul, 1995

BULAÇ, Ali, Kur’an-ı Kerim ve Türkçe Anlamı, Bakış Yayınları, İstanbul COŞKUN, Nusret Safa, Milli Bir Edebiyat Yaratabilir miyiz?, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 1938

ÇETİN, Nurullah, Şür Çözümleme Yöntemi, Ankara, 2003

DOĞAN, D. Mehmet, Büyük Türkçe Sözlük, İz Yayıncılık, 11. B., 1996

DEVELLİOĞLU, Ferit, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lu.gat, Aydın Kitabevi Yayınları, Ankara 1997

EDİBOĞLU, Baki Süha, Bizim Kuşak ve Ötekiler (36 Şair Üzerine Anılar ve Şiirler), Varlık Yayınevi, İstanbul, 1968

ENDER, Muzaffer, Milli Edebiyat ve Sonrası, İstanbul, 1967

ERCİLASUN, Bilge, Yeni Türk Edebiyatı Üzerine İncelemeler I, Akçağ Yayınları, Ankara, 1997

GÖZLER, H. Fethi, Hece Vezni, İnkılap ve Aka Yayınevleri, İstanbul, 1980

İLHAN, Atilla, Elde Var Hüzün, Bilgi Yayınevi, 7. B., Ankara, 1998

İmla Kılavuzu, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1996

KARALİOĞLU, Seyit Kemal, Türkçe ve Edebiyat Sözlüğü, Okat Yayınevi, 2. B., İstanbul, 1967

MORAN, Berna, Edebiyat Kuramları ve Eleştiri, Cem Yayınevi, İstanbul, 1991

MUMCU, Ahmet, Türk Devriminin Temelleri ve Gelişimi, İnkılap ve Aka Yayınevi, 5. B, İstanbul, 1979

PALA, İskender, Divan Edebiyatı, ôtüken Neşriyat, 2. B., İstanbul, 1996

SAFA, Peyami, Sanat, Edebiyat, Tenkit, Ötüken Neşriyat, 3. B., İstanbul, 1978

SAZYEK, Hakan, Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde Garip Hareketi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Mayıs, 1996

SEYİDOĞLU, Halil, Bilimsel Araştırma ve Yazma El Kitabı, Güzem Yayınları, 8.B., İstanbul, 2000

SELEKLER, Hamit Macit , İzahlı Milli Koruma Kanunu, İstanbul, 1944

Sulh Ve Diğer Şiirler, İstanbul, 1944

 A n a y a s a Ve Üzerinde Bir Deneme İle Yeni Terimlerin stanbul, 1945

Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu Ve Üzerinde Açıklamalar, Düşünceler, İstanbul, 1947

İyilik:Şiirler, İstanbul, 1956

SOYUER, Halil, Anılarla Şairler Albümü I, Ankara, 1982

TANPINAR, Ahmet Hamdi, Edebiyat Üzerine Makaleler, M.E.B. Devlet Kitapları, İstanbul, 1969

TUNCER, Hüseyin, Yedi Meşaleciler, Akademi Kitabevi, İzmir, 1998

URAZ, Murat, Vezin-Nazım, Okat Yayınevi, İstanbul, 1962


Makaleler

BİRİNCİ, Necat, “Süleymaniye’de Bayram Sabahı Üzerine Bir Tahlil Denemesi”, Türk

Dili, Ağustos 1992, S. 488, ss. 124-130

ÇINARLI, Mehmet, “Hisardan Hatıralar”, Türk Dili, Mayıs 1987, S. 425, ss.304-317

“İşin İç Yüzü”, Hisar, Aralık 1968, s. 60, ss. 3-4

“Yirmi birinci Yıla Girerken”, Hisar, Mart 1970, S. 75, s. 3

DAĞLIOĞLU, Kemal Hayyam, “Hamit Macit Selekler ve (iyilik)”, Çaba, Haziran, 1968, s. 20, ss. 4-6

DİZDAROĞLU, Hikmet, “Kitaplar”, Türk Dili, 01.07.1957. C. VI, S. 70, ss. 582-584

ENGİNÜN, İnci, “Cumhuriyet Dönemi Türk Şiiri”, Türk Dili, Çağdaş Türk Şiiri Özel Sayısı, Ocak-Şubat 1992, S. 481-482, ss. 565-615

GEÇER, İlhan, “Hamit Macit Üzerine Ahmet Muhiple Bir Konuşma”, Hisar, Nisan 1974,S. 124,ss. 14-16

GİVDA, Avni, “Bir Ozanın Ölümü”, Türk Dili, Nisan 1974, S. 274, ss. 738-740

Hasan Refik, “Hep Gençlik”, Servet-i Fünun, 5 Haziran 1930, C. 68-4, S. 1764, s. 7

KANIK, Orhan Veli, “Garip”, Varlık, Ankara, 01.12.1939, C. 9, S. 154, s. 266

KAPLAN, Mehmet, “Kaynaklar”, Hisar, Temmuz 1972, S. 103, ss. 6-7

MUTLUAY, Rauf, “Eksik Sanat”, Cumhuriyet, 21.01.1975. S. 18129, s. 5

NA YIR, Yaşar Nabi, “Cumhuriyetin On Beş Yılında Edebiyatımız”, Varlık, Ankara, 1. I. Teşrin 1938, C. 6, S. 128, s. 115

NECATİGİL, Behçet, “Hamit Macit Selekler”, Varlık, S. 798, s. 6

SABA, Ziya Osman, “Edebiyatımızın Bugünkü Meseleleri”, Varlık, C. 5, S. 105, s. 515

“Bir Genç Şair Hakkında”, Varlık, 1 II. Teşrin 1936, C. 4, S. 80, s.

SAFİ, İhsan, Tanzimat’tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi, C. II, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2001

SELEKLER, Hamit Macit, “Büyük Vatanperver Namık Kemal”, Servet-i Fünun, 18 Kanun-ı Evvel 1930, C. 69-5, S. 179, s. 39

“Şiir Ölüyor mu?”, Varlık, 01.02.1938, S. 110, ss. 594-595

TANPINAR, Ahmet Hamdi, “Şiir Hakkında”, Görüş, Ankara, Temmuz 1930, s. 18

TECER, Ahmet Kutsi, “Şiirimizin Canlanması İçin”, Varlık, Ankara, 15 Temmuz 1938, C. 7, S. 133, ss. 30-31

TEVFİKOĞLU, Muhtar, “Yahya Kemal ve Kelimeler Alemi”, Türk Dili, Şubat 1993, s. 494, ss. 121-129

UYGUNER,Muzaffer, “Hamit Macit Selekler İçin”, Varlık, Şubat,1975, S. 809, s. 24


Arşiv Belgeleri

– Abdülhak Hamid Selekler’ e ait 6000 numaralı Memurlara Mahsus Sicil Cüzdanı.

(Adalet Bakanlığı Arşivi’ndeki 6000 sicil numaralı belge)

-Abdülhak Hamid Selekler’e ait Hizmet Belgesi. (Adalet Bakanlığı Arşivi’ndeki 6000 sicil numaralı belge)

– Abdülhak Hamid Selekler’ e ait nüfus kayıt örneği.

-Abdülhak Hamid Selekler’e ait Nüfus Hüviyet Cüzdanı.

Adnan Menderes, 5, 34

Adnan Sacit, 11, 15

Adnan Selekler, 4, 14

Agah Sırrı, 29

Ağaç, 24, 36

Ahenk, 97, 98

Ahmet Ergun, 14

Ahmet Hamdi Tanpınar, 25, 27

DİZİN

A

Ahmet Haşim, 20, 21, 23, 24, 25, 27, 32

Ahmet Muhip Dranas, 8, 9, 10, 11, 14, 15, 17, 41, 121

Ali Canip Yöntem, 14, 23

Ali Ekrem Bolayır, 20

Anadolu Ajansı, 9

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 6, 11, 15, 116

Antalya, 1, 3, 4, 5, 6, 7, 9, 41, 43, 52, 62, 63, 66, 73,86,89,97, 106,114,118,119,120,123,

Arthur O’Shaugbnessy, 113, 115 

Anız vezni, 107, 111

Atilla İlhan, 37, 38

Atilla Rüştü, 8, 11, 42

Avni Givda, 9, 14, 39, 40, 41, 45, 84, 98, 113

Aydınlık, 24, 31

B

Babalık, 10, 122

Bfild, 50, 88

Baki SühaEdiboğlu, 3, 7, 41

Balzac, 16

Batı edebiyatı, 79

Batı şiiri, 24, 25

Behçet Kemal Çağlar, 11, 14, 15, 17

Behçet Necatigil, 9, 16, 37, 41, 42

Beş Hececiler, 14, 26, 31

C

Cahit Külebi, 16, 37

Cahit Sıtkı Tarancı, 15

Cam.us, 16

Celal Sahir Erozan, 20

Cemil Meriç, 17

Cevat Perin, 8, 11, 15, 42

CHP, 4, 15, 33

Couplet, 81

Cumhuriyet, 4, 5, 6, 20, 21, 22, 23, 24, 26, 27, 30,60,61,64,83,90,94, 119,120,125, 127,128

Çığır, 13, 15, 24, 51, 61, 64, 67, 95, 101, 116, 123

D

Dergah, 15, 20, 23, 26, 125

Divan Edebiyatı, 30, 48, 127

Divan şiiri, 24, 25, 27, 30, 44, 77, 78, 81

Dostoyevski, 16

DP, 4, 34

E

Edip Alp Hilmi, 11

Enis Behiç Koryürek, 14

F

Falih Rıfkı, 15, 23

Faruk Nafiz Çaınlıbel, 14

Faust, 44

Fazıl Hüsnü Dağlarca, 16, 17, 37

Fehmi Ôzçelik, 16

Feyzi Halıcı, 17

Fikirler, 24

Fikret Sezgin, 16

Firdevsi, 88

G

Galatasaray Lisesi, 5

Garip,27,32,34,36,37,38,83, 113,127,128

Genç Kalemler, 23

Genç Türk Edebiyat Birliği, 8, 11, 15, 42, 49

Gide, 16

Goethe, 44

Gogol, 16

Gültekin Samanoğlu, 13, 16, 17

Güneş, 24

H

Haldun Taner, 16

Halide Nusret Zorlutuna, 17

Halit Fahri Ozansoy, 12, 14, 17, 28

Halle edebiyatı, 72

Halle şiiri, 24, 31, 88

Hasan İzzet Arolat, 16

Hasan Refik, 11, 128

Hayat, 14, 24

Hemingway, 16

Hep Gençlik, 8, 11, 12, 13, 15, 31, 42, 128

Hıfzı Oğuz Bekata, 8, 11, 15, 42

Hisar, 8, 10, 13, 15, 16, 17, 19, 37, 38, 39, 41, 42, 59, 68, 78, 82, 99, 100, 107, 123, 128

Hüseyin Rahmi, 15

Hüseyin Siret Özsever, 20

ı-i

I. Dünya Savaşı, 14, 20

II. Dünya Savaşı, 6, 33, 52, 55, 71, 93, 113

İbrahim Saffet Omay, 8, 11, 15, 42

İçtihat, 24

İkinci Yeni, 36, 38

İlhami Bekir, 14

İlhan Geçer, 5, 8, 10, 13, 16, 17, 41

İnci Enginün, 21

İnsan, 24, 65, 121

İsmet İnönü, 4, 21, 33, 34, 52, 68, 117

K

Kafim, 16

Kalem, 24

Kırık Mısra, 83

Koşma, 76

Küllük, 24

Kültür Haftası, 24

L

Latin, 26, 34

M

Malraux, 16

Mavi hareketi, 37

Mehmet Çınarlı, 13, 16, 17, 38, 68, 78, 99, 100, 107,111,123

Mehmet Emin Yurdakul, 21

Mehmet Kaplan, 17, 19

Memet Fuat, 20, 31

Mersiye, 13, 65, 95, 101, 123

Meşale, 26

Muhib Atalay, 15

Munis Faik Ozansoy, 16, 17

Mustafa Kemal Atatürk, 21, 33

Mustafa Necati, 16

N

Nazım Hikmet, 31, 32, 83

Necmettin Halil Onan, 17

Nevzat Yalçın, 13, 17

Nurullah Ataç, 16, 30, 37

0-Ö

Oluş,24

Orhan Kemal, 16

Orhan Seyfi Orhon, 14, 17, 32

Orhan Veli Kanık, 15, 32, 36

ômer Seyfettin, 14, 23

P

Paul Geraldy, 13, 51

Peyami Safa, 15

R

Reşat Enis, 14

S-Ş

Sabri Esat Siyavuşgil, 26

Sadeleşme, 35

Sahir Kurutluoğlu, 8, 11, 42

Sait Faik Abasıyanık, 16

Samet Ağaoğlu, 8, 11, 15, 42

Samuel Butler, 115

Sartre, 16

Servet-i Fünun, 11, 12, 13, 15, 24, 25, 50, 82, 108,109,123,128

Ses, 24, 85, 86, 98

Sıtkı Korkmaz, 8, 11, 42

Sone, 13,42, 79,115,121,123

Steinbeck, 16

Suat Derviş, 29

Smıt Kemal Yetkin, 17, 37

T

Tahsin Yücel, 16

Talat Sait Hamlan, 17

Tanzimat, 5, 19, 24, 27, 31, 44, 79, 125

Telmih, 74

Terza Rima, 80

Tin Suresi, 63

Tolstoy, 16

Turgenyev, 16

Türk Dili, 9, 15, 17, 23, 25, 40, 41, 126, 128,129 

Türk Ocakları, 49

Türk Yurdu, 23

U-Ü

Ülkü, 24

Ümit Yaşar Oğuzcan, 17

V

Varlık, 3, 5, 9, ıo, 13, 14, ıs; 23, 24, 34, 41, 42, 43, 44, 45, 46, 47, 50, 51, 53, 54, 56, 57, 59,62,64,67,73, 74, 75,80,84,85,88,89,95, 99, 102, 104, 108, 110, 123, 125, 126, 128, 129

Vasfi Mahir Kocatürk, 26

Y

YahyaBenekay, 16

Yahya Kemal Beyatlı, 20, 21, 23, 24, 40, 45, 120,121

Yargıtay, 7, 9

Yaşar Nabi Nayır, 13, 14, 15, 26, 37

Yedi Meşale, 24, 26, 27, 127

Yeni Adam, 24, 29

Yeni Edebiyat, 24

Yunus Nadi., 29

Yusuf Ziya Ortaç, 14

Yücel, 24

Yüksek Hakimler Kurulu, 7, 9, 129

Z

Zeki Kumrulu, 11, 15

Ziya Gökalp, 14, 21, 23

Ziya Osman Saba, 9, 16, 17, 26, 41, 42, 51

Zola, 16